Meral Akşener grup toplantısında konuştu (03 Kasım 2020)

Meral Akşener grup toplantısında konuştu (03 Kasım 2020)

İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, "Deprem felaketi dolayısıyla, kalbimiz İzmir’de atıyor" derken, "Metropolleri çeyrek asır, ülkeyi de 18 yıl yönetip, sizden, benden, daha çok şikayetçi olan zihniyeti gördükçe, Türk siyaseti adına utanıyorum." şeklinde konuştu.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, İzmir'de yaşanan depremi hatırlatarak, "Enkaz üstünde şov yapanlara inat, olağanüstü bir gayret ve özveriyle, enkaz altından tek bir canımızı alabilmek için mücadele eden, bütün kardeşlerimden, Allah razı olsun." dedi.

"Metropolleri çeyrek asır, ülkeyi de 18 yıl yönetip, sizden, benden, daha çok şikayetçi olan zihniyeti gördükçe, Türk siyaseti adına utanıyorum." diyen Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partisinin il kongrelerini iptal etmemesine tepki gösterdi.

Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bir mukaddes orduyu selamlamak istiyorum.

Kardeş Azerbaycan’ın yürekli ordusunun, işgal altındaki topraklardaki yürüyüşü devam ediyor.

Gönlümüz ve dualarımız onlarla.

Sürecin başından beri her grup toplantımızda,

“Türkiye, kurulacak bütün masalarda yer almalıdır.” dedik.

Bunu dile getirdiğimiz için bize söylemediklerini bırakmayan, havuz yorumcularının,

Putin de aynısını dile getirince, dut yemiş bülbüle dönmelerini, manidar bulmakla beraber;

İşin diplomatik boyutunda, yaptığımız uyarının, bugün dünya liderlerince kabul ediliyor olmasından memnunuz.

Allah Türk’ün ordusunu muzaffer etsin.

Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa nasip etsin.

Bu kutlu yolda, ayaklarını taşa değdirmesin.

Değerli milletvekilleri;

Azerbaycan’dan gelen mutlu haberlere sevinemeden, İzmir’de yıkıldık…

Hafta sonu yaşadığımız, deprem felaketi dolayısıyla, kalbimiz İzmir’de atıyor.

Hayatını kaybeden 93 vatandaşımıza, Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

994 yaralı vatandaşımıza da, Rabbimden acil şifalar niyaz ediyorum.

Afetten etkilenen vatandaşlarımıza, yanlarında olduğumuzu hissettirmek,

Yürütülen çalışmaları gözlemleyerek, İYİ Parti olarak hangi konularda destek olabiliriz, anlamak için,

Cumartesi günü İzmir’deydik.

Başta AFAD olmak üzere, devletimizin tüm birimlerinin, belediyelerimizin, özel arama kurtarma ekiplerimizin, sağlık ordumuzun ve vatandaşlarımızın, canla başla mücadele ettiklerini gördüm.

Enkaz üstünde şov yapanlara inat, Olağanüstü bir gayret ve özveriyle, enkaz altından tek bir canımızı alabilmek için mücadele eden, bütün kardeşlerimden, Allah razı olsun.

"YANDAŞ MÜTEAHHİTLERLE EL ELE VERİP VATANDAŞIN HAYATINI HİÇE SAYANLARA İSYAN EDİYORUM"

Dava arkadaşlarım;

Yurdumuzun, bir deprem kuşağı üzerinde olduğunu biliyoruz.

Atılacak her adımın, bu gerçeğe uygun olması gerektiğini de biliyoruz.

Ancak, bunları bilmek maalesef yetmiyor.

O gerçeğe uygun adımları atabilme aklını ve izanını, göstermemiz gerekiyor.

Maalesef, depremi yaşadıktan sonra, bir süre konuşup, sonrasında sanki hiçbir şey olmamış gibi davranılması, vatandaşlarımızı, daha büyük tehlikelerle, baş başa bırakıyor.

