Meral Akşener erken seçim tarihi verdi

Meral Akşener erken seçim tarihi verdi

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Karar Gazetesi'nin Youtube kanalında Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtladı. Akşener korona aşısının sadece Çin'den alınmaması gerektiğini belirtirken, AKP'nin yapılacak ilk seçimde eskisi gibi oy alamayacağını kaydetti. Akşener, Haziran 2021'de erken seçim beklediğini de ifade etti.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Karar TV'de yayınlanan Gündem Özel'e konuk oldu.

Akşener, Çin'den alınan korona aşısı ile ilgili, "Aşıyı olumsuz durumlarla karşılaştığımız zaman bıraktık diyelim. Sonra nereden alacağız? Almanya, ABD ve Rusya ile bağlantıların kurulması lazım." dedi.

Akşener "Gördüğüm kadarıyla 2021 Haziran gibi seçim olabilir. Erdoğan kışı sevmez. Haziran’da seçim bekliyorum, olması da gerekir." şeklinde konuşurken, AKP'nin yapılacak ilk seçimi kaybedeceğini ifade etti.

Taha Akyol ve Elif Çakır sorularını yanıtlayan Akşener'in açıklamalarından öne çıkanları şu şekilde;

Aşı yaptırılması lazım, bu başka bir şey. Aşı için dünyanın birçok ülkesinde çalışmalar var. Çin aşısının güvenli olup olmadığından ziyade aşının üçüncü aşamayı geçmediğini okuyoruz. Rusya’nın, Almanya’nın ve ABD’nin bulunmuş aşıları var. Bunların üçüncü aşamayı geçtiğini biliyoruz.

Mesele aşıdan çok zihniyet meselesi. Partili cumhurbaşkanlığından önce Erdoğan diğer ülkelerle kurumsaldan çok şahsi ilişkiler kurmayı seviyor. Çin üzerinde çalışmış bir arkadaş var.

Çok ilginç. Çin, Afrika’nın ve Asya’nın bazı ülkelerine geliyor. Diyelim ki, demir yollarına tersahanelere yatırım yapacak. Parayı kendisi ödüyor, uzun yıllara yayıyor. Sonra Duyun-u Umumiye gibi bir durum ortaya çıkıyor. Sonra kapitülasyonlardaki gibi buralara el koyuyor.

Çin ile ilişkilerde ne yapıldı hiçbir bilgi yok, bizim ülkemizde de yok. ABD, özellikle AB ile ekonomik ilişkilerimiz çok yüksek.

Bizde vatandaşlara bir anlatma ihtiyacı hissedilmese de orada vatandaşlara anlatma zorunlulukları var. Çin ile ilişkilerden gidişten rahatsız bir siyasetçi olarak, be kere aşı hassas bir durum.

Şimdi Çin’in yöneticileri dostum olmuş durumda. Aşıyı olumsuz durumlarla karşılaştığımız zaman bıraktık diyelim. Sonra nereden alacağız? Almanya, ABD ve Rusya ile bağlantıların kurulması lazım.

Vatandaş korkuyor. Psikolojik olarak o kadar travmatik bir durum var ki Türkiye’de, o yüzden bu gidişatı doğru bulmuyorum.

Gittikçe Türkiye daha hesap vermekten, şeffaflıktan uzak, otoriter yönetimlerin yoğun olduğu ülkelerle bireysel ilişkiler içinde. Türkiye hızla batı liginden, AB’ye girip girmemenin konuşulmadığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Katar meselesinin de tartışılmasının nedeni bu.

"İTİBAR PARANIZI DEĞERLİ KILMAKTIR"

Uçak konusuna baya kafam takıldı. İtibardan tasarruf olmaz diye bir kavramı doğru bulmuyorum. Medeniyetle ve demokrasiyle bağdaşmıyor. İtibarı getiren harcama değil ki. İtibar, sizin paranızı, pasaportunuzu değerli kılmaktır.

Churchill baya kötü giyinen bir adamdı. Ama Churchill’in kazandırdığı itibarın yansımasını düşünün. Çok süper arabalara binmekle, Kıbrıs’a 7 uçakla gitmekle olmaz. Bunu hepimizin verdiği vergilerle yapıyorsunuz. Bu, zihniyetle alakalı bir durum. Katar ile ilişkilerin vatandaşa anlatılması gibi bir derdi olmadığı için böyle anlaşılıyor.

