Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener, iktidar hem salgınla mücadele hem de ekonomi üzerinden eleştirilerde bulundu. Akşener, Gazze''de gerçekleşen İsrail saldırılarına da tepki gösterdi. İktidarı eleştiren Akşener, "Savaş tüccarları kazandı, Gazze''deki siviller, İsrail demokrasisi kaybetti. Maalesef bu dönemde ülkemizden somut bir adım görmedik. Bol miktarda hamaset var" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan''a seslenen Akşener, "Kürsüden sallamayı liderlik sananların devri bitiyor. Liderlik hamasetle değil icraatla olur" diye konuştu. Akşener, esnaftan ve çalışandan "Helallik" isteyen Erdoğan''a "Milletimizin yakasından bir düşün artık. Hangi yüzle bu milletten helallik istiyorsun? Ayıptır, günahtır. Mesela git o 5 müteahhitten helallik iste. Mesela git Saray''da beslediğin 5 maaşlı danışmanlardan, yandaşlardan, trollerden ve malum vakıflardan helallik iste" ifadelerini kullandı.
Meral Akşener''in açıklamaları şu şekilde;
Uzun bir aradan sonra, yeniden Milletin Meclisi’nde bir aradayız.
Grup toplantımıza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.
Dünya siyasetinde bir değişim var.
Ergen tavırlı popülist liderler,
seçimleri birer birer kaybedip, tarihin tozlu sayfaları arasına karışıyor.
Ama her biri, giderayak bir kriz üretmekten kendini alamıyor.
Nitekim bunun son örneğini, Filistin’de yaşıyoruz.
Gözümüzün önünde bir insanlık dramı yaşanıyor.
Siviller, kadınlar ve çocuklar insafsızca katlediliyor.
Değerli milletvekilleri,
Bildiğiniz üzere, Mart ayında, İsrail’de seçimler yapıldı ve oluşan tablo,
İsrail’in en uzun süreli başbakanı Netenyahu’nun,
yeni bir hükümet kurmasına imkan vermedi.
İsrail Cumhurbaşkanı da, hükümeti kurma görevini, Yeş Atid partisine verdi.
Birdenbire, İsrailli Arap partileri kritik bir öneme sahip oluverdiler.
Çünkü hükümet ortağı olma, yeni iktidarı belirleme ihtimalleri doğdu.
Bu gelişmeler üzerine,
bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu olan, Benyamin Netenyahu,
siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için,
gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kast etmekten geri durmadı.
Önce Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra kışkırtmaları yaşandı,
ardından da, Gazze’ye operasyon başladı.
İsrailli Arap partileri de, yaşananlara tepki olarak koalisyon görüşmelerinden çekildi.
Kim kazandı?
Savaş tüccarları kazandı.
Koltuk meraklıları kazandı.
Değişim istemeyen statükocular kazandı.
Peki kim kaybetti?
İsrail’de yaşayan Araplar kaybetti.
Gazze’deki siviller, kadınlar ve çocuklar kaybetti.
İsrail demokrasisi kaybetti.
Değerli milletvekilleri,
Bu insanlık ayıbı karşısında, maalesef ülkemizi yönetenlerden,
İsrail’i caydıracak, Filistinlilerin hayatını iyileştirecek, somut tek bir adım göremedik.
Mesela, İsrail ile aramızda, 6 milyar doları aşan ticari ilişkiler var.
Peki bu ilişkiler askıya alındı mı?
Alınmadı.
Mesela, Kürecik Radar Üssü var değil mi?
İran’dan İsrail’e yapılacak bir saldırıyı haber vermesi planlanıyor.
Peki bu üs kapatıldı mı?
Hayır.
Bunların hiçbiri yok.
Peki ne var?
Bol miktarda hamaset var.
Kürsüden tarih tiratları var.
A Haber’de, Yeni Şafak’ta ateşli yorumlar var, yazılar var.
Gerçi bu hususta, arkadaşların hakkını teslim etmemiz lazım.
Doğu Türkistan için bu kadarını bile yapamadılar.