Metropolleri çeyrek asır, ülkeyi de 18 yıl yönetip,

Sizden, benden, daha çok şikayetçi olan zihniyeti gördükçe,

Türk siyaseti adına utanıyorum.

Milletimiz acıyı topyekûn yaşarken, partisinin il kongresini iptal etmeyip, bir de, sanki hiç sorumlulukları yokmuş gibi, sadece geçmiş idareleri suçlayan, siyasi rantçıları gördükçe, utanıyorum.

Yapılan ihbarlara rağmen, parmağını kıpırdatmayan bakanlıkları gördükçe,

21 yıldır toplanan deprem vergilerine rağmen, bu meselede ciddi bir yol alamayan yönetim anlayışını izledikçe, Koltuk meraklılarının, yandaş müteahhitleriyle el ele verip, vatandaşlarımızın hayatını hiçe saymalarına şahit oldukça, isyan ediyorum.

Bugüne kadar, depreme hazırlık konusunda verilen, tüm önergeleri reddeden hastalıklı kafaya,

Kentsel dönüşümü ranta, fırsatçılığa dönüştürenlere,

İmar barışı adı altında, çürük binaları yasallaştıranlara,

O binalarda kolon kesecek kadar, gözünü para bürümüşlere, isyan ediyorum.

Yarından tezi yok, meclisimizde bu konuda yeniden adımlar atacağız.

Daha önce attığımız adımları tekrarlayıp, daha ısrarcı olacağız.

"TEK BİR VATANDAŞIMIZIN CANI, BİZİM İÇİN HER ŞEYDEN KIYMETLİDİR"

Aziz milletim;

Bize destek olun.

Hangi partiye oy verirseniz verin, bu konudaki mücadelemizde yanımızda olun.

Bunu sizden rica ediyorum.

Herkes elini taşın altına koymak zorunda.

Başka yolu yok.

İşte o nedenle, siz de elinizi taşın altına koyun ve bizlerden hesap sorun.

Oy verdiğiniz siyasi partilerden hesap sorun.

“Bugün millet için ne yaptınız?” diye hesap sorun.

Çünkü siz hesap sormazsanız, rant iştahıyla ve sorumsuzlukla gelen bu felaket tabloları bitmeyecek.

Felaketin siyaseti olmaz.

Biz bu konuda, hiçbir siyasi hesabın içinde olmayacağız.

Tek bir vatandaşımızın canı, bizim için her şeyden kıymetlidir.

Tek hesabımız, milletimizin, evlatlarımızın can güvenliği ve sağlığıdır.

Allah ülkemize, milletimize bir daha böyle felaketler yaşatmasın.

Yönetenlere akıl-fikir, milletimize sağlık-sıhhat ihsan eylesin.

Aziz milletim;

Maalesef devlet idaresinde akıl-fikir olmadığı gibi, artık ciddiyet de kalmadı.

Döviz artıyor.

Dövizin artması, hemen her ürünün fiyatının artmasına yol açıyor.

Ama maalesef, Damat Bakan oralı değil.

Atadıkları, sözüm ona bağımsız, Merkez Bankası Başkanı da diyor ki:

“Bizim bir döviz kuru hedefimiz yok.”

Hale bakar mısınız?...

Dolar 8.43 lira olmuş.

Ekonomiden sorumlu olanlar,

“Ekonomi bizim umurumuzda değil.” diyorlar.

Milletin refahından sorumlu olanlar,

“Millet bizim umurumuzda değil.” diyorlar.

Dava arkadaşlarım;

Merkez Bankası’nın görevi nedir?

Merkez Bankası’nın görevi, fiyat istikrarı sağlamaktır.

Bunu ben söylemiyorum.

Merkez Bankası’nın web sitesinde yazıyor.

Peki sizce Merkez Bankası neden bağımsız?

