Meral Akşener liderliğindeki parti çalışmaları Ankara Yenimahalle'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde düzenlenen toplantı ile kamuoyuna ilan edildi. Partinin ismi Yeni Parti olarak açıklanırken, kuruluş toplantısına yoğun bir ilginin olduğu görüldü.
Toplantı İstiklal Marşı ve Saygı duruşuyla başlarken, Meral Akşener'in parti ilanı konuşmasından önce Kurucular Kurulu Üyeleri açıklandı.
Kurucular Kurulu Listesi'nin açıklanmasının ardından İyi Parti'nin ilanı için Meral Akşener kürsüye davet edildi.
İŞTE AKŞENER'İN PARTİ PROGRAMINDAN DA ALINTILAR YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASININ TAM METNİ
"Değerli Misafirler
ÖNCELİKLE, ARANIZDA OLMAKTAN DUYDUĞUM ONURU, 80 MİLYONLA PAYLAŞMAK İSTİYORUM
BİR ÇARŞAMBA SABAHI, BİZLERİ BURADA TOPLAYAN GÜCE,
“OL DEYİNCE OLDURAN”A, ŞÜKÜRLER EDİYORUM.
TÜRKİYENİN KURTULUŞUNDA, TÜRKİYENİN KURULUŞUNDA, TÜRKİYENİN YÜKSELİŞİNDE,
ANKARADA BAŞLAYARAK YÜRÜYEN BÜYÜK MİLLETİM,
TÜRKİYENİN HER YERİNDEN, İŞİNİ, EVİNİ, AİLESİNİ BIRAKIP, YOLLARA DÜŞEN,
MESELE TÜRKİYE İSE, MESELE TÜRK MİLLETİ İSE,
ÇIKARIZ, YÜRÜRÜZ, GELERİZ, DİYEN,
KAHRAMAN, DAVA ARKADAŞLARIM, YOL ARKADAŞLARIM.
MEDYA ÜZERİNDEN, GÖNÜLLERİYLE BURAYA TEŞRİF EDEN KIYMETLİ MİSAFİRLER,
HEPİNİZİ SAYGI, SEVGİ VE MUHABBETLE SELAMLARIM.
Ülkemiz, bir asrı aşkın çok partili siyasal hayata sahiptir.
Milletimiz, bu süre içinde, karşılaştığı bütün sorunları, bunalımları, daralmaları, hep milli irade yoluyla aşmıştır.
Her zaman demokratik siyaseti tercih etmiş ve yoluna yeni açılımlarla devam etmeyi, her zaman başarmıştır.
Büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, bu toprakların ikinci defa vatan kılınmasında, milli iradeyi esas almışlar, savaşı bile Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yönetmişlerdir.
1940’lı yıllara gelindiğinde, devrin iktidarı, ‘Millî Şef’’ Dönemi otoriter yapısı, ve talihsiz 1946 seçimleri ile toplumun gerisine düşmüş, zamanın dışında kalmıştı..
Milletimiz, cesur bir demokratik mücadele ile çok partili hayatın kapılarını açmış, siyasal iktidarı değiştirmiştir. Bu yolla, toplumsal ilerlemeyi yeniden başlatmış, devletimizi işlevsel hale getirmiştir.
Sadece on yıl sonra, 1960 Askeri Darbecileri, kendilerini milli irade yerine koyarak, siyaseti askıya almışlar, sonra da ülke siyasetinin gidişatını planlamışlardı.
Milletimiz, demokratik tavrından sapmadan, bu otoriter kadroların tasarımlarını, boşa çıkartmış, yeni bir siyasal parti iktidarıyla, Türkiye’nin hızını kesen engelleri kaldırmayı başarmıştır.
12 Eylül 1980’de siyasetin bir kere daha askıya alınmasına şahit olduk… Milletimiz aynı şekilde, demokratik olgunluğundan taviz vermeden, yapılan tasarımları çöpe atmış, yeni bir partiyi iktidara taşımış, yeni bir siyasal dönemle Türkiye’nin yolunu aydınlatmıştır.
Değerli Misafirler
Türk siyasetinde demokratik işleyiş,12 Eylül’de bozulmuş, 28 Şubat ile tasfiye sürecine girmiştir.
2002 seçimleri, milletimizin, yolsuzluk – yasaklar ve yoksulluk olarak tanımladığı toplumsal sorunlarından çıkma arayışıdır.
Bu beklentiler, Adalet ve Kalkınma Partisini iktidara taşımıştır…
Başlangıç yıllarında başarılıda sayılır,
Ancak, 2007’den itibaren “vizyonsuz bir güce” dönüşmüştür.
Vizyonsuz güç ise yıkıcıdır.
İktidar milletin bütün desteğine rağmen., politikalarını milli iradeye dayanmayan ittifaklarla üretmeyi, bir marifet saymış,
Siyasi muhalifler, devlet muhaliflerinden daha tehlikeli bulunmuştur.