Dün kürsüden insanlık nutukları atan Sayın Erdoğan,
Çin mezalimine karşı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için ağzını bile açamamıştı.
Sayın Erdoğan;
Kürsüden sallamayı liderlik sananların devri, artık bitiyor.
Milletimiz, televizyonlarda estirilen hamaset rüzgarlarına artık inanmıyor.
Samimiyetsiz ağlak tavırlarınızla,
Filistin için çok şey yapıyormuş gibi görünme çabanızı, artık kimse yemiyor.
Devlet insanlığı, kürsü şovlarıyla değil, akıllı bir diplomasiyle olur.
Liderlik, hamasetle değil, icraatla olur.
Samimiyetle olur, tutarlılıkla olur, ciddiyetle olur.
Boş konuşmayı bırakıp, gerekeni yapacaksın.
Tabi bunu yaparken de, korkmayacaksın, dik duracaksın,
İsrail’e yaptığın gideri, Çin’e de yapabileceksin.
Türk Devleti’nin Cumhurbaşkanı’na yakışan budur.
Bu vesileyle,
Netenyahu ve destekçilerini şiddetle kınıyor,
uluslararası toplumu, bu insanlık ayıbına karşı,
Filistinlilerin yanında birlik olmaya ve Netenyahu vahşetine dur demeye çağırıyorum.
Aziz Milletim, değerli gençler;
Yarın 19 Mayıs.
Milli bayramlarımızın her biri bizler için çok değerlidir.
Ama 19 Mayıs’ın yeri bir başkadır.
23 Nisan bir sonuçtur.
30 Ağustos bir sonuçtur.
29 Ekim bir sonuçtur.
Ama 19 Mayıs, milletimiz için tarihi bir başlangıçtır.
Ülkemizin dört bir yanına çöreklenen düşmanlara karşı,
Türk Milleti’ne pranga vurulamayacağı gerçeğinin, yeniden ispatı için atılan, tarihi bir adımdır.
Bu adım;
Son devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, ilk adımıdır.
Bu adım;
Binlerce yıllık tarihimizden süzülen inanç ve kararlılığın, tüm dünyaya ilanıdır.
Bu adım;
İstikbali, istiklalden ayrı düşünmeyip,
bu kutlu günü, gençlerin bayramı ilan eden bir büyük vizyonun imzasıdır.
Ez cümle 19 Mayıs;
iç cephedeki sayısız gediğe rağmen,
Türk Milleti’ni aynı kutlu ülküde buluşturan bir büyük destanın adıdır.
Kutlu olsun!
Aziz Milletim;
Bugün de zor bir dönemden geçiyoruz.
İşte o nedenle, tıpkı 1919’da olduğu gibi,
Bugün de, o ilk adımı atacak cesarete sahip olmalı ve o umudu taşımalıyız.
Bu topraklarda, yeni destanlar yazmak için, o ilk adımı mutlaka atmamız gerekiyor.
O adım, 1919’da bağımsız bir ülke hedefiyle atıldı.
Biz de bugün, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefiyle atacağız.
Muazzam bir gelişme, eşi benzeri görülmemiş bir kalkınma hedefiyle, o ilk adımı atacağız.
Ve tıpkı 1919’da olduğu gibi, bugün de o ilk adımı, milletçe omuz omuza hep birlikte atacağız.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Çünkü biz biliyoruz ki;
Bu yolda ihtiyacımız olan kudretin, inancın ve cesaretin sırrı,
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs’ta attığı, o ilk adımda saklıdır.
Çünkü 19 Mayıs,
milletin azim ve kararlılığının önünde,
hiçbir engelin duramayacağı gerçeğinin, asla silinemeyecek kanıtıdır.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
İstiklal kahramanlarımızın ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Yüce Allah, bizi onlara karşı mahcup etmesin.
19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun!
Değerli milletvekilleri;
Böylesine büyük bir kahramanlığın mirasçıları olarak bizler,
Türkiye’nin huzuru, refahı ve zenginliği için üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz.
Milletimiz ve ülkemiz için en iyi olanı istemek, en iyi olanı başarmak zorundayız.
