"Mescid-i Aksa Müslümanlarındır"

Filistin ve Mescid-i Aksa'da yaşanan olaylardan sonra, "İntifada" beklentisi İsraillileri korkutuyor.

İsrail'in saldırgan tutumu önlenemezse 3. İntifadanın yolda olduğu belirtiliyor.

Nitekim İsrail'in son haftalarda, Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları, BM ve UNESCO'nun yanı sıra çoğu ülkelerde "endişe" doğurmuş bulunuyor.

Yıllardan beri, bunalım üzerine bunalım geçiren, barut ve kanın birbirine karıştığı Orta Doğu'ya zaten Rusya'nın "fiili" olarak girmesi yetmiyormuş gibi, şimdi de İsrail'in "şer parmağı" yine sarkıyor.

Daha önce de belirttiğimiz gibi; ABD, İsrail, Rusya, Orta Doğu'daki çatışmaların bitmesini istemiyor.

Her şeyden önce Müslüman'ı Müslüman'a, "vahşiyane" şekilde öldürtecek kadar dizayn edilen çatışmalarda, üstelik bölgenin hem "inancı" hem de "serveti" tükeniyor.

Filistin'in BM üyeliği

Özellikle Filistin Bayrağı'nın BM'de göndere çekilmesinden sonra, Mescid-i Aksa'nın yanı sıra, sivil halka hem de çocuk ve kadınlara yönelik İsrail saldırıları ne yazık ki bütün dünyanın gözü önünde oluyor.

Aslında, Filistin'in BM üyeliği için önemli bir eşik daha geçmesi İsrail'i korkutuyor.

BM'de "Üye olmayan gözlemci devlet" statüsünde yer alan Filistin'in Bayrağı'nın10 Eylül'de BM Genel Kurulu'nda kabul edilen karar uyarınca göndere çekilmesi, diğer bazı kararları hatırlatıyor.

Son haftalarda, İsrail polisinden özellikle Mescid-i Aksa'ya müdahaleler yapılıyor, çocuklar kadınlar da öldürülüyor.

Ancak uluslararası sert tepkiler ve koruyucu kararlar da birbirini takip ediyor.

UNESCO'nun, İsrail'i kınayan kararının yanı sıra, Mescid-i Aksa'nın ve Kudüs'ün Müslümanlara ait olduğunu kabul etmesi, başlı başına bir gelişme değerini taşıyor.

Ne var ki ilk taslak önerisindeki Yahudilerin ağlama duvarı olarak kullandığı Batı duvarının da Müslümanlara ait olduğu yer almakla birlikte gelen tepkiler üzerine bu önerinin geri çekilmesi, dikkatlerden kaçmıyor.

Kudüs işgal altında bir başkent

Fransa'da geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen oylamada; Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Filistin lehine 26 oy, aralarında ABD, İngiltere ve Almanya'nın olduğu 6 ülke ise "hayır" oyu kullandığı, Fransa'nın da içinde bulunduğu 25 ülke ise "çekimser" oyu verdiği biliniyor.

Kabul edilen kararda en önemli hususlardan biri de; Kudüs'ün "Filistin'in işgal altındaki başkenti" olarak onaylanması gösteriliyor.

Altı sayfalık karar tasarısında ayrıca uluslararası toplumu İsrail'i son terör hareketleri bahanesi ile vatandaşlarını silah taşıma yetkisi vermesinden dolayı kınanması çağrısı da yapılıyor.

Kararda, Bethlehem Hebron ve Rachel'ın Tomb Patrikler Türbesi'nin "Filistin ayrılmaz bir parçası" olduğu yineleniyor.

Diğer taraftan, BM Genel Sekreter Yardımcısı Jan Eliasson, Filistin halkına yaşayabilir bir Filistin Devleti konusunda umut verilse şiddetin bugünkü gibi tırmanmayacağını öne sürmesi, "kayda değer" bir gelişme olarak gösteriliyor.

Son BM Güvenlik Konseyi toplantısında konuşan Jan Eliasson, Filistinliler 50 yıldır aşağılayıcı bir işgal altında yaşadığı için bu şiddetin ortaya çıktığını vurgulaması, İsrail'e karşı girişilen diplomatik hamlelerden sayılıyor.

"Kalıcı barış" yolunda

Bu arada, Filistin Daimi Temsilcisi Riyad el Maliki ise, Güvenlik Konseyi'nden İsrail'in ihlallerine son vermesi için zorlayıcı tedbir almasını isteyerek, Filistin'deki işgali tahkim edilirken Orta Doğu'da iki devletli çözümden söz edilmeyeceğini kaydediyor.

Öte yandan, İstanbul Kaya Ramada Otel'de Türk-Arap İlişkileri Merkezi önderliğinde düzenlenen Parlamentolar Arası Kudüs Toplantısı'nda da İsrail'in saldırgan tutumu dile getirilirken, dikkatler çekiliyor.

80'e yakın ülkeden 130'dan fazla parlamento üyesinin katıldığı toplantının amacı, Filistin'de İsrail'in işlediği savaş suçlarına parlamenter düzeyde tepki göstermek ve yapılan zulmün önünü kesmek olduğu ifade ediliyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, 50 yıldan fazladır işgal altında yaşayan Filistinlilerin artık "kalıcı barış" yolunda adımlar attığı görülüyor.

Yazarın Diğer Yazıları