MHP'nin "kriz" gecesi
Hırsız var; yok.
Yolsuzluk var; yok.
Hukuksuzluk var; yok.
Darbe var; yok.
Yaşam tarzına müdahale var; yok.
Terör var; yok.
Ekonomi uçuyor; batıyor.
Hayatın her alanında zaten bu kadar keskin bir hatla bölünmüş, ("gri" doğru bir sığınak rengi olmayabilir ama...) "gri"lerini yani "olabilir"lerini, yani "mümkün"lerini, yani "tahammül", "hoşgörü" alanlarını, yani "öteki"ne katlanabilme becerisini toptan kaybetmiş bir topluma, bu seçimi bir "referandum" olarak algılatmak asrın hatasıydı. Ve yazık ki Türkiye'de, -güya- tavrı "muhalefet partileri"nin güçlenmesinden yana, -güya- ülkenin bir uzlaşmayla, adlı adınca "koalisyon"la yönetilmesinden yana olduğu iddiasındaki bazı "aydın"lar son birkaç hafta boyunca hiç durmadan bunu tekrar etti;
- 1 Kasım bir referandumdur!
- Ya "o" ya biz!
Gelin görün ki, 7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar geçen süre zarfında toplumu "biz"e ikna edebilecek bir tek adım bile görmedik "biz" adına konuşanlardan.
***
Son bağımsız devletini, "yedi düvele karşı tek başına" direnerek, tek başına savaşarak kurmakla övünen bir millete, "tek başına kalmış", "tek başına direniyor" algısını çok profesyonelce oturmuş bir siyasi figürü topyekûn bir taarruzla "devirmek" üzerinden propaganda yapmak kaybetmeye mahkûm bir stratejiydi.
Hamurunda "yedirtmem" olan bir topluma işlemedi; kaybetti.
Vatana, millete, devlete geçmiş olsun!
***
Kendi adıma hiçbir yazımda "AKP gitsin de..." arzusunun bir "perde"ye dönüşmesine izin vermediğim, kalemime seçmenin aslında AKP'ye daha da fazla, neredeyse can havliyle tutunmasına yol açan "kumpasçılarla ittifak", "faşizme karşı(!) PKK'cılarla omuz omuza" lekelerini bulaştırmadığım için vicdanım rahat.
Ama hatasız da değilim...
Türkiye'nin 13 yıldır yönetilme şekline muhalefet ederken kötülükleri, fenalıkları sıralamak yerine daha iyisinin olabilme ihtimalini parlatabilirdim; "ümit" diyoruz ya hani. Onu yeşertebilirdim...
Ve fakat benim bunu yapabilmem için halkın aklına, fikrine, kalbine yeşertilmeye müsait bir tohum ekilebilmiş olması gerekirdi.
Ve bu benden, bizden önce bu ülkeyi yönetmek istediklerini iddia eden siyasilerin göreviydi.
Bahaneler muhtelif;
Ambargo vardı... Para yoktu... Çaldılar, çırptılar, hırsızlar... Oydu... Buydu...
Hepsi doğru.
Ama hiçbiri "dil" ve "üslup" üzerinde bağlayıcı değil ki!
Hiçbir şey yapamıyorsa bir siyasi partinin AKP'de eleştirdiği ne varsa kendi özelinde en azından bunları tekrar etmeyerek varlığını "umuda" dönüştürmesi parayla değil...
En basiti, en iyi bildiğimiz yerden, kendi sektörümüzden örneklemek gerekirse, AKP'nin hoyratlığından en yıldığımız günlerde, basına baskıdan en bunaldığımız günlerde "tutunacak dal" gördüklerimiz de AKP'yi mumla aratır biçimde "hakaret"e başvurmayabilirlerdi pekala... İtip kakmayabilirlerdi... Hürriyet vadedebilirlerdi... Bu sermaye desteği gerektirmeyen bir "kendini kabul ettirme" biçimiydi... Heba edildi; cömertçe hem de...
***
Bu millet "ruh hastası" değil ...
Etnik kimlik siyasetinin "bölücü tehdit"e dönüştüğü bir dönemde, bu siyaset biçiminin hamisine "tek başına" yetki veriyorsa; "milli birlik ve bütünlüğü sağlamaya dönük" bir alternatife ikna olmadığındandır. Yoksa kaç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hadi gelin buyurun Sevr'i uygulayın ehliyeti verir siyaset kurumuna?
Terörün bu denli azdığı bir dönemde, bu millet "terör örgütüyle mutabakata varan, varabilen" bir kafaya emanet ediyorsa evlatlarının yarınını; çocuklarından vazgeçtiği için değildir herhalde! Türkiye'yi terör belasından kurtarabilecek bir irade göremediğinden olabilir!
Yok demiyorum;
Varsa da, ki var; gösteremediği anlaşılıyor şu sonuçtan.