Ama maalesef Türkiye, bugün, bu bilinçten uzak bir anlayışla yönetiliyor.
Ak Parti’nin milletinden kopuk, “ben yaptım oldu” zihniyeti yüzünden,
milletimiz zor günler geçiriyor.
Bu zihniyetin sonuçlarını,
iktidarın, ekonomiden pandemiye kadar, memleketin önemli meselelerinde sergilediği,
destansı beceriksizlikte, tüm gerçekliğiyle hep beraber yaşıyoruz.
Pandeminin başından bu yana,
bilim insanları uyardı, vatandaş uyardı, biz uyardık, dinlemediler.
Üç haftalık tam kapanmanın, zorunlu olduğunu, bir türlü kabul etmek istemediler.
Nihayetinde, lebalep kongreler bitip, vaka sayıları ve ölümler zirve yapınca,
Ramazan ayında, adını “Tam kapanma” koydukları, tuhaf bir uygulamaya gittiler.
Adı tam kapanma ama, şehirlerde trafik var.
Adı tam kapanma ama, sokaklarda insanlar var.
Adı tam kapanma ama, yasaklardan 20 milyona yakın insanımız muaf.
Peki sonuç?
Sonuç ortada.
5 binin altına inecek denen vaka sayısı, 10 binin üzerinde.
Aziz milletim;
Sözde tam kapanma sürecinde bir kez daha gördük ki,
bu zor günlerde, millet olarak maalesef yalnızız.
Her zorlu süreçte olduğu gibi, bu süreçte de,
iktidarın ortada olmadığı, devleti yönetenlerin güven vermediği,
devletin kurumlarının ve gücünün hissedilmediği bir boşlukta, yine tek başımıza bırakıldık.
Neticede yarı sürü bağışıklığı, yarı kapanma, yarı açlık, yarı toklukla,
yalan-yanlış bir süreci daha geçtik.
Halbuki pandemiyle geçen 14 aylık süreçte, gelişmiş ülkelerde işler yoluna girmeye başladı.
İlk şoklar atlatıldıktan sonra alınan önlemler ve uygulamalarla,
hem toplum sağlığı, hem de çalışma hayatı kurtarıldı.
Şu anda yurt dışında, isteyen istediği an, istediği yerde test yaptırabiliyor.
Aşı tedariğinde sorun yaşamıyorlar.
Planladıkları şekilde aşı takvimi uygulanıyor, hızla normale dönüyorlar.
Biz ise pandeminin başından bu yana, iktidarın türlü yalanlarıyla oyalanıp,
hastalanmamak için, ölmemek için çabalıyoruz.
Ekonomik ve sosyal destek paketleri olmadan,
Kapsamlı bir aşı planlaması yapılmadan uygulanan kapatmalar,
ne yazık ki vatandaşlarımız için, COVID kadar büyük bir belaya dönüştü.
16 Mayıs itibariyle, yaklaşık 26 milyon doz aşılama yapılabilmiş.
Bunun yaklaşık 15 milyonu, 1’inci doz,
Yaklaşık 11 milyonu da, 2’inci doz.
Yani, 15 milyon vatandaşımızın, daha 2 doz aşısını bile tamamlayamamışlar.
Hala, en az 44 milyon aşılama yapılması gerekli.
Bu hedef için de, en az 88 milyon doz aşı daha lazım.
Yani,
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile zincirlerini kırmış,
kelepçelerinden kurtulmuş Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının,
olağanüstü hızlı yönetim anlayışıyla gidersek,
13 ay daha lazım...
Beceriksizliğe bakar mısınız?
El alem aşıları bitirip, normale dönmeye başlamış, bizim daha 13 ayımız var.
İşte size, Ak Parti iktidarının hizmet anlayışı.
İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin üstün yönetim kabiliyeti.
İşte size, atanmış bakanların üstün liyakat seviyesi.
Yazıklar olsun.
Değerli dava arkadaşlarım;
Şu bir gerçek ki, Ak Parti balonu artık patlamıştır.
