Prof. Ümit Özdağ basına servis edilen “PKK ile müzakere” iddiasına sert çıktı.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, Star Gazetesi’nde yayınlanan “Müzakere için PKK ile İki Kez Masaya Oturan MHP”li iddiası için “Psikolojik operasyon” dedi.
Taşeron ideoloji planı
ÖzdaĞ, ” Türk Milliyetçiliği’ni taşeron ideoloji haline getirmek isteyen odaklar için Ülkücü Hareket ve Türk Milliyetçiliği mefküresi cami duvarıdır “ diye konuştu.
Prof. Ümit Özdağ’dan “PKK ile müzakere” iddiasına sert cevap:
Alçakça bir kampanya
Özdağ: Türk Milliyetçiliği’ni taşeron bir ideoloji haline getirerek bağımsız karakterini tasfiye etmek isteyenlere karşı Türk Milliyetçileri her şart ve zeminde en etkili şekilde direnmişlerdir, direneceklerdir. Bu odaklar için Ülkücü Hareket ve Türk Milliyetçiliği mefküresi cami duvarıdır.
Açıklama
27 Mayıs 2011 tarihli Star Gazetesi’nde Cevheri Güven tarafından “Müzakere için PKK ile İki Kez Masaya Oturan MHP’li“ başlıklı bir haber(!) manşette yer bulmuştur.
Bu “Yeni MHP” operasyonunun ileri safhasıdır
Bilindiği üzere Ülkücü Hareket üzerinde uzun bir dönemdir kapsamlı bir politik psikolojik harekat yapılmaktadır. Bu hareketin hedefi, Anayasa’nın ilk dört maddesi ve 66. maddesindeki vatandaşlık tanımındaki ”Türklük“ vurgusunu değiştirme çabalarına tek başına karşı duran Milliyetçi Harekat Partisi’dir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ”İki partili Meclis arzusu“ istikametinde ilk aşamada MHP, siyaset sahnesinden silinmek istenmiştir. Türk Milliyetçilerinin güçlü direnci ve milletin kararlı desteği karşısında geri adım atan belli mihraklar, planlarını ”MHP’yi dönüştürme“ şeklinde değiştirmişlerdir.
Amaçlanan, milli ve üniter Türkiye Cumhuriyeti’nin savunulması konusunda direnmeyecek bir ”Yeni MHP “ oluşturmaktır.
Prof. Dr. Ümit Özdağ, “Yeni MHP” önünde engeldir
Bu odaklar ”Yeni MHP“nin önünde engel olarak gördükleri Türk Milliyetçiliği ideolojisini dönüştürmek istemektedirler. Bu dönüşümü engelleyebilecek olduğunu düşündükleri Türk Milliyetçilerinden biri olan şahsıma yönelik de alçakça bir kampanya başlatmışlardır.
MHP’ye hukuk dışı yöntemlerle saldırarak Genel Başkanı’nı istifaya zorlamaya çalışanlar, yine oluşturmaya çalışacakları ”Yeni MHP“ idaresinin önünde şahsımın engel olacağını bilmektedirler.
Bilindiği üzere, ben MHP’nin, üniter-milli devlet konusundaki kararlı tutumunu her platformda savundum ve savunmaya devam edeceğim.
Türk Milliyetçiliği’ni taşeron bir ideoloji haline getirerek bağımsız karakterini tasfiye etmek isteyenlere karşı Türk Milliyetçileri her şart ve zeminde en etkili şekilde direnmişlerdir, direneceklerdir.
Bu odaklar için Ülkücü Hareket ve Türk Milliyetçiliği mefküresi cami duvarıdır.
Dün Sayın Dr. Devlet Bahçeli’ye saldıranlar, bugün bana saldırıyorlar
26 Mayıs 2011 günü Star Gazetesi yazarlarından Ergun Babahan’ın Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli ile ilgili ortaya attığı olağanüstü çirkin iddialar düşünüldüğünde, Star Gazetesi’nin Milliyetçi Hareket Partisi’ne karşı bilinçli, sistemli ve çirkin bir psikolojik savaş başlattığı anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede aynı gazetede bir gün sonra şahsımla ilgili hakikate aykırı, tamamen çarpıtma ürünü bir yayın yapılması manidardır.
Bu saldırıların arkasında kimin olduğu herkesin malumudur
Öncelikle haince ve profesyonel yöntemler kullanılarak elde edilen gayri ahlaki kasetler servise konmuştur.
