Meriç kıyısında cansız çocuk bedenleri...
12 Eylül'ün emzirdiği, Özal'ın ergenliğe ulaştırıp siyâsetin içinde hayat alanı açtığı ve AKP'nin 'ne istedilerse verdiği' Fetullah Gülen'in, hizmet diye başlayan, cemaat diye büyüyen ve nihâyetinde FETÖ olarak devletin canına kast eden yapısının en girift, en iç içe, en karmaşık, en yakın ve tabii en alenî münasebeti mevcut iktidardır ve mevcut iktidarın iktidar tarihiyle paraleldir...
Bu konuda örnekler vermek artık fazlaca malûmu ilânıdır... Herhangi bir AKP yetkilisinin ismini ve bahse konu yapının yani FETÖ'nün ismini Google'a ya da Youtube'a yazdığınız zaman sicil tüm yoğunluğuyla ortaya dökülmektedir...
Bankasya'nın açılış fotoğrafları bu konuda en fazlaca göze batan görsel malzemedir...
Yıllarca ve yıllarca ülkenin zeki ve mütedeyyin çocuklarını devletin gölgesinden ve güvenliğinden cemaatin(!) okullarına, dersanelerine, yurtlarına kaptıranlar, ekonomik sıkıntılar içinde emin bir yer zannıyla evlatlarını bu yapıya teslim eden ailelere devletin himâyesini güçlü bir alternatif haline getiremeyenler, bu tarihî hatayı ve vebâli omuzlarında taşıyanlardır aynı zamanda...
FETÖ denilen yapıyı 15 yıllık iktidarları boyunca çözemeyen, yargıyı, askeriyeyi, emniyeti ve tüm bürokrasiyi neredeyse işgal etmelerine zemin hazırlayan iktidar sahiplerinin sütten çıkmış ak kaşık gibi kendilerinin hâricinde her yapıyı ve kişiyi suçlu ve sorumlu görmesi, aynı zamanda hukuku ve yargıyı da buna göre şekillendirip uygulamasını gelecek kuşaklar ibret sahifeleri olarak okuyacaklar...
Bizzat iktidar çevrelerinin 'altta ibadet, ortada ticaret, yukarıda ihanet' olarak tanımladığı FETÖ yapılanmasının bir unsuru daha var, o da çocuklar...
Devletin ve hukukun ancak yanında olması gereken çocuklar...
İhanet ne kadar büyük olursa olsun, devletin kinle değil şefkatle koruması gereken çocuklar...
Dünyanın hangi coğrafyasından, hangi ırktan, hangi dinden, hangi dilden, hangi renkten olurlarsa olsunlar bütün çocuklar ancak ve ancak ve muhakkak mâsumdurlar...
Bütün çocukların İslâm fıtratı üzerine doğduğunu söyleyen bir peygamberin ümmeti olarak, Bodrum kıyılarında sahile vuran Aylan Bebek ile FETÖ dâvâlarında yargılanan anneleriyle birlikte Meriç kıyılarına cansız bedenleri vuran 10 yaşındaki ve 5 yaşındaki iki çocuk da mâsumdur...
Mehmetçiğimizi taşlayan, Mehmetçiğimize pusu kuran, mayın döşeyen yüzü maskeli YPG'lilere neredeyse 'emzikli çocuk' muamelesi yapıp sahip çıkan medyanın, Meriç kıyılarına vuran çocuk bedenlerini görmezden gelmesi bir vicdan meselesidir...
Alman gazeteci Deniz Yücel'in kendi ifadesiyle hakkındaki 'tutukluluk kararı'na rağmen adlî kontrole bile tâbi tutulmaksızın serbest bırakılması adâlet meselesidir...
Meriç'te boğulan iki çocuğun cenaze namazlarını kılmayan imam bir din ve ahlâk meselesidir...
Aileleri suçlu da olsa o çocuklar mâsumdur, bütün çocuklar gibi...
15 Temmuz darbe teşebbüsüne dahil olanlar, önceden bilenler vatan hainidir ve en ağır cezalarla yargılanmalıdırlar...
Fakat onların bedelini masum çocuklar ödememeli, ülke yeni düşmanlık ve kin tohumlarına toprak olmamalı, devlet bu çocukların rehabilitasyonu için adım atmalıdır...
Adâlet, Meriç kıyısına vuran masum çocuk bedenlerinin üzerinden değil, merhamet Peygamberinin ümmeti mü'minler olarak vicdanlarımız üzerinden yükselir...
İktidarın ve devleti yönetenlerin FETÖ ve benzeri yapılarla mücâdelenin yalnızca hukuk ve yargı mücadelesi olmadığını, bu mücadelenin bir sosyolojik tarafı, bir ilâhiyat tarafı, bir eğitim tarafı, bir psikoloji tarafı olduğunu acilen anlaması ve gerekenleri yapması gerekir. Aksi halde devlete düşman yeni nesiller yetişecektir...