Milletin, 19 yıldır sırtında taşıdığı bu iktidar, 14 ay milletinin yanında duramamıştır.
Oysa Türkiye’nin, zor günde vatandaşının yanında olacak,
gücü de var, zenginliği de var, kaynağı da var.
Mesele bu zenginliği, bu imkanları, bu kaynakları, kimin için kullandığınız meselesi.
Yani mesele, bir kaynak meselesi değil, bir tercih meselesi.
Mesele, yandaşlarınızı mı tercih ediyorsunuz,
yoksa, milletinizi mi tercih ediyorsunuz meselesi.
İktidarın tercihi çok açık.
Milletimiz zorluklarla boğuşurken,
insanlarımız hayatta kalma mücadelesi verirken,
bu ülkede çaresiz kalan babalar intihar ederken,
iktidardakiler, yüzsüzce gökyüzüne bakıp ıslık çalıyorlar.
Ve her zaman olduğu gibi,
milletimizi değil, eşi, dostu, yandaşı tercih ediyorlar.
İşte size, en çarpıcı haliyle Ak Parti zihniyeti…
Bu öyle bir zihniyet ki;
Yaprak döken memleketi, bahar bahçe zannedecek kadar şuursuz!
Evine ekmek götüremediği için, canına kıyan insanlarımızı görmeyip,
onun hakkını, yağmacılara tıkır tıkır ödeyecek kadar vicdansız!
Bunca haramın ortasında, bir de utanmadan milletinden helallik isteyecek kadar yüzsüz!
Sayın Erdoğan;
Yeter artık!
Milletimizin yakasından bir düşün artık!
Çileyi, yokluğu ve yoksulluğu reva gördüğün bu milletten,
hangi yüzle çıkıp da helallik istiyorsun?
Ayıptır, günahtır.
Bak ben sana doğru adresleri söyleyeyim;
Mesela git,
Milletimizin alın teriyle kasalarını doldurduğunuz, o beş müteahhitten helallik iste.
Mesela git,
Arpalığa çevirdiğin yönetim kurullarına atadığın, gelin, damat ve kayınçolardan helallik iste.
Mesela git,
Sarayda beslediğin, 5 maaşlı danışmanlardan,
yandaşlardan, trollerden ve malum vakıflardan helallik iste.
Daha dün, “işyerleri kapanıyor diyenler yalan söylüyor.” diyordun,
Bugün utanmadan, onlardan helallik istiyorsun.
Dün, eve ekmek götüremiyoruz diyen esnafa, “abartıyor” diyordun,
bugün utanmadan, onlardan helallik istiyorsun.
Dün, feryat eden çiftçiye, “terörist” diyordun,
Bugün utanmadan, onlardan helallik istiyorsun.
Alamazsın Sayın Erdoğan.
Ekmeği haram ettiğin işçiden, helallik alamazsın.
Hayalleri haram ettiğin gençten, helallik alamazsın.
Tok yatmayı haram ettiğin garibandan, helallik alamazsın.
Siftahı haram ettiğin esnaftan, helallik alamazsın.
Hasadı haram ettiğin çiftçiden, helallik alamazsın.
Yazmayı haram ettiğin gazeteciden, helallik alamazsın.
Düşünmeyi haram ettiğin akademisyenden, helallik alamazsın.
Kadroyu haram ettiğin öğretmenden, helallik alamazsın.
Emekliliği haram ettiğin EYT’lilerden, helallik alamazsın.
Takdiri haram ettiğin sağlıkçılardan, helallik alamazsın.
Huzuru haram ettiğin kadınlardan, helallik alamazsın.
Aşıyı haram ettiğin milyonlardan, helallik alamazsın.
Günahına girdiğin nice masumdan, helallik alamazsın.
Bir damla huzuru, iki dirhem tebessümü haram ettiğin milletimizden, helallik alamazsın.
Kaz Dağları’ndan, İkizdere’den, Harran’dan, Hasankeyf’ten,
Kuzey Ormanları’ndan, Salda Gölü’nden, Soma’dan helallik alamazsın.