Türkiye ekonomisini bu paranın rahatlatması mümkün değil. Türkiye’ye yabancı yatırımın gelmesine itiraz etmemiz mümkün değil. Tank Palet Fabrikası konusunda 50 milyon dolarlık bir eksik sebebiyle verildiğini biliyoruz.

Bu rahatlatacak bir yatırımsa 50 milyonu biz getirelim. Bütün mesele Katar ile ilişkilerdeki gizlilik. Ticari sır diye bir kavram var. Neden hukukun üstün olduğu ülkelerde böyle bir şey yok? Katar’ın Katar olması ve Müslüman olmasıyla ilgili değil bu. Bütün mesele gizlilik.

"UYGURLAR MÜSLÜMAN DEĞİL Mİ?"

Uygur Türkleri ile ilgili meseleyi de anlıyorum. Sonuçta Doğu Perinçek de iktidarın bir parçası. Bir yandan. O konuda Çin’in dokunulmazlığı var arkadaşta. Uygurlar müslüman değil mi? Bir taraftan yerli ve milli tanımı üzerinden hain gibi tanımların uçuştuğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bir yandan kamplarda kampların içinde ve her eve bir Çinli erkeğin yerleştirilmesi söz konusu. Bu çok vahim. Bunlara ağzınızı açmıyorsunuz. Çin’in Türkiye’deki savunucusu Doğu Perinçek ve sizin iktidarınızın bir savunucusu. Hey gidi günler hey, kimler, kimlerle berber.

ttifaklar var bu ülkede. Cumhur İttifakı’nda Büyük Birlik’i de sayarsanız 4 paydaş var. AKP, MHP, Büyük Birlik ve Doğu Perinçek. Büyük Birlik Partisi zaman zaman eleştiriler yönelttiğinden duygusal olarak oraya koymayabiliriz. Biz Millet İttifakı olarak vatandaşların taleplerine yönelik bir yan yana geliş yaptık. Herkesin çözüm önerileri ve tespitler farklı. Cumhur İttifakı’nda ise müthiş bir duygusal birliktelik var. Ne diyorlar biliyor musunuz? Pazara kadar değil, mezara kadar.

Sayın Bahçeli çok değerli bir ismi aday gösterdi. Kim, Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Bu duygusal bağ seçmende müthiş bir travma yarattı. Bir ülkede bir siyasi partinin genel başkanı, başka bir siyasi partinin genel başkanına zürriyetisz dedi. Siyasette kaşınıza gözünüze yönelik bir eleştiri yok. Tamamen siyasal tutumlardan olayı eleştiriler vardı.

"AK PARTİ YÖNETİCİLERİ İLE SEÇMEN KİTLESİ ARASINDA MAKAS AÇILIYOR"

Tüm bu laflar unutuldu ve bir bütün haline geldiler. Sorun burada. Burada özellikle MHP’ye oy verenler açısından çok travmatik bir durum olduğuna inanıyorum. Sonra seçmen bakar der ki bunlar böyle yaptıysa Türkiye’de her şey olabilir. Elbet itirazlar da vardır. AK Parti yöneticileri ve seçmen kitlesi arasında büyük bir makas açıklığı olduğunu görüyorum.

Herkes vatan haini, herkes FETÖ'cü... Bu çok çirkin bir dil. 80’lerin ülkücülerinin böyle bir dili kullandığını hiç bilmiyorum. O dönemin kendini ülkücü olarak tanımlayanların, bir kişisinin ağzından ben defolun Irak’ın kuzeyine diyen birini görmedim. Etnik ve mezhep aidiyeti üzerinden pis bir dil oluşturan yönetici kitle var ve seçmenler bundan çok rahatsız.

Bir gün bir aydınlanma yaşadım kişisel olarak. Sayın Erdoğan, sayın Kılıçdaroğlu’na çok çirkin bir hakaret etmişti. Basın mensupları Kılıçdaorğlu’na cevap verdi. Sayın Bahçeli de cevap verdi. Sonra bana da sordular. İçimden geçen bana neydi.