Türkiye operasyonlara açık alan haline gelmiş, 2007 den itibaren de sahnelenmeye başlanmıştır.
2007 den itibaren
-Toplumsal karşılığı donmuş, işlevsiz bir muhalefet.
-Muhalefet dâhil demokratik olmaktan çıkmış, bir siyasal yapı Mevcuttur.
Devlet organizasyonundaki denge ise,
- 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimiyle gevşemiş,
- 2014 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimi ile de, tam olarak ortadan kalkmıştır.
----------
16 Nisan referandumu ile 1946 seçimleri adeta tekrar sahnelenmiş….
Siyasal hayatımıza, yeni bir usul eklenmiştir.
“TOPLUMSAL DESTEK YETMEZSE, YARGIÇLAR TAMAMLAR”,
“MİLLİ İRADEDEN, YARGIÇ İRADESİNE GEÇİŞ YAPILMIŞTIR.
DEMOKRASİ TEHDİT ALTINDADIR,
VE ,.. İKTİDARIN HUKUKU, HER ŞEYİN ÜSTÜNDEDİR….
Açıkça görülmektedir ki..
TOPLAM SİYASET AÇMAZDADIR,
POST MODERN MİLLİ ŞEF DÖNEMİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR
AZİZ MİLLETİM
Bugün, 25 Ekim 2017…
Türkiye üzerine yapılan bütün araştırmalar, bütün gözlemler şu sonucu gösteriyor;
TÜRKİYE YORGUNDUR.
MİLLET YORGUNDUR.
Devlet yıpranmıştır.
Kamu düzeni çözülmektedir….
SİYASAL İKLİMİN DEĞİŞMESİ DIŞINDA, HİÇBİR SAĞLIKLI YOL KALMAMIŞTIR,
ÇIKAR YOL KALMAMIŞTIR….
Şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır.
Evet, büyük sorunlarımız var.
Ama, Türkiye’nin büyük sorunlarını aşacak gücü de var.
Milletimizin, sağduyu ve kararlılığı var.
Milletimizin, her türlü hegemonyayı değiştirme gücü var.
Milletimizin, siyasi bunalımları aşma tecrübesi var.
Milletimiz, yine demokratik siyasetten sapmadan, Türkiye’nin önünü açmaya karar vermiştir.
Milletimiz, kararmakta olan ufkumuzu, “İyilik Güneşi” ile aydınlatmaya, ileriye bakmaya azimlidir.
Milletimiz, yeni bir siyasal hareketle, yeni bir iktidarla,
güçlü bir Türkiye yoluna devam etmek niyetini, açıkça beyan etmektedir.
Binlerce yıllık iyilik medeniyetinin yolcuları olarak,
Bugün burada, millet adına üstlendiğimiz görevi, ilan etmek için toplanmış bulunmaktayız….
Umutlarımız var...
Hayallerimiz var...
Zengin bir Türkiye istiyoruz,... gücümüz var.
Adil bir Türkiye istiyoruz,,,,, gücümüz var.
Özgür bir toplum istiyoruz,,,, gücümüz var.
Mutlu bir Türkiye istiyoruz,,,, hakkımız var……..
Yeni bir siyasal hareketle,
İyi bir siyasal hareketle,
Türkiye kucaklaşmasını başlatıyoruz.
Allah Vatana, Millete, İnsanlığa Hayırlı Etsin
İYİ adalettir. İYİ kararlılıktır. İYİ umuttur. İYİ gelecektir.
İYİ bilgidir. İYİ zenginliktir. İYİ cesarettir.
İYİ medeniyet demektir ve bu yolun taşlarını sadece cesurlar döşer……..
İyilik Güneşi’nin aydınlığında,
Salondaki binler…, 80 milyon ile kucaklaşıp, Türkiye olacak. ..
Türkiye, coğrafyasıyla kucaklaşıp, Avrasya olacak,
Dünya ile kucaklaşacak.
Daha iyiye yönelecek,
Daha ileriye yönelecek.
Allahın izniyle,
Millet iradesini arkasına alan İYİ PARTİ ile
Yenileneceğiz,
Güçleneceğiz,
“Mutlu bir Türkiye” olacağız.
Açıkça ifade ediyoruz ki,
Bizler siyasette bir alan aramıyoruz, bunu talep de etmiyoruz.
Çağrımız bütün Türkiye’yedir.
İnanıyoruz ki partimiz;
Güçlü ve Mutlu bir Türkiye yolunu açacaktır….