Merkez Bankası;

Para politikası, siyasi rant uğruna kullanılmasın diye bağımsız.

Siyasi çalkantılar, ekonomik çalkantılara sebep olmasın diye bağımsız.

Bu işi en iyi bilen insanlar, Merkez Bankası çatısı altında olduğu için bağımsız.

Buradan Damat Bakan’ı uyarıyorum:

Merkez Bankası Başkanı’na çaycın gibi davranmaktan vazgeç.

"DÖVİZ KURU ARTARKEN ENFLASYONU DURDURAMAZSINIZ"

Kayınpederinle birlikte geliştirdiğin, tarihteki tüm ekonomistleri mezarlarında ters döndüren, o meşhur, “faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” teorinizi uygulamaktan artık vazgeç.

Hatırlatayım; Sayın Erdoğan bu dahiyane teoriyi ortaya attığında, dolar 2 liranın altındaydı.

Denediniz denediniz, ne dövizi tutabildiniz, ne enflasyonu tutabildiniz, ne de faizleri düşürebildiniz…

Yapmayın. Bu büyük yanlışta, daha fazla ısrar etmeyin. Döviz kurları artarken, fiyat istikrarı sağlayamazsınız.

Döviz kurları artarken, enflasyonu durduramazsınız. Bunu anlamanız için, daha kaç iş yerinin batması gerekiyor?

Bunu anlamanız için, daha kaç kişinin işsiz kalması gerekiyor?

Bunu anlamanız için, daha kaç babanın intihar etmesi gerekiyor?

Dava arkadaşlarım;

Kurdaki artış, zaten yüksek olan enflasyonu, daha da arttırıyor;

Milletin satın alma gücünü düşürüyor.

Türkiye’nin, Türk Lirası cinsinden dış borcunu arttırıyor.

Bütçenin faiz giderleri başta olmak üzere, bütün giderlerini arttırıyor.

Firmaları iflasla, veya fabrikalarını yok pahasına yabancılara satmakla, karşı karşıya bırakıyor.

Ama ne var ki, Damat Bakan dolara bakmıyor…

Dolara, sen bakmayacaksın da, kim bakacak?

Sen tedbir almayacaksın da, kim alacak?

"KİMSE KUSURA BAKMASIN SESSİZ KALMAYACAĞIZ"

Türkiye, yüksek bütçe açığı ve yüksek cari açıkla karşı karşıya, devleti yönetenlerden hiçbir ses yok.

Bankacılık sistemi, her geçen gün artan ciddi bir faiz riskiyle karşı karşıya, devleti yönetenlerden çıt yok.

Reel sektör firmalarımızın 292 Milyar Dolar döviz yükümlülüğü var.

Yılbaşından bu yana dolar kuru 2 lira 40 kuruş artmış,

Yani firmaların borçları 700 Milyar lira artmış, devleti yönetenler hala parmağını oynatmıyor.

Damat Bakan dönemindeki altın ve dövizle borçlanmanın, bütçeye ilave maliyeti 150 Milyar lirayı buldu.

Pandemide vatandaşlarımıza bütçeden yapılan doğrudan destek, sadece 10 Milyar lirayken, bunun 19 katının, kodamanların cebine girmesine sessiz kalamayız.

Milletin parasını faize akıtırken, son derece cömert olan iktidarın, millete gelince cebinde akrep olmasına sessiz kalamayız.

Kimse kusura bakmasın, sessiz kalmayacağız.

Dava arkadaşlarım;

Tüm bu gerçekler ortadayken;

Sayın Erdoğan, “OECD ve IMF ölçeklerine göre iyiyiz.” diyor.

Çok yazık.

Bu söz bile, olup bitenden ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor.

Sayın Erdoğan;

O iyi durumda olan Türkiye’de bugün asgari ücret aylık 270 dolar.

Yani, günlük 9 dolar.

Yani, 3 çocuklu bir aile için kişi başı günlük 2 dolar bile değil.