20 Ocak’tan beri sokaktayım. İnsanlar çok çaresiz. Çaresiz bir ailenin durumuyla karşılaştım. Düşündüm, biz bu ailelerin durumunu konuşmuyoruz. Ondan sonra karar verdim, gezeceğiz ve seçmenin durumunu anlatacağız. İlçeleri geziyoruz. Çiftçiye, köylüye, esnafa, kadına, gençlere yansıyoruz. Artık bunlar kamuoyuna duyurulsun diye anlatılmaya başlandı.

Diyorum ki merhaba ben geldim, propaganda yapmaya değil, derdinizi dinlemeye geldim. Ben bunlar gurupta anlatacağım, kanun teklifi ya da soru önergesi vereceğiz diyorum. Kürsüye çıkanların partili olmamasına özen gösteriyoruz. Türkiye’de STK’ların müthiş bir bilgi birikimi var. Talep ediyoruz biz, partili olmayacak ve sadece o derdi anlatacak.

İlk gittiğimiz zaman biraz çekinerek anlatmaya başlıyorlardı. Bir de izinsiz kimsenin görüntüsünü yayınlamıyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımız şey makulun siyaseti. Biz eski siyasetçilerde taban dediğimiz olay siyasetçiyi zapturat altına alırdı. Şimdi o iletişim kotu. Bunun olması gerekiyor ve bu oluşmaya başladı.

"AKP BİR SONRAKİ SEÇİMDE ESKİ OYUNU ALAMAYACAK"

Kapılar açılıyor, birbirlerine yardımlar başlamış. Seçmen velinimeti olduğu zaman seçmen sizi tanzim eder. Bu anlayışın bugünün şartlarında oluşmaya başladığını görüyorum. Sadece ekonomi değil mesele. Artık bıkmış ve yorulmuşlar. Onun için bize yönelme var. AKP seçmeni korkusunu kaybetti. Kokuyorlardı bir zamanlar. Oğlum, kızım işten atılır yardım alamam diye korkuyorlardı ondan da korkmuyorlar artık. Göreceksiniz AKP bir sonraki seçimde eski oyunu alamayacak.

Vatandaş seçim istiyor ama kavga istemiyor. Bundan sonra kavga eden kaybedecek. Ama bu sürekli iltifat etmek anlamına gelmiyor. Kendi sorunlarının konuşulmasını istiyor. AKP’ye göz kırptığımız gibi suçlamalarla karşılaşıyoruz, hiç de öyle değil. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini Türkiye’yi taşıyamıyor.

Mecburen bu seçim olamaz, 2023’e kalamaz. Kalkınmacılığa yönelik bir ekonomi politikası olmadığı için, salt büyümeye yönelik olduğu için fakirliğin yönetildiği bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Daron Acemoğlu’nun dediği gibi, kurumların kapsayıcılıktan çıkması negatif döngüyü oluşturdu Türkiye’de, halbuki pozitif döngüye ihtiyaç var. Vatandaş bu cümlelerle söyleyemiyor ama aynı şeyleri anlatıyorlar. Anadolu’nun irfanı bu.

Bunu her yerde anlatıyorum. Kütahya hayvancılığın bulunduğu bir yer. Siftah yapmayan çok. Siftah yaptın mı diye sordum, bir kulaklık sattım dedi. Haftada ne kadar et alıyorsun diye sordum, kızdı bana. Ne eti abla sen dalga mı geçiyorsun dedi. Durum çok vahim. Yine Kütahya’da bir adam bekçilik işi bulmuş özel sektörde.

Özel sektör de AKP teşkilatlarına bağlıymış demek ki. İlçe teşkilatından onay geldiği için genç adam işinden atıldı. Kibir hat safhada, nasılsın kardeşim demek sıfır. Bolu’nun AKP’ye yüzde 75 oy veriş bir ilçesinde Ak Partili bir kardeşim milletvekilini kıyama etti. Bir kere bile gelemiyor. TBMM’nin, kıymeti yok.

Milletvekilinin itibarı yok. Seçim kazanmaları mümkün değil. Gördüğüm kadarıyla 2021 Haziran gibi seçim olabilir. Erdoğan kışı sevmez. Haziran’da seçim bekliyorum, olması da gerekir. Çok feci bir fakirlik var. En az 22 ile 25 arası kadın ağırlıklı çocuklarına tablet istiyorlar EBA için.