Bu kasetler üzerinden bizzat Başbakanca miting meydanlarında siyaset üretilmiştir.
Buna karşın, oluşan milli tepki hesapladıklarının dışında MHP oylarına olumlu yansımıştır.
Bunun üzerine AKP ve yandaş medya grupları, ağız değiştirerek süreci MHP içi bir iç çatışma olarak tanımlamaya başlamıştır.
Bununla ilgili önümüzdeki dönemde sahte delillerle Türk
Milliyetçilerini zan altına alma gayretlerini de göreceğimizi
düşünüyorum.
Adı geçen gazetenin bugünkü nüshasında yaptığı yayın konusu olaylar, aşağıdaki ayrıntılı anlatıldığı şekilde gerçekleşmiştir.
Washington’da PKK temsilcisi ile görüşme iddiası
Doç. Dr. Ümit Özdağ, Temmuz 1998’de Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı tarafından telefon edilerek önemli bir konuda görüşmek üzere Dışişleri Bakanlığı’na, davet edilmiştir. Görüşmede Doç. Dr. Ü. Özdağ’a, Washington’da Mesud Barzani tarafından desteklenen bir vakıf olan Washington Kurdish Institute tarafından Ortadoğu’da Kürtler adlı bir uluslar arası konferans düzenlendiği bildirilmiştir.
Ü. Özdağ’dan Dışişleri Bakanlığı adına Genel Müdür Yardımcısı tarafından bu toplantıya katılması rica edilmiştir. Ü. Özdağ, bu teklifi kabul etmiş ve Washington’a gitmiştir. Ü. Özdağ’ın toplantıya katılması için gereken düzenlemeler anılan tarihte Washington Büyükelçiliğimizde görevli olan Sayın Namık Tan tarafından yapılmıştır. Ü. Özdağ, 28-29 Temmuz 1998’de bu toplantıya katılmıştır. Toplantıda tebliği sunanlar ve tebliğ
konuları; http://www.kurd.org/kcrf/KCRF.html adresinden hala bulunabilir.
Toplantı salonunda Ü. Özdağ’ı, bir başka sıfatla orada bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir yetkilisi karşılamıştır (MİT görevlisi halen görevde olduğu için isminden bahsedilmemiştir). Toplantıya Türkiye dahil değişik Ortadoğu ülkelerinden gelen Kürtçü aktivistler, Amerikan devletinin temsilcileri ve Amerikan üniversitelerinden ve düşünce kuruluşlarından birçok uzman da katılmış ve tebliğler sunmuştur. Ü. Özdağ’ın bu konferansta sunmuş olduğu tebliğ, halen internette yayınlanmaktadır. (Yukarıda verilen adresten bulunabilir.) Tebliğde PKK’nın silah bırakması koşulu ile politik yaşama entegre edileceği ifade edilmiştir. Esasen bu durumda PKK’nın siyasal kolu varlığını sürdürdüğünden zaten siyasal yaşamda değişecek bir şey olmayacaktır.
Konferansta daha sonra tartışmalara geçilmiştir. Türkiye’den ve Ortadoğu ülkelerinden gelen Kürtçü bölücü aktivistler Türkiye’yi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni saldırgan, kan dökme heveslisi bir tutum içerisinde göstermeye çalışmışlardır. Bunun üzerine Ü. Özdağ söz alarak PKK terörü ile mücadelenin yoğun bir şekilde sürdüğü 1997 yılı şartları çerçevesinde ”PKK Türkiye dışına çekilsin, terör eylemlerine son versin ve uzun vadede siyasal bir çözüm arasın“ demiştir.
Konferansın bitiminden sonra kokteyl sırasında MİT Görevlisi tarafından HADEP’li bir milletvekilinin oğlu olduğu söylenen bir zat Ü. Özdağ’ın yanına gelmiştir. Kokteyl sonrasında anılan MİT görevlisi HADEP Milletvekilinin oğlu ve onun bir arkadaşı ile bir Starbucks’da kahve içilmiştir. Kahve içerken HADEP Milletvekilinin oğlu olduğu söylenen zat “Hocam böyle dediniz değil mi” diye sorduğunda “Evet böyle söyledim” yanıtını almıştır.