Haydi, o meşhur simit hesabını, şimdi yap da göreyim!

"MİLLETİN SABRI ARTIK TÜKENİYOR"

Sen farkında değilsin ama, birçoğu OECD üyesi olan 46 ülke, bu dönemde bizden çok daha iyi büyüme performansı gösterirken,

Türkiye ekonomisi hızla, 1990’lı yıllara dönüyor.

Bugün kamu açıkları, 1990’lı yılların ortalamasından fazla olduğu gibi, borçlanma açısından da, aynı durumla karşı karşıyayız…

Bakın, 4 gün önce açıklanan finansman programına göre Hazine,

2021 yılında anapara ve faiz toplamı olarak, piyasaya 398 milyar lira ödeyecek.

Bunun karşılığında ise, iç piyasadan 541 milyar lira borç alacak.

Bu ne demek?

Bu, “Borcu borçla kapatmak” demek.

Bu ne demek?

Bu, “Özel sektörün, yatırımlarında kullanacağı parayı da, Hazine kullanacak” demek.

Az önce ciddiyetten bahsettim.

İşte ciddiyet, tablo böyleyken, havaya bakıp ıslık çalmamaktır.

Ciddiyet, eve ekmek götüremeyen esnafa, “abartıyorsun” dememektir.

Ciddiyet, geçinemeyen vatandaşa, “keyif çayı içmeyi” tavsiye etmemektir.

Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum;

Ben bir şey söylüyorsam, devletin ve milletin yararına olduğu içindir.

Ülkeyi düşünmeyip, kendi istikbalimi düşünsem,

Senin önerdiğin gibi, “Keyif çayımı” koyar, olanları izlerim.

Ama bu, benim siyaset anlayışıma yakışmaz.

Bu, benim devlet insanlığı düsturuma yakışmaz.

Siyasi rant uğruna, milletimin çektiği acıya seyirci kalmak, İYİ Parti’ye yakışmaz.

Milletimizin yaşadığı zorlukları gördükçe, sen keyifleniyor olabilirsin ama, benim uykularım kaçıyor.

O yüzden yine söylüyorum.

Milletimiz rahat bir nefes alana kadar da susmayacağım.

Atılacak adımlar zor değil, yeter ki niyetin olsun…

İlk iş, Merkez Bankası’nın üzerinden elinizi çekin.

Geç alınan her kararın, maliyetinin daha ağır olduğunu unutma…

Kurumlarla, muhalefet partileri de dahil, toplumun tüm kesimleriyle istişareye açık ol.

Damadına söyle, beyanatlarına dikkat etsin,

Güveni bozan, yatırımcıyı tedirgin eden, gülünç ve sorumsuz sözler söylemesin.

Şeffaf olun, açtığınız kara delikleri kapatın.

Kamu özel iş birliği projelerini, varlık fonu operasyonlarını, devletin harcamalarını ve büyük müteahhitlere yapılan ödemeleri, çok açık bir biçimde ve milletin menfaatleri çerçevesinde yürütün.

Borçlanma stratejinizi değiştirin.

Dövize dayalı borçlanmayı, daha fazla arttırmayın.

Damadının, 2021 yılı program hedefleri ve bütçe büyüklükleri anlamını yitirdi.

Program ve bütçeyi, Damat Bakan’ı sürecin dışında tutarak revize edin.

Sağlıklı rakamlar üzerinden değerlendirme yapılmasına imkan verin,

Ülkeye daha fazla itibar kaybettirmeyin.

Bir yol ayrımındasın, Sayın Erdoğan.

Bu aziz millet, senin ona reva gördüğün bu yokluğu, bu zorluğu hak etmiyor.

Milletin sabrı artık tükeniyor.

Atılacak adımlar belli.

Sen sadece seçimini yapacaksın.

Ya söylediklerimi yapıp, ülkeye nefes aldıracaksın;

Ya da bu kafayla devam edip, ülkeyi uçuruma sürükleyeceksin.