Buradan, Türk demokratik hayatına katkı koyan, bütün siyasi partilerimizin kurucularına ve genel başkanlarına teşekkür etmeyi borç biliyoruz. ,
Bu vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Rauf Orbay,İsmet İnönü,Celal Bayar ve Adnan Menderes'i, Ragıp Gümüşpala ve Süleyman Demirel’i, Necmettin Erbakan ve Başbuğ Alpaslan Türkeş’i, Turgut Özal’ı, Bülent Ecevit’i , Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve ebediyete intikal edip de adını burada zikredemediklerimizi Rahmetle anıyoruz…
İYİ PARTİNİN SAYGIN MENSUPLARI
Siyasal hareketler yaşadıkları çağı ve coğrafyayı kavrayabilmelidir.
Eğer yaşanılan çağ ve coğrafya kavranabilmişse;
TÜRKİYE VE DÜNYA DOĞRU OKUNUR, DOĞRU DEĞERLENDİRİLİR.
Toplumu ileriye taşımanın temel şartı da budur.
Zamanın bu kadar hızlı aktığı ve etkileyici olduğu bir dönemde, zamanın ruhunu yakalamak da bir mecburiyettir.
Kafamızı, gündemden biraz kaldırıp, yaşadığımız dünyaya baktığımızda;
Gelişimin şaşırtıcı bir seyir izlediğini görüyoruz….
Son 25 – 30 yıllık gelişmenin, geçmiş bütün bin yıllara eşdeğer olduğunu söyleyenler haklıdır.
İletişim teknolojisi ile dünya düzleştirmiştir.
Zenginliğin, Asya ve Çin denizi eksenine doğru, akışına şahitlik ediyoruz.
Zenginler Kulübü G7, şimdiden değişmiş durumda,
On yıl içersin de, Almanya dışında bir Avrupa ülkesi kalmıyor.
20.yüzyılın zenginleri, yaşadıkları düşüşü yavaşlatmaya çalışırken,
21. yüzyılın zenginleşen güçleri ise, dünya siyasetine ağır aktörler olarak çıkıyorlar.
Arap Baharı’yla harekete geçen bölge gelişmelerini, değişim gözüyle okuyamayanlar, sadece Türkiye’yi değil, geniş bir coğrafyayı yanlış akla kurban etmişlerdir.
Zenginleşmenin kaynağı, rant dan-bilgiye geçmiştir.
Ekonominin yeni efendileri, bilgi piyasası sahipleridir.
Yaşları otuzun altındaki milyarderlerin sayısı, oldukça şaşırtıcıdır…
Birçok ülke, sürücüsüz otomobillerin, kamyonların, dronların , lojistik sektörünü nasıl etkileyeceğin,i bugünden tartışıyor..
İktisatçıların tasarruf eksiği kaygısı, yerini bilimsel yetersizliğe devretmiştir…
Bugünkü dünyada, KUPON BEYİNLER, KUPON ARAZİLERDEN daha kıymetlidir.
MİLLİ MARKALARIMIZI, KÜRESEL FİRMALARIMIZI, YENİ TEKNOLOJİ İÇERSİNDE YARATMAK ZORUNDAYIZ.
BUNLARIN DIŞINDA HER YOL, ÇIKMAZ SOKAKTIR.
Bazılarına değindiğimiz son çeyrek yüzyılın bu gelişmeleri, bireysel ilişkiler kadar, sosyal hayatı ve kamu düzeninin işleyişini de derinden etkilemiştir.
Etkilemeye devam edecektir.
Bu noktada vurgulamak gerekir ki;
Siyasal liderliklerin temel görevi, zamanın ruhuna uygun dönüşümün önünü açmaktır.
2017 Türkiye’sinde ise, toplumun önüne konan gündem ile dünyanın konuştukları örtüşmemektedir.
Ne yazık ki aradaki fark açılmaktadır….
Türkiye, Dünya’nın bu gelişimini iyi okuyamamaktadır….
Dünya’daki gelişmeler adeta Kapıkule’de durdurulmaktadır.
Bugünkü şartlarda, Türkiye’nin tarihin gerisinde kalacağı, yüksek sesle dillendiriliyor.
“Türkiye, tarihin gerisine düşemez” ... Asla razı olmayacağız….
Türkiye’nin, gelişen dünyadan kopmasına, asla müsaade edemeyiz, etmeyeceğiz….
Buna seyirci kalmamak için buradayız,
Birinci işimiz, gelişmenin ve ilerlemenin peşinden koşacak bir Türkiye’dir.
Bunun yolunu açacak yapısal reformları, ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.
SAYGIDEĞER YOL ARKADAŞLARIM…
40 milyonu, 30 yaşın altında, yaklaşık 50 milyon gencimiz var.
164 ülke nüfusundan daha çok.
25 milyon öğrencimiz var, 142 ülkeden daha kalabalık.
Çok büyük zenginlik… Hamd olsun...
Peki,.. biz bu zenginliği nasıl değerlendiriyoruz ….
Uluslararası sonuçlar ortada.