Türkiye’nin Cennet köşelerinde yapılan haram işlerden helallik alamazsın.
Olmaz.
Böyle yüzsüzlük, böyle utanmazlık, böyle terbiyesizlik olmaz.
Sen haram içinde sefa sürerken, dar günde tek başına bıraktığın milletimizden,
şimdi çıkıp da, helallik alamazsın Sayın Erdoğan.
Ama illaki helalleşmek istiyorsan,
Ben sana yolunu söyleyeyim.
Siyasetçi, milletiyle kürsüden attığı nutukla helalleşmez.
Siyasetçi, milletiyle sandıkta helalleşir.
Madem helallik alacaksın,
önce aziz milletimizin önüne sandığı getireceksin,
helalliği öyle isteyeceksin.
Sandığı getireceksin, milletimiz sana ne diyecek göreceksin.
Öyle kürsülerden üfürmekle olmaz.
Halep oradaysa, arşın burada.
Madem helallik alacağına eminsin, buyur bakalım, hodri meydan!
Sayın Erdoğan;
Benim söylediklerimi duymazdan geliyorsun, biliyoruz.
Çözümlerimizi, önerilerimizi görmezden geliyorsun, onu da biliyoruz.
Yükselişimizden ödün patlıyor, seni anlıyoruz.
Ama bizim sesimiz, milletimizin sesi.
Sen istediğin kadar duymamazlıktan gel, o gür sesi durduramayacaksın.
TRT ve Meclis televizyonu istediği kadar sansürlesin, o sesi kesemeyeceksin.
Senin havuz medyan varsa, milletimizin burada bir kürsüsü var.
5 maaşlı danışmanların Ak Parti’si varsa,
işsiz gençlerin, atanamayan öğretmenin, EYT’linin İYİ Parti’si var.
Milletin parasıyla sefa sürenlerin, 5 müteahhidin, Tayyip Abi’si varsa,
esnafın, çiftçinin, emekçinin Meral Abla’sı var.
Haydi görelim bakalım, el mi yaman, bey mi yaman?
Bir iktidarın sözleri ve icraatları arasındaki uyum ya da uyumsuzluk,
o iktidarın hem karnesi, hem de karakteridir.
19 yıl önce, millete verdikleri sözleri hatırladığımızda,
Sayın Erdoğan’ın iktidarının sınıfta kaldığı bir gerçek.
İktidara gelirken en iddialı sloganları neydi hatırlayın;
3Y ile mücadele…
Neydi onlar?
Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar.
Arkadaşlar bunlarla mücadele edecekti.
Peki 19 yılın sonunda ne oldu?
Birinci “Y”: Yolsuzluk.
Yolsuzlukta Türkiye’yi bir dünya markası haline getirdiler.
“Dünyanın en çok kamu ihalesi alan ilk 10 şirketi” listesine, Türkiye’den beş şirket girdi.
Bu şirketlerin aldığı ihalelerin toplamı, 200 milyar doları aşıyor.
Rakam o kadar büyük ki, böyle söyleyince pek anlaşılmıyor.
200 milyar dolar ne demek, biliyor musunuz?
Hane başına, 85.000 lira demek.
Yani, Türkiye’deki her ailenin cebinden, 85.000 lira çıkmış,
5 müteahhitin cebine girmiş demek.
Mesela, o paralarla Osmangazi Köprüsü yapıldı.
Maliyeti, 1 buçuk milyar dolar.
Ama devletin kasasından çıkacak para, 13 milyar dolar.
Bu köprü, dünyanın en büyük yolsuzluk eseridir.
Bu köprü, bir millete atılmış, dünyanın en büyük kazığıdır.
“Yolsuzlukla mücadele edeceğiz.” dediler,
yolsuzluğu denetleyen kurumların, Sayıştay’ın, Danıştay’ın içini boşalttılar.
Araştıran, sorgulayan gazetecileri hapse attılar.
Yolsuzluğa karşı sesini çıkaranı kovdular.
Namusuyla çalışanın üzerine çöktüler.
Ve sonunda yolsuzluğu bir norm haline getirdiler.