Ya milletin sesini duyup, derdini çözeceksin;

Ya da danışmanlarını dinleyip, sefa süreceksin.

Ya milletini seçip, gerekeni yapacaksın;

Ya da damadını seçip, ilk sandıkta gideceksin.

Aziz milletim;

Ne deprem konusundaki, ne de ekonomideki sorumluluklarını yerine getiremeyenler, kapımıza yeniden dayanan bir başka felaket konusunda da, hala garip ve anlamsız bir rahatlık içindeler.

Biliyorsunuz, havaların soğumasıyla birlikte, tüm dünya, yeniden pandemiye teslim olmaya başladı.

Türkiye’deki tablo da, geçtiğimiz Mart ve Nisan aylarındaki tabloyla benzemeye başladı.

Avrupa, felaketi Türkiye’den bir ay kadar önce yaşamıştı.

Bugünlerde yeniden seferber olmak durumunda kaldılar.

Yeniden yasaklar başladı.

Ne var ki;

Yabancı hükümetler, vatandaşlarına, hayatlarını sürdürebilecekleri kaynakları sağlamaya çalışırken, iktidarın bu konuda gösterdiği genişlik, bizi doğal olarak endişelendiriyor.

Buradan iktidarı uyarıyorum;

Pandemiyle mücadeleyi, Sağlık Bakanı’nın iletişim çalışmalarından ibaret saymak, milletimize pahalıya mal olur.

Tarihteki örneklerden ve Avrupa’da yaşananlardan anlıyoruz ki; pandemide ikinci dalga daha tehlikeli oluyor.

Bu kez daha erken davranmak, hemen harekete geçmek ve vaka sayıları zirve yapmadan, etkili önlemleri hemen devreye almak zorundayız.

Bunun için ise; İşi ciddiye almak ve salgına karşı atılacak adımları planlayıp,

Aynı ciddiyet ve kararlılıkla uygulamak gerekiyor.

İktidar olmak bunu gerektirir.

Milletin verdiği sorumluluk bunu gerektirir.

Aziz milletim;

Virüs, çevresinde en sıkı önlemlerin alındığını bildiğimiz halde,

Sayın Erdoğan’ın yakın mesai arkadaşlarına kadar ulaştı.

Bu bile, başlı başına tehlikenin boyutunu, önlemlerdeki eksikliği işaret ediyor.

O yüzden iktidarı, acil bir eylem planını, oyalanmadan devreye almaya çağırıyorum.

Birçok kuruluşumuz gibi, İYİ Parti de ilk günden beri, bu konu üzerinde çalışıyor.

Uzman arkadaşlarımızın, vakit kaybetmeden yapılması gerekenlere dair önerileri var.

Milletimizin huzurunda iktidara seslenmek istiyorum;

Türkiye genelinde, verilerin doğru analizini yapabilmek için, şeffaflık şart.

Sağlık Bakanlığı’nın, tüm verileri açık, eksiksiz ve güncel olarak paylaşması gerekiyor.

Bu, hem bilim insanlarımızın çalışmalarını kolaylaştırır, hem de önlemleri daha etkili hale getirir.

Öncelikle ülkemizde kaç vaka olduğunu,

Covid sebebiyle kaç can kaybımızın olduğunu,

Dürüstçe ve açıklıkla ortaya koymamız gerekiyor.

“Hasta sayısı ile vaka sayısı aynı değildir.” gibi bir açıklama, maalesef ciddiyetle bağdaşmıyor.

Bu ciddiyetsizlik, toplumun salgını ciddiye almamasına neden oluyor.

Günde 20 bine yakın vaka varken, 2 bin vaka açıklarsanız; ne maskesiz gezenleri, ne de hınca hınç dolmuş toplu taşıma araçlarını engelleyemezsiniz.