Fen, matematik ve okuduğunu anlamada, 72 ülke arasında ne yazık ki 50. sıraya düştük.
Evlatlarımızı, yeterince bilgili yetiştiremiyoruz.
On beş yıldır devlet, eğitime daha fazla bütçe ayırmakta…
Aileler, çocuklarının eğitimine, daha fazla para harcamakta…
Çocuklarımız ise, diğer ülkelerdeki yaşıtlarına göre, okullarında daha fazla zaman geçirmekte…
Yetmedi… Etüt merkezlerinde soluksuz koşuşturmakta…
Netiçe…10 yılda, 10 basamak gerileme…!
Dünya’daki gelişim dikkate alındığında, bu sonuçlarla, Türkiye’nin ilk 10’a girme iddiası, akıl ile alay etmektir.
17. sırada tutunmak bile mümkün değildir…
Evet…,şimdi ; ”, TEOG ‘un değişeceğini, akşam haberlerinden öğrenen Bakan varken ne bekliyordunuz” derseniz.
Bu iktidar gidici ,ama… çocuklar bizim çocuklar derim….
Biz gençlerimizin beyinlerine sınırlar çizmeyelim, kendi çocuklarımızdan korkmayalım.
Onlara iyi eğitim, hür ortamlar verelim.
Bırakalım onları,.. hayalleri olsun, düşünceleri olsun, tartışsınlar, üretsinler.
Bu Türkiye’nin yakalayabileceği yegâne zenginliktir.
Dünyadaki hızlı gelişimle rekabet edeceksek., yüksek donanımlı gençlerimizin sayesinde olacaktır.
İYİ PARTİ olarak kararlıyız;
-Eğitimde kalite artacak
-Bilim ve teknoloji ye öncelik verilecek.
-Bireysel Özgürlük alanları genişletilecektir. ????
ORTALAMA EĞİTİMİ 11 YILA ÇIKARACAĞIZ
Hedefimiz, Türkiye’nin 7 yıl olan ortalama eğitimini, 11 yıla çıkarmak
Bunun kalitesini yükselterek PİSA ölçeğinde ilk 20 ülke arasına girmektir.
İYİ bir iktidar gelecek;
Eğitimi, ailelerin üzerinde yük olmaktan çıkaracak İNŞALLAH
HAK SEVER YOL ARKADAŞLARIM.
Bir ülkede kamu düzeni;
Millet
Devlet ve
Hukuk demektir.
Kamu düzeninin olmazsa olmazı hukuk dur.
Hukuk, adalet ve liyakat devletin merkezinde olmazsa; devlet çözülür, millet bozulur.
Milletimiz için devletin temel vasfı, adil olmasıdır.
Nereden bakarsanız bakın, binlerce yıldır böyledir…
Adalet, cehaletin düşmanıdır, korkakların düşmanıdır.
Bu nedenledir ki;
Haktan ve liyakatten uzak yönetimler, korkak yönetimlerdir.
Özgürlük alanlarını daraltan yönetimler,
İlerlemeci olmayan yönetimler, korkak yönetimlerdir.
Milletten topladıklarıyla, devlet ihtişamının arkasına saklanan yöneticiler, aslında korkak yöneticilerdir.
Bunlar, birlik dilini kullanmazlar.
Korkak iktidarlar, korkak yönetimler, insanlığa acıdan başka bir miras bırakmamışlardır….
ADALET ise cesaret ister.
ADALET, medenidir, evrenseldir.
Unutmayalım ki…Siyasi merkezli yargı kararları, düşman kurşunundan daha tehlikelidir.
Bir kurşuna bir can veririz, yerine binler koyarız.
Fakat, adaleti sağlayamayan yargı, vicdanları çürütür, milleti bozar, devleti çözer….
Nasıl, yargının siyaseti kuşatmasına karşı mücadele ettiysek, siyasetinde, iktidarların da, yargıyı kuşatmasına yol vermeyeceğiz…... ,
YARGIYA, ZABITA AMİRLİĞİ GİBİ DAVRANILMASINA, MÜSAADE ETMEYECEĞİZ.Yaşadığımız şehrin sokaklarında, erkenden bir gezinti yapalım.
Her sabah; Polis karakola, memur daireye, öğretim üyesi üniversiteye, esnaf işyerine, işçi fabrikaya, çiftçi tarlaya öğrenci okula, mutlu gitmemektedir.
Her sabah, erkenden uyanan ev kadını çocuklarının yüzüne, umutla bakamamaktadır.
Bütün araştırmaların ortak sonucu da, maalesef böyledir..
Neden ? sorusuna cevap,
”LİYAKAT VE HAKKANİYET kalmadı.”
Bu ülkenin insanları, böyle bir tabloyu hak ediyormu ?…, hak haketmiyor
Hem de, hiç hak etmiyor.