"GENÇ İŞSİZLİK FECİ DURUMDA"

En can alıcı noktaların birincisi işsizlik. Damat bey diyordu ya dolara bakmıyorum diye. Onunla ilçelerdeki bütün esnaf dalga geçti. Bütün her şey dolarla. Çin malı çekiç gördüm dükkanlarda. Dolar, euro ve altının yükselmesi faizde müthiş bir fark getirdi. Faiz ödemesi 144 miyar liraya çıktı. İş bulma umudunu kaybetmiş insan sayısıyla işsizlik nerdeyse yüzde 30. Genç işsizlik feci durumda.

Eğitimdeki rezalet ekonomiyi etkilemiş durumda. Bu sadece EBA ile alakalı değil. Her yere üniversite açılmalı mı sorusu kadim bir tartışma. Ara eleman sıfır. Üniversite mezunlarını ara eleman olarak alamıyorlar. Gece oturup gündüz uyuyan gençleri anlatamam size.

Bu iktidarın AVM’lerin 3. katlarını gezmesini isterim. Arkadaşlarımız bir çalışma yaptı asgari ücretle ilgili. 3 bin lira olsun dedik. 3 bin 424 lira elinden çıkıyor işletmenin o parayı işçiye versin. Devlet 657 lira cebinden para versin sonuç bu. Kaynak nereden? Bütün bunlar 71 milyar lira tutuyor.

Faize ödeyeceğimiz para 144 milyar lira. Kimsenin geçmediği yollar için ödenen para 30 milyar lira. 5 müteahhitin parasından vazgeçilmiyor ama tarıma ödenen para 22 milyar lira. Hangi birini söyleyeyim?

Kanal İstanbul’dan vazgeçmeme sebeplerini bilmiyorum. Onda bile uhrevi, milli bir çerçeve var. Büyük değişikliklere neden olacak projeler zaten kamuoyu ile çok iyi tartışılır. İktidara yürüyen bir siyasi yapı önerebilir ama her şeyin bilimsel tartışıldığı proje tipidir bunlar. Dönüp tek adam sistemine geliyoruz. Tebam bana nasıl karşı çıkar diyor.

Berat beyin ekonominin E’sinden haberi yoktu. Her şeyi bilir mi bir insan? Aşı biliyor, enerji biliyor, tarih biliyor, her şeyi biliyor. Sayın Erdoğan’dan bahsediyorum. Bir kişi her şeyi bilmez. O yüzden kadro dediğimiz şey vardır. Siz onu koordine edersiniz.

"REFORM YAPMALARININ MÜMKÜNATI YOK"

Kendi önermesi vardı Eroğan’ın: Faiz sebep, enflasyon sonuç Öyle solsaydı Nobel alırdı kendisi. Durmuş Bey’e ekonominin patronu kimdir diye sordum. Ekonominin patronu hukuktur, güvendir dedi. Damat gitti, dolar 1 lira düştü. Kayınpeder biraz sussaydı kalıcı olacaktı ama durdu. Asıl bu zihniyet sorun. Mesela reform yapılacak dendi, mümkünatı yok, ekonomide ya da hukukta reform yapılsın. Yetkinin devri esası bu, devretmiyor sayın Erdoğan.

Biz dış yatırım almak istiyorsak, içerde vatandaşa güven vermek istiyorsak hukuka güven duymak zorundayız.

Bakan değişti ama kök sorun yerinde duruyor. Mesela Tarım Bakanı tarımın T’si ile ilgisi olmayan bir arkadaşımız.

"AKP EN ÇOK KARARSIZ SEÇMENLERDEN KORKUYOR"

Kararsız seçmen kitlesi oluştu. O kararsız seçmenler araştırmada en fazla oy alana en fazla konuyor. Ama en çok oradan kokuyorlar. En fazla kopuş Ak Parti seçmeninde var. Ak Parti ağırlıklı seçmenlerle karşılaşıyorum. Diyorlar ki dilini devam ettir, taban siyasetine devam ettir, bu defa sıra senin. Ama biz bunu bilmiyoruz. Bazı yerlerde yüzde 22, bazı yerlerde yüzde 17 gri bir kitle var.

Biz geliyoruz diyemiyorum, karşımda 2 ciddi insan var. Ama kopuyor. bu gri kitlenin taliplisi İYİ Parti olarak bizi. Bu Cumhur İttifakı, AK Parti’ye oy veren makul seçmeni koparıyor.

