Mesele şu ki...
Mesele, "Enis Berberoğlu'nun gazeteciliği" meselesi değil.
Mesele, "Enis Berberoğlu'nun mesleki yahut siyasi etik sorunu" meselesi değil.
Mesele, "O görüntüleri Can Dündar'a, Enis Berberoğlu'nun verip vermediği" meselesi değil.
Mesele, "Can Dündar'ın jurnalciliği" meselesi değil.
***
Enis Berberoğlu, gazeteciliği süresince -aslında ana akımdaki çoğu Ankara gazetecisinin de yaptığı/yapmakta olduğu gibi- dönemin egemenlerine yakın durmuş olabilir...
Enis Berberoğlu, iktidar ve bir dönem beraber yürüdüğü ortakları/paydaşlarıyla mesafesini koruyamamış olabilir.
Enis Berberoğlu'nun Hürriyet'teki yükselişi kurduğu ve o gün için legal, bugün "suç" sayılan ilişkiler sayesinde olmuş olabilir.
Enis Berberoğlu, mevzu bahis "MİT tırları" ise, bir milletvekili olarak ulaştığı bilgi ve belgelerin hesabını TBMM kürsüsünden sormak yerine basına sızdırma yolunu seçerek kaçak güreşmiş olabilir.
Öyle midir bilmiyorum ama olabilir ,"velev ki" diyorum; velev ki böyle...
Bütün bunlar Enis Berberoğlu'nu "casus" mu yapar? "Vatan haini" mi yapar?
Ben söyleyeyim:
Bütün bunlar Enis Berberoğlu'nu, vaktiyle farkında bile olmadan kendi kuyusunu kazmış adam yapar...
Bütün bunlar Enis Berberoğlu'nu, şimdi midesine sürüklendiği canavarı besleyen adam yapar.
Düştüğü durumun en büyük suçlusu yapar.
Bütün bunlar doğruysa, Enis Berberoğlu, eleştirilebilir, kınanabilir, ayıplanabilir, partisi ona verdiği payeleri gözden geçirebilir, evet gazetecilik etiği bakımından sorgulanmalıdır, evet siyasi etik bakımından sorgulanmalıdır ve fakat bu sorgulamanın makamı vicdandır, vicdanımızdır; mahkeme salonları olamaz!
Ya da "olabilir mi" bunu tartışmamız gerekir.
Bunu tartışabilmek için de bu yargılamanın "şeffaf" yapılmış olması ve bizim ne, neden, niçin, nasıl görüp, anlayabilmiş olmamız gerekir.
Abdullah Öcalan'ın bile NAKLEN yargılandığı bir ülkede, "Yüce Türk Milleti adına" verilen bir kararın gizlilikle alınmış olması bile tek başına, meşruiyet şüphesi oluşturmaya sebeptir.
***
Diğer taraftan...
Mesele, "bir CHP'li milletvekilinin tutuklanmış olması" meselesi değil.
Mesele, "bir milletvekilinin tutuklanmış olması" meselesi değil.
Mesele, "bir CHP'li yahut başka partili milletvekilinin müebbetle yargılanıp, 25 yıla mahkûm edilmesi" değil.
Sahiden suç işlediyse, hele de iddia edildiği gibi "casusluk" gibi ağır bir suç işlediyse ister CHP'li olsun, ister MHP'li, ister AKP'li her milletvekili hatta genel başkan bal gibi de yargılanabilir, bal gibi de tutuklanabilir, bal gibi de en ağır cezaya çarptırılabilir.
Dolayısıyla...
Mesele, Enis Berberoğlu'nun siyasi kimliği veya konumundan ziyade, hakkındaki soruşturmanın hukuki zeminde yürüyüp yürümediği, iddianamenin intikamperest duygularla yazılıp yazılmadığı, nihayetinde yargılamanın adil yapılıp yapılmadığı meselesidir.
***
Susmayı öğrendiğiniz gün
Her şey çok güzel olacak
-------
"HDP'li milletvekilleri için de yürüyoruz" demiş CHP'li vekillerden biri.
Yahu siz sırf "HDP ile ittifak" halinde görünmemek için "evet" demediniz mi milletvekilli dokunulmazlıklarının kaldırılmasına?
CHP Genel Başkanı zaten "herkes için adalet" demişken ve bu zaten bu ülkede haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan herkesi kapsarken, bunu, meşruiyeti şaibeli bir kitle ile özdeşleştirerek, an itibarıyla kazandığınız bütün desteği kaybetmenize yol açacak şekilde tehlikeye atmak niye!
***
Hükmü medya kadıları mı verecek?
--------
İktidara yakın gazetelerden birinde, iktidarın bizzat unsuru olan yazarlardan biri dünkü köşesinde aynen şu ifadelere yer verdi:
"Rahat olun... Müebbedlere mahkum suçlular oradan ancak ve ancak tabutla çıkacaklar. Öldüklerini bile duyan olmayacak. Kimse tabutlarını sahiplenmeyecek. Mezarları bile bilinmeyecek."
Türkiye'nin farklı şehirlerinde, farklı adlarla yürütülen "FETÖ" davalarında yargılananlar için kullanıyor yazar bu ifadeleri.
***
Devleti ele geçirmeye azmetmiş, bunun için türlü kumpas kurmuş, işi darbeye kadar götürmüş bir terör örgütünün mensupları için hepimiz benzeri temennilerde bulunabiliriz. Lakin, söz konusu davalarda yargılananlar halihazırda sadece sanık. Sahiden de o örgüte üyeler mi, sahiden de üzerlerine atılı suçları işlediler mi; henüz hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bu kimselerin yargılamaları devam ettiğine, suçları kanıtlanmadığına, her hukuk devletinde, her bağımsız mahkemede, her adil yargılamada olduğu gibi haklarında "beraat" de ihtimal dahilinde olduğuna göre, nasıl oluyor da hüküm açıklayabiliyor gazete köşeleri?
Bu ve benzeri her cümle -bir yayımlandığı gün, bir mahkemede sanıklara müebbet yağdığını düşününce- adalete gölge düşürüyor, biline!