KIYMETLİ MİSAFİRLER
Buradan 80 milyonla, aziz milletimle,
Zamanın üstünde kalmış bir “dersi” paylaşmak istiyorum...
Büyük müjde gerçeklemiş, Müslümanlar Mekke’yi fethetmişlerdir.
Efendimizin amcası, Hz. Abbas ve damadı Hz. Ali, en büyük prestij olan Kabe’nin sorumluluğunun kendilerine verilmesini, Hz. Peygamber’den talep ediyor.
Efendimiz ise “O işi Talha Ailesi yapıyor” diyor.
Hz. Abbas’ın “Ama onlar Müslüman değiller ki…” şeklinde hatırlatmasına,
Efendimizin, kendi damadına ve amcasına cevabı;
“Ama Onlar bu işi iyi yapıyorlar” şeklinde olmuştur...
Makam mevki aile efradına değil.. , Talha ailesine kalıyor.
Davaları, İslam’dan kutsal olanlar,…
Rehberleri ve Reisleri, Peygamber’den güçlü olanlar..,
Menfaatleri dururken, hakkaniyeti nasıl kavrasınlar...
Efendimizin bu cevabı, evrensel ders niteliğinde değil midir?
Şüphesiz öyledir….
Bu nedenle, saygın ilahiyatçıların vurguladığı
“DEVLETİN DİNİ ADALETDİR”, sözünü kıymetli buluyoruz…
İYİ PARTİNİN KIYMETLİ MENSUPLARI
Türkiye’, kendine yakışır bir çıkış yakalamalıdır, Bu nedenle, rekabetçi siyasal sistemi çalıştırmak zorundayız.
Medya ve iletişim alanları baskılanmamalıdır,
Halk, ülke gündemindeki konularda, siyasi partilerin görüşlerini öğrenebilmeli,
Karşılaştırma imkanına sahip olmalıdır.
Tek kişilik yarışla iyi bulunmaz
Tek taraflı konuşmak, kör propagandadır, Neticede devleti de körleştirir,
Dış politika gibi, çözüm süreci gibi..
YANLIŞ POLİTİKALARIN TEMEL SEBEBİ BUDUR.
Bugün yaşadığımız şekliyle, Siyaset rekabetçi olmaktan çıkarsa,
DEVLET, TOPLUMUN GERİSİNE DÜŞER
Kendini yenileyemez, ileriye atılamaz.
Politikalar, masa başında, yukarıdan inme yapılır.
Mesela 2023 hedefleri gibi ;
500 milyar dolar ihracat yazarsınız..,
2 trilyon dolar milli gelir yazarsınız…..Kağıtlara yazarsınız ,
Zaman ilerler,.. Yazdığınız tarihin bile gerisine düşersiniz.
Mesela uçak üretimi gibi;
2011 seçimlerinde satamadığınızı, 2014’te, olmadı, 2015’te tekrar raflara çıkartırsınız.
2017’de de gider Amerika dan 11 Milyar Dolar’a uçak satın alırsınız...
SİYASETİN İŞLEYİŞİNİ YENİDEN DÜZENLEMEK ZORUNDAYIZ.
Demokratik katılım- Güçlü parlamento- Milli irade ilişkisi, vazgeçilmezdir.
Venedik kriterleri ve çağdaş demokratik ilkeler çerçevesinde,
Siyasi partiler kanunu demokratikleşecektir.?
Partilerimizin hepsinde uygulanan,
“Atıyorum Seni - Seç Beni” modeli kaldırılacaktır.
Genel merkeze yönetici atarken, yeterli sayılan iradenin, atananları değiştirirken yok sayılması, kabul edilebilir değildir, değiştirilecektir.
Genel merkezin, seçimle gelen hiçbir kademeyi görevden alma yetkisi olmayacaktır. Yargı kararları hariç, seçimle gelen, seçimle gidecektir.
Milletvekili ve diğer siyasi mevkilere aday belirlenmesi, üye ve hatta seçmen tercihlerinin etkin olacağı bir şekilde düzenlenecektir.
Montesquieu’ya göre, ” KANUNLARIN ANASI, SEÇİM KANUNUDUR.”
Açık, şeffaf, demokratik, denetlenebilir bir siyasal partiler ve seçim yasası oluşturma mecburiyeti vardır
KATILIM, GÜÇ DEMEKTİR
SANDIK DEVLETİN NAMUSUDUR.
Kıymetli Yol Arkadaşlarım….
Şimdi, Ekonomi penceresini bir açalım..
Türkiye ,2001 krizinden sonra radikal düzenlemeleri devreye sokmuş, bütçe açığı, kamu borç yükü VE bankacılık gibi temel alanlarda reformlar yapmıştı. .