Ciddiyet insanı gerçekle yüzleştirir.

Gelinen noktada, bizi ilgilendiren bakanların imajı değil, milletimizin gerçeğidir.

Biz, gerçekle yüzleşmek istiyoruz.

Doğru rakamların söylenmesini, vatandaşlarımızın da tehlikenin farkında olmasını istiyoruz.

Biz, küllerinden doğmuş bir milletiz.

Bizim üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk yok.

Yeter ki o zorluğu bilelim, o zorluğu tüm çıplaklığıyla görebilelim.

Dava arkadaşlarım;

Salgının başından bu yana,

Virüse en yoğun biçimde maruz kalmalarına rağmen, canla başla çalışan sağlık çalışanlarımız var.

Onlar, biz sağlıklı kalabilelim diye, hayatlarını ortaya koyuyorlar.

İşte o nedenle, bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, söz, cefakar sağlık çalışanlarımızda olacak.

Canları pahasına virüsle mücadele ederken,

İktidarın görmezden gelmeye cüret ettiği sağlık çalışanlarımızın sesini,

Bugün, burada, tüm Türkiye duyacak.

Şimdi sözü ve kürsüyü, bir hemşire kardeşimize, Hazal Ulaş’a bırakıyorum.

Buyur Hazal kızım, kürsü senindir…

Dava arkadaşlarım;

Bugüne kadar yüzün üzerinde sağlık çalışanımızı kaybettik.

Sekiz aydır, bir “of” bile demeden, görevlerini yapıyorlar.

Onlar bizim, pandemiyle mücadelede, en ön safta çarpışan kahramanlarımız.

Ben inanıyorum ki, salgın 80 ay daha sürse, onlar yine görevlerini aynı özveriyle yaparlar.

Çünkü Türk Milleti cepheyi terketmez.

Tarihimizde bunun istisnası yoktur.

Ama devlet de, cephedekileri terketmez.

Devlet, cephedekilerin geride bıraktığı aileleri de terketmez.

1 milyon sağlık çalışanımız var.

Pek çok sağlık çalışanımızın ek mesai ücreti ödenmiyor.

Bazı sağlık çalışanlarının hesabınaysa dalga geçer gibi 7 lira yatırılıyor.

Damat Bakan 100 milyarlık destek paketi açıklayacak,

Ama sağlık çalışanına 7 lira düşecek…

Ayıptır, ayıp.

Böyle ciddiyetsizlik olmaz.

Böyle devlet yönetilmez.

Buradan iktidara sesleniyorum;

Sağlık çalışanlarımızın, koruyucu malzemeleri, kendi imkanlarıyla temin etmeye çalışmaları, devlet için büyük bir ayıptır.

Bu malzemelerin, hastanelere dağıtımını acilen sağlayın.

Vaka sayıları, sağlık çalışanlarımız arasında, giderek artıyor.

İzin, istifa, emeklilik haklarıyla ilgili, devlete yakışmayan yasaklar yerine, doğru bir planlamayla çalışma saatlerini yeniden düzenleyin.

Sağlık Bakanlığı, Covid-19’u, sağlık çalışanları için “Meslek hastalığı” olarak kabul etmek zorunda.

SGK’nın üye olduğu Uluslararası Sosyal Güvenlik Birliği de bunu söylüyor, vicdan da bunu söylüyor.

Sorumluluktan kaçmayın, gerekli mevzuat değişikliklerini acilen yapın.

Covid nedeniyle, hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızın, görev şehidi sayılması, geride bıraktıkları ailelerinin de, devletimizin güvencesi altına alınması, devletin sağlık çalışanlarımıza karşı görevidir.

Görevinizi yapın.

Aziz milletim;

Tüm bu hatalar, bu ciddiyetsizlik, bu beceriksizlik ancak, idarenin bir kişinin keyfine terkedildiği yönetimlerde olur.