Dış politikada kan-revan-ceset kaplı bir bataklık vantuz gibi içine çekerken ülkeyi "monşer aklı"na tenezzül etmeyen maceraperest bir kadroyla devam demişse bir millet... Sıranın bir gün pekala kendine de gelebileceği ortadayken hukuksuzluğa, adaletsizliğe geçit verdiyse sonuna kadar... Daha iki gün önce "coşkuyla(!)" cumhuriyeti kutlayıp da iki gün sonra kimseye sorma, onaylatma ihtiyacı bile duymadan "4 maddede" o cumhuriyeti tarihe gömebilecek gücü tahsis ettiyse bunu yapmakta bir an tereddüt etmeyecek bir zihniyete... Velhasıl "teslim" olduysa; kurtarıcı bulamadığındandır kendine...
"Hırsız"ın hiç mi suçu yok diye soramayız artık.
Var tabii... Olmaz mı!
Ama yakalasaydınız!
"Polis"lik, "savcı"lık, "yargıç"lık fırsatını vermişti bu millet size; dün geceki gibi prangalamamıştı ellerinizi.
***
Bu konular üzerine, sütunlarımız var olabildiği müddetçe bol bol yazarız ama önce asli görevimizi ifa edelim.
Sandıklar açılmadan önce bir görev dağılımı yaptık gazetede, buna göre her yazarımız farklı bir siyasi partiyi değerlendirecekti. Benim işim MHP'deki artar-düşer her neyse değişimi analiz etmekti. (AKP'nin aldığı sonuç ve bu sonucun Türkiye'ye, her birimizin hayatına muhtemel etkileri böyle bir girizgâhı elzem hale getirdi. Çünkü, zaten oksijen tüpüne bağlı yaşayan bir toplum için "hayat damarlarını tıkayan" bir sonuç bu. Bu sonuç sadece "kaybeden" siyasi partilerin yönetimlerini etkilemiyor, bize de kaybettiriyor... Bugün artık her birimiz önce kendi geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği, memleketimizin bekası için endişeliyiz; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığı dışındaki her şey ve herkesin var yahut yok olması ikinci planda artık...)
Ve gelelim "teknik olarak" yapmak durumunda olduğumuz işe:
Saat 18.00-18.30 sularına kadar kafamdaki analizin asli aktörleri rakamlardı. MHP Amasya'da 681 oyla kaybettiği milletvekilliğini alabilecek miydi? Çankırı'da ilk defa aday olan Kadir Şekerci'nin heyecanı yer değiştirmesi gereken 2 bin oyu MHP lehine yazabilecek miydi? Çorum'da şeytanın bacağı kırılabilecek miydi "sadece 1549" olan oy farkı kapatılabilecek miydi? Erzurum ne olacaktı 107 binlere çıkabilecek miydi MHP +1 vekil için? Gümüşhane'de kıl payı kazanan eski Belediye Başkanı Mustafa Canlı koruyabilecek miydi kalesini?
İstanbul'a mercek tutacaktık illaki; batırdı mı çıkardı mı, bu kez ne oldu etkisi?
Ki bu analizi, analiz de değil tespit aslında şimdi de yapabilirim pekala;
Battı! Batırdı -yine-!
Hep kamburdu MHP'nin sırtında bu sefer hançer de oldu yaptığı "ayağına kurşun sıkacağı belli" ittifaklarla!
İzmir'i, Kastamonu'yu, Kayseri'yi, vekil adayının çalışmasıyla sonuna kadar hak ettiği Malatya'yı, CHP'yle yarıştığı Kahramanmaraş'ı, AKP'ye gol attığı Samsun'u, Giresun'u, Bayburt'u, polemikler diyarı MHP'nin geçen dönemlerde "birinci parti tek il" çıktığı Iğdır'ı, il teşkilatlarına kulak verilerek yapıldığı söylenen radikal liste değişikliklerinden sonra Aydın'ı, Hatay'ı, kazandığı vekili kaybettiği Kocaeli'yi, belediyelerin bulunduğu illerin form grafiğini yazmayı planlıyordum bugün MHP'yle ilgili, lakin şimdi o noktaya öylesine uzağız ki...
Tek tek incelemeye lüzum kalmadı çünkü ülke genelinde kaybetti MHP. (Hoş CHP de öyle; dediğim gibi bana verilen görev MHP olduğu için sadece MHP üzerinden bakıyorum dün geceye...)
Ha bundan sonra ne olur?
Yazıyı yazdığım saat itibarıyla 4 puana yakın olan oy farkı; -oy oranının korunması halinde dahi 'niye arttıramadık' diye sorgulamaya hazırlandığı sır olmayan bir hareket için- "kabul edilebilir" değil; bu net.
Bir temenni değil tespit olarak şu anda MHP'ye dair öngörülebilen olgu; kriz.
Fazlasını söyleyebilmek için MHP yönetiminin bu krizi nasıl yöneteceğine dair veriye sahip olmamız, bunun için de MHP liderinin ne söyleyeceğine (siz bu yazıyı okurken muhtemelen söylediğine) bakmak gerekli.