2002 seçimlerinde iş başına gelen iktidar, 2005 yılında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamıştı.,
Aynı süre içerisinde dünya, tarihindeki en yüksek nakit bolluğunu yaşamaya başlamıştı.
Özellikle, küresel kriz nedeniyle gelişmiş ülkeler, dünyayı adeta paraya boğdu.
Bol para, bizim gibi finansman sıkıntısı çeken, yüksek faiz ödeyen ekonomileri coşturmuş., ekonomik dar boğazlar aşılmıştı.
Bizim gibi, gelişmekte olan Ülkelerin tamamında;
Faiz ve enflasyon düşmüş,
İhracat ve büyümede artış seyri izlenmiş, kamu borç yükü azalmıştı.
Türkiye’de 2002 den sonraki ilk beş yıl için,% 6,5 gibi başarılı bir büyüme yakalanmıştı.
… 2007 yılına kadar aldığımız yolu, yapısal reformlarla sürdürebilmeliydik.
Siyasal Yapı, hukuk, ve ekonomi alanında, zamanın ruhuna uygun düzenlemeler yapabilmeliydik.
Böyle bir yolu tercih etseydik, bugün refah treninde, güçlü bir ülke olma yolunda, mesafe almış olurduk.
Yapamadık;
2007 ye kadarki başarılı büyüme, düşüşe geçti.
Son on yılın büyüme rakamı,1960 dan beri gerçekleştirilen, % 4,5 luk, Türkiye ortalamasının altında kaldı. Giderek de zayıflamaktadır.
Işsizlik 13.4 ile tarihi rekorda,
5-10 bin liralık ihtiyaç kredi faizi, yüzde 25’e yaklaşmış.
Dikkatiniz sunuyorum, 500 büyük firma, kazancının üçte ikisini, faiz e ödüyor.
Türkiye, maalesef, dünyanın en yüksek faizini ödeyen ekonomilerin başında,
Bugün, faiz lobisi çok daha mutlu.
biz bu Refah trenine neden binemedik…,
Sebebi ekonomi yönetiminin yetersizliği değildir
Saygın bir iktisatçı “son 15 yılda tren bizim istasyona iki defa uğradı… ama.. Biz orada yoktuk “ diyor…
Biz başka istasyonlardaydık., başka istasyonlarda.
EKONOMİK ÇIKIŞDAN NİÇİN DÜŞTÜK;
Üç temel kaynağı var ; -Yapısal hale gelen Yolsuzluk, -Dış Politika serüveni – Siyasi Operasyonlar
-Yolsuzluk: zaman, zaman ülkelerin gündemlerinde yer alır.
Mesela Almanya da, Cumhurbaşkanı 350 Avro kadarlık otel faturasını bir işadamı arkadaşına ödettiği için soruşturma geçirmiş,
İddia doğru bulunmuş, Cumhurbaşkanı görevinden ayrılmış, kendisinden devlet itibarı geri alınmıştır.
Mesela Türkiye de, Rahmetli Özal dönemi, kabinede bir bakan için yolsuzluk iddiasında bulunulmuş,
Görevden alınarak yargıya intikal ettirilmiş. Söz konusu bakan, suçlu bulunup mahkûm edilmiştir…
Yaygın yolsuzluk ,… hukukun yeterli olmadığı ve demokrasinin kıt olduğu ülkelerde görülür…..
BU sıralar, şöyle duyuyoruz; yolsuzluk mu ? efendim doğru ama ,etrafta –altta birileri yapıyor. Laf bu..
Kardeşim, yolsuzluk duman değil ki , yukarıya çıksın,
Yolsuzluk, çamurdur, çamur, yukarıdan aşağıya akar.
Maalesef, Türkiye de yolsuzluk, iddialar zinciri olmanın ötesine çoktan geçmiş,
Bakanlar ve daha üst yöneticilerimizin ifadelerine dönüşmüştür.
Yukarıdan- yerel yönetimlere kadar yaygınlaşmıştır.
Milyarlarca Liralık yolsuzluk iddiaları karşısında, ne yargıdan, nede hükümetten bir ses çıkmıyor.
Kamu malının emanet olduğu çoktan unutulmuş,
Yolsuzluk, adeta” dokunulmazlık alanına dahil edilmiştir.
Fetva verecek “BESLEME FAKİH” bulmakta da zorluk çekilmemiştir.
İMANIM GİBİ İNANIYORUMKİ, YOLSUZLUĞA BULAŞMIŞ HER KİM OLURSA OLSUN, İTBARINI BIRAKMADAN BU DÜNYADAN GÖÇMEYECEK.
Yolsuzluk konusunda ahlaki boyut bir tarafa,
Yolsuzluk atmosferinin yaygın olduğu bir ülkede, ekonomik yatırım yapılabilrmi ?
Teşebbüs hürriyeti ne kadardır? Sisteme güven kalır mı…?.