3 Kasım 2002 seçim beyannamesinde Ak Parti,
yolsuzlukla mücadele edeceğini, tam 24 defa tekrarlamış.
Gelinen noktada ise, Türkiye yolsuzluk sıralamasında,
2007 yılında 64,
2015’te 66,
2020 yılında ise 86. sıraya kadar geriledi.
Yani yolsuzlukta Botsvana, Ruanda, Namibya ve Gana gibi ülkelerden, daha gerideyiz.
İşte size Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, yolsuzlukla verdiği büyük mücadele.
Yolsuzlukta, Afrika ülkeleriyle rekabet eden Türkiye.
Devam edelim.
2’inci “Y”: Yoksulluk.
“Yoksullukla mücadele edeceğiz.” diye diye geldiler,
vergilerle, cezalarla, yoksulun bile parasına göz diktiler.
Kendi yandaşlarının vergi borçlarını silerken,
elektrikten 5 kalem vergi topluyorlar.
İşçiye, memura, emekliye maaş zammı yapmamak için,
enflasyon rakamlarıyla oynayıp, düşük gösteriyorlar.
Soruyorum:
Yoksul bir ailenin ne gibi giderleri olur?
Kira gideri olur.
Doğalgaz, elektrik ve su gideri olur.
Bir de yiyecek içecek gideri olur değil mi?
Ümit Dikbayır arkadaşımız, 8 aydır pazarda, markette enflasyonu ölçüyor.
Her ay, aynı ürünleri satın alarak, aradaki farkı gözlemliyor.
Market ve Pazar alışverişine, neredeyse her ay yüzde 5 zam geliyor.
Ama bu arkadaşların çıkardığı enflasyon rakamı bunun yakınından bile geçmiyor.
Dünya Bankası verilerine göre, son 2 yılda,
Ülkemizdeki mutlak yoksul sayısı 3,2 milyon kişi artarak 10,1 milyon kişiye yükselmiş.
Yalnızca son 2 yılda, Ankara, Bursa ve İzmir’in toplam nüfusu kadar insanımız,
yoksulluğun pençesine düşmüş.
Sokaktan geçen her 100 kişiden 13’ü, mutlak yoksulluk içinde.
Bir yanda dükkanlar kapalı.
Bir yanda gençler işsiz.
Memurun, işçinin, emeklinin aldığı para yetmiyor.
Türk milleti olarak yoksullaştık.
Orta gelir tuzağının üzerinden atlayıp zengin olacaktık, fakirlik kapanına düştük.
Partili Cumhubaşkanlığı Sistemi’ne geçince, zincirlerimizi kırıp zengin olacaktık,
Evi, arabayı, telefonu geçtim,
Markette sepeti, pazarda fileyi doldurmak bile, hiç bu kadar zor olmamıştı.
İşte size Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, yoksullukla verdiği büyük mücadele.
Ak Parti eliyle, fakirlik kapanına mahkum edilen Türkiye.
3Y’nin üçüncüsü: Yasaklar.
“Yasaklarla mücadele edeceğiz.” dediler, yaşamadığımız yasak kalmadı.
Saray medyasında Sayın Erdoğan’ı eleştirmek yasak.
Gazeteciysen, yolsuzlukları araştırmak yasak.
Televizyonlarda, terörist mektubu okutmak serbest ama,
Milletin Kürsüsü’nü yayınlamak yasak.
Yargı mensupları için, Ak Partiliye dokunmak yasak.
Anayasa Mahkemesi’nin, anayasayı uygulatması yasak.
Kadına yönelik şiddetin her türlüsü, tartışmaya açık ama,
İstanbul Sözleşmesi yasak.
Muhalefetsen, “128 milyar dolar nerede?” diye sormak yasak.
Kendi bakanlığına dezenfektan satan bakanı, soruşturmak yasak.
Millet İttifakı belediyelerinin, vatandaşa yardım yapması yasak.
Vatandaşı, patates soğan kuyruğuna mahkum etmek serbest ama,
ucuz ekmek büfesi açmak yasak.