İktidar ve küçük ortağının, milletimizin başına musallat ettiği,

Partili Cumhurbaşkanlığı isimli bu ucube sistem,

Yaşadığımız sorunların ana sebebidir.

Pandemiden eğitime, ekonomiden yargıya, herkesin dönüp, bir kişinin ağzının içine baktığı bu sistem,

milletimize, daha fazla yükten başka bir şey değildir.

Türkiye, millet iradesinin belirlediği yetkin kadrolarla yönetilmedikçe,

Kuvvetler ayrılığı yeniden inşa edilmedikçe,

Demokrasi ve hukuk işletilmedikçe,

İçine sokulduğu bu sarmaldan kurtulamaz.

Siyaset tarihimiz şahittir ki; bu eğri düzen böyle gitmez, gidemez.

Millet iradesini vesayet altına alan hiçbir sistem, bu ülkede tutunamaz.

Çünkü Türk’ün karakterinde, özgürlük vardır.

Çünkü Türk Milleti, devletini kendi kurmuştur, ve devletini kendisinin bilir.

O nedenledir ki; bu millet, devletiyle arasını açan hiçbir sisteme, hiçbir vesayete yol vermez.

Biz, işte o nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz.

Milleti, devletiyle yeniden buluşturacak olan da budur,

Çarşıdaki, pazardaki, hazin tabloyu değiştirecek olan da budur.

Türkiye’ye itibarını yeniden kazandıracak olan da budur,

Milletimizi, mutlu, huzurlu ve zengin bir geleceğe taşıyacak olan da budur.

Dava arkadaşlarım;

Bakın Uğur Işılak son şarkısında ne diyor:

“Ufuk olmayınca, dünden dem vurduk,

Yarını olmayan günden dem vurduk.

Biraz sıkışınca, dinden dem vurduk,

Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı?

Bozacının şahididir şıracı,

Nereye el atsan, durum çok acı.

İbadetler bile, reklam aracı,

Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı?

Mülkün kölesiyiz, makamın kulu,

Kaydı şirazemiz, şaşırdık yolu.

Müzeye kaldırdık sağ ile solu,

Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı?”

Ben demiyorum, kendi milletvekilleri diyor…

Ak Parti’nin artık ne bu ülkeye, ne de bu aziz millete verecek hiçbir şeyi kalmadı.

Onlar inat etse de, yolun sonu artık görünüyor.

Onlar inkar etse de, milletimiz gerçekleri artık görüyor.

Onlar yok saysalar da, İYİ Parti, milleti için yorulmadan çalışıyor.

Kardeşlerim;

Bu ciddiyetsizliğe, bu beceriksizliğe, bu rahatlığa izin vermeyeceğiz.

Çünkü, Millet Bizi Çağırıyor!

Geleceğiz ve gereğini yapacağız.

Türkiye’nin imkanları var.

Bu imkanları, milletimiz için seferber edeceğiz.

Üstelik çok da zor değil;

“Önce millet.” demek,

“Önce memleket.” demek yeter.

Önce millet diyeceğiz, milletimizi hak ettiği refaha ve mutluluğa kavuşturacağız.

Önce memleket diyeceğiz, Türkiye’yi dünyada hak ettiği itibarlı yere getireceğiz.

Milletimizin bu zor günlerinde, işte biz, böyle bir kutlu yolun neferleriyiz.

Karşımıza engel çıktı diye, cayacak değiliz; aşıp geçeceğiz.

Yolumuza duvar çıktı diye, dönecek değiliz; yıkıp geçeceğiz.

Önümüze yılan çıktı diye, kaçacak değiliz; ezip geçeceğiz.

Hedefe varana kadar yılmayacağız, yorulmayacağız, yıkılmayacağız.

Allah’ın izni, milletimizin takdiriyle, emin olun başaracağız.

Yolumuz hak yoludur, hakikat yoludur.

Bu yolda, Allah, yâr ve yardımcımız olsun.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.