Sayın Durmuş Yılmaz, geçenlerde Yabancı bir basın mensubunun “partinizin iktidarında ekonominin patronu siz mi olacaksınız” sorusuna,
“EKONOMİNİN PATRONU GÜVENDİR” cevabını verdi.….
Güven ortamı temin edilirse, % 6-7 lik büyümeye rahat erişilir dedi,
Oradaydım ..”Durmuş bey ,%6 dan aşağısını başarısızlık sayarım..unutmayın
Güven yoksa fabrika bacası yükselmez, iş yapma arzusu kalmaz.
Evettt.. Son üç yılın en önemli ekonomi başlığı,” Rusya ile domates anlaşması”
Refah treninde neden yokuz, işte birinci neden böyle özetledik.
İYİ Partinin Saygın Mensupları….
Türk dış politikası, istikrar kavramını merkez alır.
Osmanlıdan –Cumhuriyet hükümetlerine devreden bir süreç.
Bu bakımdan, 2000 li yılların başındaki “sıfır sorun” söylemi, devlet birikimimize uygun düşmekteydi.
İran, Rusya ve Avrupa dahil, bölge ülkelerinin istikrarından, büyümesinden en karlı çıkacak ülke Türkiye’dir.
Rusya merkezli, sosyalist bloğun açılım süreci bu düşünceyi doğrulamıştır.
Dış ticaretimizin yaklaşık yarısı, Avrupa ülkeleriyledir.
2005 deki AB için tam adaylık süreci ve istikrar arayıcı politikalar, ekonomimize hız katmıştı…
Peki.. ne oldu da bugün farklı şeyler konuşuyoruz . Birçok konuda olduğu gibi, dilleriyle söylediklerinin peşinde olmadıkları anlaşıldı.
Politika yapımları dışişlerinin koridorlarından taşındı,
Türkiye adeta akıl tutulması yaşadı.
Mavi Marmara ile yanaştık-Mısır’dan girdik-Suriye’den çıktık…
Bu arada Almanya’dan, Rusya’ya kadar el atmadığımız yer kalmadı.
Şimdi.. Bıraktıklarımızı arıyoruz.
Sadece Suriye’nin, mültecilerle beraber maliyeti 200 milyar TL.
Dış politika macerası, yıllık büyüme oranını yaklaşık bir buçuk puan aşağı çekmiştir.
İran’a yönelik ambargonun kaldırılması süreci oldukça öğreticidir. Pazar ihtiyacı olan Avrupa ülkelerinin, Amerika ya baskısı sonuç vermiştir.
Biz ise adeta kendimize ambargo koyduk. Siyasi itibar kaybı ayrı bir maliyet.
En önemli pazarlarımızı kendi ellerimizle tahrip ettik. Üstelik milyarlarca Lira harcayarak.
Böyle yönetilen dış politikamız, Trende olamayışımızın ikinci nedenidir.
Arkadaşlarımızın çoğunun malumudur, iki yıla yakındır çok sayıda uzmanımızla, Türkiye ve dünya üzerine görüşmeler yapıyoruz.
“Dış politika, esasında bir sanattır.
Birçok ustanın akıl emeği ile yapılır.
Devletin birikimi üzerine kurulur.
Ve ülkenin itibarını temsil eder” dedi.
Yüzümüze hüzün vurdu tabi.
Bunun üzerine bir başka misafir konuyu son dönemlere getirdi.
Gülümseyerek iki tespit yaptı;,
Birincisi; Sayın Davutoğlu, muhtemelen sayın Erdoğan’ı “dış politikanın kendisi tarafından icat edildiğine inandırmıştı“.
Diğer husus da şudur, her ikisi de, Türkiye sanki bu coğrafyaya yeni taşınmış ve komşularda 10 yıllık kiracılarmış gibi davranıyorlar.
Dış politikada ne istediğiniz önemlidir. Ancak dış politika aynı zamanda kim olduğunuzla da ilgilidir.
Politikadan öğrendim ki,
“Devlet adamlığı itibar yönetimidir.”
Devlet de devamlılık esastır,
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, geçmişten bugüne gelen, yarınlara devredecek çok saygın kurumsal yapılar oluşturulmuştur..
İslam ülkeleri dahil, onlarca uluslararası kuruluş, bizzat geçmiş Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin katılımıyla kurulmuştur.
Hadi soralım bakalım, bu 15 yıldan kalan ne vardır ?,
Sizi ne ile hatırlayacaklar???
Cevabı, tabiî ki bizde var ,ama
Hadi bu dış politika işidir…
Açmayalım ağzımızı, yaralamayalım Türkiye’mizi…
Bize saracak çok yara bıraktınız…çok
Türkiye’nin yaklaşık 100 yıllık potansiyel gücünü savurup gitmişlerdir.