Üniversitede, rektörü eleştirmek yasak.
Geçtim şiir okumayı, tweet atmak yasak.
Protesto yasak.
Yürüyüş yasak.
Filistinliler için yürümek serbest ama,
Doğu Türkistan’a sahip çıkmak yasak.
Sokağa çıkmak yasak.
Okula gitmek yasak.
Kepenk açmak yasak.
Turist değilsen, soluduğun hava bile yasak.
Lebalep kongreler serbest ama,
Milli Bayramlarımız yasak.
İşte size, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, yasaklarla verdiği büyük mücadele.
Yasakların doyasıya yaşandığı bir Türkiye.
Dava arkadaşlarım;
Bunların işleri güçleri hamaset.
Bakın, 2023 vizyonu, hala Ak Parti’nin internet sitesinde duruyor.
Orada da durum aynı.
Gerçekleşen tek bir vaatleri yok.
2023 vizyonunda ne yazıyorsa, tersini yapmışlar.
Kişi başı milli gelir, 25 bin dolar diyor.
10 bin doları bulsak dua edeceğiz.
İlk 10 ekonomi arasına gireceğiz diyor,
ilk 20 ekonominin dışına çıktık.
Bir milyon işsize iş diyor,
İşsizler kervanına, her yıl bir milyon işsiz daha katılıyor.
2023 vizyonunda, “esnafa destek ve kolaylık” yazıyor.
Esnafın üzerindeki vergi yükünü azaltacağız yazıyor.
Resim olarak da bir esnaf lokantasının resmini kullanmışlar.
Çok ilginçtir, o resmini kullandıkları lokanta bile, bugün can çekişiyor.
2023 vizyonunda ne yazıyorsa tersi oldu.
Damat Bakan ne dediyse tersi oldu.
Milli gelir düştü, işsizlik arttı, kepenkler kapanıyor, milletin borçları dağ oldu.
3600 ek gösterge vaatleri yalan oldu.
EYT yarası kanamaya devam ediyor.
Sayın Erdoğan;
Siyasetçinin sözü namusudur.
İşte o nedenle, bir siyasetçi için en kötüsü,
Sözünün kıymet-i harbiyesinin kalmamasıdır.
Geldiğimiz noktada, senin sözünün de bir değeri kalmadı.
Çünkü ne dediysen, millete tersini yaşattın.
Zenginlik dedin, fakirliği yaşattın.
İş dedin, gençleri işsiz bıraktın.
Aş dedin, vatandaşı aç bıraktın.
Güçlü Türkiye dedin, itibarımızı iki paralık ettin.
Uçacağız dedin, memleketi uçuruma sürükledin.
Siyasetçi, milletine projelerini anlatır, çözümlerini anlatır, vaatte bulunur.
Vaatlerini gerçekleştiremezse de çıkar, milletinden özür diler.
Bütün yanlışlarına ve eksiklerine rağmen, istifini bozmayandan siyasetçi olmaz.
Devlet insanı hiç olmaz.
Böyle devlet yönetilmez.
Aziz milletim;
Peki yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla nasıl mücadele edilir?
İnanın bu hiç de zor değil.
Önce milletinizi seveceksiniz.
Sonra kararlı olacaksınız ve çok çalışacaksınız.
Bunlar olunca, Türkiye’nin gücü, her tür yanlışı yenmeye yeter.
Türkiye, imkanları olan, zengin bir ülke.
Yeter ki önce millet, önce memleket diyenler başa gelsin.
Ben bu gerçekleri söyleyince;
İktidara “Nasıl batırdın?” diye sormaya cesareti olmayanlar,
bize “nasıl yöneteceksin?” diye soruyor.
Allah’ın izniyle, İYİ Parti iktidarında, tüm bu sorunların üstesinden geleceğiz.
Çünkü bu bir zihniyet meselesi.
Bizi onlarla karıştırmayın, biz onlara benzemeyiz.
Onlar milletimizi düşünmüyor olabilir, biz düşünüyoruz.
Onlar başaramıyor olabilir, biz başarırız.
Onlar memleketi yönetemiyor olabilir, biz yönetiriz.