HADEP’li milletvekilinin oğlu Ü. Özdağ’ın bu açıklamasına “Öyle şey olmaz. PKK Kuzey Irak’a çekilir ve eylemsiz kalırsa, her eylemsiz kalan terör örgütü gibi, kendi kendisine imha olur” cevabını vermiştir. Konuyu Ankara’ya rapor eden MİT görevlisinin raporunda eminiz ki bu cümle de mevcuttur. Esasen Ü. Özdağ’ın bu tekliften amacı da budur: PKK’nın eylemsizlik içerisinde çürümesi. Olay bundan ibarettir. Bu gizli bir bilgi değil açık bir kaynak
bilgisidir.
Yukarıda verilen bilgiler göz önünde bulundurulduğunda haber(!)de bahsedilen sohbet, PKK terör örgütü Washington temsilcisi ile değil, MİT görevlisi tarafından HADEP Milletvekilinin oğlu olarak tanıtılan kişiyle gerçekleşmiştir. Anılan tarihte PKK’nın Washington Temsilcisi Kani Gulam adlı zattır. Kendisi de anılan toplantıda olmasına rağmen bir görüşme gerçekleşmemiştir.
Mehmet Mehmetoğlu ile görüşme
İleri sürülen ikinci iddia, Mehmet Mehmetoğlu adlı bir zatın ASAM’da Ü. Özdağ ile görüşme yaptığı iddiasıdır. Diyarbakırlı bir işadamı olduğunu söyleyen Mehmet Mehmetoğlu, Prof. Dr. Ümit Özdağ’dan telefonla randevu alarak önemli bir konuda görüşmek istediğini ifade etmiştir. Bu görüşme talebi kabul edilmiştir. Mehmet Mehmetoğlu, Ü. Özdağ’ı ASAM’da ziyaret etmiştir. Görüşmenin gizli bir görüşme olmadığı görüşme yerinden de gayet açıktır. Zaten gizli bir görüşme olması gerektiğine dair ortada en küçük bir emare de yoktur. M. Mehmetoğlu Ü. Özdağ’a görüşmede, kendisinin K. Irak’ta da işler yapan bir işadamı olduğunu, “PKK ile Türkiye arasındaki sürecin sona ermesinin büyük yararlar doğuracağını, halkın da zaten yorgun olduğunu” ifade etmiştir. Gerekirse kendisinin de PKK’nın terörü sona erdirmesi konusunda girişimlerde bulunacağını ifade etmiştir.
Mehmet Mehmetoğlu’nu tanımayan Ü. Özdağ, görüşmeyi teşekkür ederek sonlandırmış ve konu ile ilgili bilgi vermek amacıyla dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Sayın Emre Taner’den randevu almıştır. E. Taner’i MİT Karargahında ziyaret eden Ü. Özdağ, E. Taner’e böyle bir kişinin geldiğini, yukarıda sözü edilen ifadeleri kullandığını belirtmiştir. Taner, kişiyle ilgili kısa bir araştırma yaptırtmış ve Ü. Özdağ’a “Bu şahsın PKK’lı olmadığını, hatta PKK terör örgütünün Mehmet Mehmetoğlu’ndan haraç aldığı” bilgisini aktarmıştır. Sayın
Taner, aynı zamanda bu kişinin çok önemli biri olmadığını
açıklamıştır.
İrfan Güler ile görüşme
Star Gazetesi tarafından ortaya atılan üçüncü iddia, “Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın İrfan Güler adlı bir PKK’lı ile gizli bir görüşme yaptığı” iddiasıdır. Gerçekten de Mehmet Mehmetoğlu kendisine dönülmemesi ve bir şey vaat edilmemesine rağmen Ü. Özdağ’ı arayarak kendisi gibi düşünen önemli bir şahısla görüşülmesi konusunda çok ısrarcı olmuştur. Ü. Özdağ da bu ısrar üzerine anılan kişiyle yine Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’ndeki başkanlık odasında görüşmüştür. Anılan kişi görüşmede kendisinin PKK ile bağlarının olduğunu, K. Irak’tan haber aldığını, ABD’nin Ortadoğu operasyonu öncesinde havada büyük çeklerin uçuştuğunu, PKK’nın da bu çeklerden birisini kabul edebileceğini, ancak PKK’nın Türkiye’nin çekini almayı tercih edeceğini söylemiştir. Anılan kişi, ayrıca bu konuda Ü. Özdağ’dan arabuluculuk da istemiştir. Ancak Ü. Özdağ, bir düşünce kuruluşunun başkanı olduğunu, bir sivil toplum örgütünün bu tür bir sürecin içerisinde yer almasının mümkün olmadığını, ABD’nin yaklaşan Irak harekatını dikkate alarak yapabileceği tek şeyin bu görüşmeyi devlet yetkililerine bildirmek olduğunu söyleyerek görüşmeyi sonlandırmıştır.