Türkiye Merkezi bir Avrasya ülkesidir
Dünya yeni yerine taşınırken, ekonomi ve siyasi mimari yeniden düzenlenirken, Avrupa dahil geniş bir coğrafya için, yaşam ve iş merkezi olma hedefini projelendirmek zorundayız.
“Ekonomik coğrafyamızı” tanımlayıp, dış politikanın merkezine koyacağız.
“Sürekli iyileştirme” anlayışını dış politikaya taşıyacağız
Onurlu Milletim…, Kıymetli yol arkadaşlarım…
Yakın siyasi tarihimiz içinde yaşamış, devrin aktörlerinin muhatabı bir siyasetçi olarak ifade ediyorum ki ,,;
28 Şubat, bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir ihanet sürecinin adıdır.
Bu süreç, Türk Subayına çuval giydirmekle tazelenmiş,
Ergenekon, Balyoz ve çözüm süreci ile devam etmiş,
15 Temmuz ile final yapmıştır….
FETÖ İHANET ŞEBEKESİ, sadece 15 temmuz değil, 2004 DEN İTİBAREN BÜTÜN OPERASYONLARIN ANA AKTÖRÜDÜR.
15 TEMMUZ TAM ANLAMIYLA BİR “DEVLET ETME ZAAFİYETİDİR “
MİLLET, DEVLETİ SOKAKTAN TOPLAMIŞTIR.
Bir başka tarihi gerçek de şudur ,
TSK’ni Türkiye’nin aktifinden düşürmek için plan yapanlar, maalesef iktidar kadrolarının bulanık beyinlerinden faydalanmışlardır
Yaşanılan her bir süreç, Türkiye için yol çevirme, ön kesme operasyonudur.
Her biri acılar bırakmıştır
Referandumlar dahil son on yıldaki yaşadıklarımız, bizi, trenin geleceği istasyondan uzak tutmuştur.
Devlet kendi topraklarında bile ana aktör olmaktan çıkmış, bir savrulma sürecine girmiştir.
Cevdet Paşanın Osmanlı için vurguladığı gibi,” Kath-ı Rical”, yani devlet adamı eksikliği, ülkemize çok pahalıya mal olmuştur.
Şimdi buradan biraz geriye dönüp, 28 şubatın anlı-şanlı kadrolarına seslenmek istiyorum…
MUTLU MUSUNUZ?
HUZURLU MUSUNUZ?
Eğer siz, insanımızın Yaşamlarına,
Şekil vermeye,yön vermeye kalkmasaydınız…,
Görevinizin..onların haklarını –özgürlüklerini korumak olduğunu söyleseydiniz,….
Şimdi..80 milyon daha özgür ve daha zengin bir ülkede yaşıyor olacaktık…
Sizin gardiyan kesildiğiniz insanımız, kendilerine özgürlük ve zenginlik vaad edenlerle yola çıktılar…
Şimdide bunlar sizin rolünüzdeler. Ne hak biliyorlar, ne hukuk.
Hatırladınızmı.. ?, milletin hakkı için, devletin itibarı için ayağa kalktığında, PARMAK SALLADIĞINIZ siyasetçi,
Ürkütmeye korkutmaya çalıştığınız kadın. .Hatırladınızmı ?
Siz neredesiniz bilmiyorum, biz yine ayağa kalkıyoruz, milletimle beraber ayağa kalkıyoruz,
Bütün yollar tutulmuş, biz kendi yolumuzu tutuyoruz.
28 şubatın kudretlileri, bekleyin…, bekleyin. Yakında yoldaşlarınız olacak, bugünkülerde tarihin çöplüğüne, sizin yanınıza gelecek….
Türkiye’yi merak etmeyin
80 milyon kararlı…Özgürce yaşamaya,
80 milyon kararlı. Özgürce inanmaya, Özgürce çalışmaya, Hakkaniyetle paylaşmaya
80 milyon kararlı, Güçlü Türkiye olmaya, Mutlu Türkiye olmaya
Büyük Türkiyem, …. Bütün Türkiyem
Bugün 25 Ekim 2017,
BU BİR İKTİDAR YÜRÜŞÜDÜR…
BU İNSANIMIZ İÇİN, BİR ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜDÜR….
BU DEVLETİMİZ İÇİN, BİR İTİBAR YÜRÜYÜŞÜDÜR….
BU MİLLETİMİZ İÇİN, BİR DEMOKRASİ YÜRÜYÜŞÜDÜR
BU, GÜÇLÜ TÜRKİYE YÜRÜYÜŞÜDÜR….
Başaracağız... İnşallah….
Hepimiz birlikte başaracağız...
Bütün millet olarak başaracağız...
BUGÜN 25 Ekim 2017
TÜRKİYE İYİ OLACAK !
Allah bizleri bu kutsal yolda utandırmasın, Allah hepimizin yardımcısı olsun!"