Çünkü biz İYİ Parti’yiz.
Biz, haram yemeyiz, haram yedirmeyiz, çalmayız, çaldırmayız.
Memleketi aile şirketi gibi değil, layık olduğu gibi yönetiriz.
Bir kişinin yarım aklıyla değil, ortak akılla yönetiriz.
Hafta sonları, gece yarıları, alelacele alınan kararlarla değil,
Vizyonla, planla, programla, çok çalışarak yönetiriz.
Keyfiyetle değil, şeffaflıkla,
gizleyerek değil, hesap vererek, yönetiriz.
Torpilli değil, liyakatli kadrolarla yönetiriz.
Yasaklarla değil, adaletle, hukukla yönetiriz.
Milleti bölmeden, kimseyi iteklemeden,
demokrasiyle, millet iradesiyle el ele yönetiriz.
İkna ederek, doğruda, güzelde buluşarak yönetiriz.
Şahsi hırslarımızla değil, kibrimizle değil, akılla, irfanla, tevazuyla yönetiriz.
Bizi onlarla karıştırmayın.
Biz, önce millet, önce memleket diyenleriz.
İşte o nedenle, memleketi aslanlar gibi yönetir,
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le, Türkiye’yi düze çıkartırız.
Sayın Erdoğan;
Bu millet sana güvendi, yetkiyi verdi.
Ama sen milletinden koptun.
Kibrine ve hırslarına yenildin.
Haktan, hakikatten uzaklaştın.
Ve sonuçta başarısız oldun.
Artık milletimize verecek bir şeyin kalmadı.
Bu gerçeği kabullen artık.
Başarısızlığı kabullenmek de bir erdemdir.
Koltuğu kaptırmak, dünyanın sonu değil.
Yapamayınca çekilmeyi de bileceksin.
Yönetemeyince kenara çekilip, yönetebilenleri izleyeceksin.
Bu kadar basit.
Korkma Sayın Erdoğan.
Biz kimseyle düşman değiliz.
Bizim derdimiz belli.
Çocuklarımız için, torunlarımız için, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi,
bir an önce tesis etmekten başka bir hedefimiz yok.
Çünkü biz, sizin gibi sefa sürmeye değil,
milletimize hizmet etmeye geliyoruz.
Milletimizin dertlerini çözmeye geliyoruz.
Siz tıpış tıpış gidiyorsunuz, biz koşarak geliyoruz.
Emin adımlarla, her gün büyüyerek geliyoruz.
Milletimizle, yan yana, omuz omuza geliyoruz.
O nedenle, ilk seçimden sonraki muhalefet kariyerinizde,
sana ve arkadaşlarına şimdiden başarılar diliyoruz.
Değerli dava arkadaşlarım;
Her gün daha da gürleşen bir sesle, Millet Bizi Çağırıyor!
Yalnız bırakılan milletimize sahip çıkacak,
Yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları tarihe gömecek,
Ülkemizin zenginliğini, her eve paylaştıracak,
Hırsızların hortumunu kesecek,
3600 ek göstergeyi verecek,
EYT’li kardeşlerimizin yarasını saracak,
Gençlerimize iş ve yeniden umut verecek bir iktidar geliyor.
Müjdeler olsun;
Türkiye, İYİ Parti iktidarına hazırlanıyor!
Ne diyordu Namık Kemal?
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak, baht-ı kara maderini?”
İşte bizler, aynı cennet mekan Atatürk gibi,
o soruya yeniden aynı cevabı verenleriz;
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak, baht-ı kara maderini.”
Kimse umutsuzluğa kapılmasın.
Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok.
Biz buradayız.
Biz hazırız.
O sandık gelecek ve milletimiz İYİ Parti diyecek.
İYİ Parti iktidarında milletimiz nefes alacak, insanımızın yeniden yüzü gülecek.
Biz geleceğiz ve Türkiye İYİ OLACAK!
Kimse merak etmesin.
Toplantımızı şereflendirdiniz,
Sağolun, varolun, Allah’a emanet olun.