31 Mart’ta Millet İttifakı 2 partiden oluşuyor. İYİ Parti ve CHP, 24 Haziran’da Demokrat Parti ve Saadet Partisi de oturuyordu. Anayasa görüşmelerinde o masada ana muhalefet partisinin de oturması gerekiyor. 24 Haziran seçimlerine giderken Saadet Partisi’nden Demokrat Parti’den CHP’den ve İYİ Parti’den 2 genel başkan oturdu, 2. tura kalınması durumunda ne kadar sürede parlamenter sisteme geçileceğini ve temel ilkeler üzerinde çalıştı ve bu arkadalar açıklama yaptı.

Parlamenter sisteme geçişi talep eden pek çok siyasi parti var. Onların da olmasında fayda var. Tek başına orada oturmam diye bir şey yok. Biz bir blok olduk parlamenter sisteme geçilmesi için. Doğrusu da hep beraber olmaktır. En azından ana muhalefet zaten olmalı.

Bizde duygusallığa yer yok. düşmanlıklarımız, pazara kadar değil mezara kadar gibi düşüncelerimiz yok.

Türkiye’de bir yanlış var. Anayasa yapmak başka bir şey, anayasa yapmak başka bir şey. Biz İYİ Parti olarak sisteme yönelik çakışmalar yapmış Gelecek Partisi anayasa değişikliği üzerinde çalışmalar yaptık. Bizimki sistem tasarımız. Bir vesayetin yerine başka bir vesayetin gelmesini istemiyoruz.

Erdoğan’ın parlamenter sisteme geçişi çok zor. O gücü bırakmakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Biz partili cumhurbaşkanlığı sistemine neden geçtik? Herkes, 2008’e kadar olan süreci iyi buluyor. Kemal Derviş gelmişti. Ekonomik istikrar programı yaptı.

2002’de arkadaşlar geldiğinde buna uydular. 28 Şubat’ta Refah Partisi’ne oy veren seçmenin gücünün dışında başka güçlere ihtiyaç olduğunu gördüler. Bravo batı sözlerinin arkasında meşruiyeti başka yerlerde aramak oldu. AB’ye yönelik adımlar oldu. Başka kesimleri de aralarına alarak yol yürüme ihtiyacı oldu. Bunu bir demokrasi perspektifi üzerinden yapsaydı kalıcı oldu.

Askeri vesayeti kaldırmak için daha büyük bir güçle el sıkışmak olduğu için kalıcı olmadı. Ahmet Necdet Sezer vardı, çok değişik bir adam. Göreceli bir kuvvetler ayrılığı da var. Uzlaşma zarureti doğuyor. Sayın Erdoğan’ın siyasette önünü açan sayın Baykal. Uzlaşarak yol yürüdüğünde herkes kazanıyor, düşman kuvvet olmuyorsunuz. 2010’dan itibaren, ki 2010’daki referandumdur 15 Temmuz’u getiren.

Yargıyı ele geçirdiler. Burada bir fikri ele geçirmekten bahsetmiyoruz. Sonra AB neymiş, o neymiş, bu neymiş, Erdoğan’ın dostlarına bakın hep gücü tek elde toplamaya çalışan insanlar. Sonra tüm sorunlar bir sisteme fatura edildi. Hani uçacaktı ki kaçacaktık? Bütün mesele tek adamlık olduğu için dönemez diye düşünüyorum.

Meclis gücünü itibarını kaybetti. Merkez Bankası Başkanlarından biri Erdoğan’ın dediğini yapmadığı, diğeri de yaptığı için görevden alındı. Genelde Merkez Bankası’na içerden başkan atanırdı. Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor, siyasiler buna karşı çıktığı için yerel mahkeme karara uymuyor. Hukukun itibarı yerle bir. Benim hakkımda FETÖ soruşturması açılmış, yahu 4 senedir ifadesi alınmaz mı insanın? 4 senedir HTS kayırları çıkmaz mı? Ayda bir ifademi alın diye dilekçe veriyorum. Bir devirde güçlünün hukuku derdik ya işte aynısı. Meclis’in bir kıymeti kalmadı. 

Türkiye’de yıllardır ihtilaf sahaları vardı. Bunlar kazandığında çok sevinmiştim Sayın Abdullah Gül’ü aradım, heyecanla tebrik ettim. Arkadaşlar o ihtilaf sahalarının genişlemesini tercih etti. Ben o ihtilaf sahaları üzerinde çalışmış bir hocayım. Abdülhamit ile Atatürk’ün karşılaştırılma sebebi bundan ama hepsi bizim. Bütün kurumlar itibarını kaybetti.