Görüşmeden hemen sonra Prof. Dr. Ümit Özdağ, dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Cumhur Asparuk ve dönemin Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral İlker Başbuğ’dan randevu almıştır. Orgeneral Cumhur Asparuk ve Korgeneral İlker Başbuğ ile gerçekleşen görüşmede Ü. Özdağ, gerçekleşen ziyareti anlatmış ve gelen kişinin “Ortadoğu’da havada çekler uçuşuyor. PKK Türkiye’nin verdiği çeki almayı kabul eder” şeklindeki açıklamasını ifade etmiştir. Ü. Özdağ’ın yanında Orgeneral Cumhur Asparuk Korgeneral İlker Başbuğ’a dönerek “Bunu Genelkurmay’a bildirelim mi?” diye sormuş, Korgeneral İlker Başbuğ da “Hayır. Üzerinde durmaya gerek yok komutanım” cevabını vermiştir. Konunun bundan sonra nasıl geliştiği ile ilgili Ü. Özdağ’ın her hangi bir bilgisi yoktur.
“Terörist Murat Karayılan davet etti” iddiası
Prof. Dr. Ümit Özdağ’a yönelik olarak terörist Murat Karayılan tarafından Kandil’e davet edildiği iddiası da ileri sürülmektedir. Bu iddia da diğer iddialar gibi çürük, temelsiz ve gereksiz bir iddiadır. Ümit Özdağ, Kandil’e gitmiş midir? Hayır.
Yukarıda anılan konular, Prof. Dr. Ümit Özdağ tarafından devlet terbiyesi içerisinde, yukarıda anılan devlet yetkilileri dışında kimse ile paylaşılmamıştır. Star Gazetesi’nde bu iftiralar gerçekleşmemiş olsaydı, bu olaylar ve bu olaylarla bağlantılı olan üst düzey devlet yetkililerinin isimlerini açıklamak aklımızdan geçmezdi. Bu isimlerin ve olayların açıklanmasının sorumlusu Prof. Dr. Ümit Özdağ değil, bu bilgileri çarpıtarak servis yapanlardır.
Esasen Star Gazetesi’nde ileri sürüldüğü gibi bu üç olayda da terör örgütü ile bir müzakere isteği, girişimi veya süreci olduğunu söylemek akla aykırıdır. Starbucks Kahvesi’nde Washington’daki MİT görevlisinin de dahil olduğu bir ortamda rahat rahat kahve içilirken, yukarıda konferans salonunda 50’ye yakın akademisyen ve uzmanın önünde söylenen cümlenin soru üzerine tekrarlanmasından başka bir şey değildir.
Diğer iki görüşme ise Ümit Özdağ’ın talebi veya girişimi üzerine değil, tamamen dış inisiyatifle başlamıştır. Her iki ziyaret de açık bir mekan olan ASAM’da gerçekleştirilmiştir. Herhalde gizli bir görüşme amaçlansaydı daha farklı bir mekan seçilirdi. Ü. Özdağ da bu inisiyatiflerin parçası olmamış ve en üst düzeydeki devlet yetkililerine bilgi vermenin ötesinde herhangi bir adım atmamıştır. Söz konusu devlet yetkilileri halen hayattadır. Birisi MİT Müsteşarlığı’ndan, bir diğeri Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan, diğeri Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olmuşlardır. Kendilerine bu konular ile ilgili bilgi sorulabilir.
Bütün bu süreçte en üzücü olan husus, 12 Haziran seçimleri yaklaşırken Milli İstihbarat Teşkilatı’nın belgelerinin iktidara yakın gazetelerin sayfalarında çarpıtılarak yer almasına izin veriliyor olmasıdır. AKP iktidarının Türkiye’de devlet anlayışını nasıl tahrip ettiğinin açık bir göstergesi olan bu olay, 12 Haziran’da AKP’nin neden değişmesi gerektiğinin bir göstergesidir.