Biat etmenin öne geçtiği bir vaziyet. Bu da liyakatı ortadan kaldırıyor. Bilim insanlarından çok acayip şeyler duyuyorum. Hele sosyal bilimler çok önemlidir. Bu kadar aptal aptal şeyler konuşan hocalar sosyoloji üzerine bu kadar derin tartıştılar mı? Hala batının ölçülerinde Türk toplumunu anlamaya çalışıyoruz. Sosyoloji’de kendi kriterlerimizde çalışmalar yapmalıyız.

Ekonomiyi kalkındırmak istiyorsanız eğitime yatırımın yapacaksınız. Eğitim gerçekten çok önemli. Bina yapmakta üstlerine yok teşekkür ederim. 2017’de bir yere gitmiştim. Öğrencim vardı, elektronik bölümünde kaç hoca var diye sordum. Meslek derslerini bir asistan çocuk veriyor. O eğitimi alan çocuğu düşünün. Gece oturup, gündüz uyur.

Sayın Erdoğan her seferinde ellerini yıkayıp çıkıyor. Kovid işinde vatandaşlar, kahveciler suçlu. 5 müteahhit kredi aldı. Tuzu kuru olanlar kredi aldı, bir kısmı ev aldı, bir kısmı dolar aldı ama ihtiyaç sahipleri sıfır. Vatandaşlar bir kere zincir marketlerden çok şikayetçi. İlçedeki mağazaya gidiyoruz. 75 bin liralık mal var 140 bin lira borcu var.

En küçücük yerde bir bakıyorsunuz en az 2 kişi çalışıyor. Dedik ki çalışan başına 10 bin lira verin. Para bastınız itirazımız yok. Sadece hizmet sektörü ve inşaatla iş olur mu. Tarım da olacak, teknoloji de olacak. Bu kışı nasıl geçireceğiz bilmiyorum. Sayın Erdoğan başkalarını suçlar ama eğitim felaket. Ben cumhuriyetin en başarılı odluğu alanın eğitim olduğunu düşünüyorum Sınıflar arası geçirgenliği sağlayan eğitimdir. O da sınavla olur. Düzgün sınav sistemiyle olur.

Ben köy okulu bitirdim öğretmen okulu okudum, oradan edebiyat fakültesini kazandım. Oradan doktora yaptım. Siyaseti boş verin, iyi kötü profesörlükten emekli bir kadın olacaktım. Sosyal adalet dediğiniz kavram da eğitimle olur. Ben yoksul aileden gelmedim ama zengin de değildik. Bizim okulda asker çocukları da vardı köylüler de vardı.

Süper zenginler kolejde okurdu. 3 rengin dışında rengi giymenin öğrencinin gözünü yoracağını ve onları giymememiz gerektiğini söylerlerdi bize. Ben öyle bir okuldan mezun oldum. Bugün Yozgat’ın uzak köyünden çocukların bu imkana sahip olamadığını görüyorum, en büyük hata da bu.

Bu KHK’nın bir birey üzerinden gideni var. 15 Temmuz’dan sonra ihbar furyası başladı. Gelinine sinir olan kaynana doktor gelinini FETÖ’cü diye şikayet ediyor, kendisi menzilci. Şöyle bir kriter konmalı. Mahkeme oldu, beraat etti, işe dönmüyorlar.

KHK ile işten atıldı, soruşturma açılmadı hakkında yine geri döndürülmüyor. Bunlar aç kaldı. Bunların yerlerine iade edilmesi lazım. Bunu söylediğiniz zaman parmaklar sallanıyor ama sallanırsa sallansın. Hukuk, herkese eşit uygulanmalı.

PKK ile ilgili bir şey olunca hemen herkes alarma geçiyor. Aday olunca savcılıktan temiz kağıdı alıyorsunuz. Böyle bir şey vardı, neden aday olmasına seyirci kaldınız? Yani kriterin olması gerektiğini düşüyoruz. Senin kayyumun, benim kayyumum olmaması lazım.

Sayın Özdağ’ın hakkında fazla bir şey konuşmadım. Daha önce de istifa eden arkadaşlarımız oldu. Hiçbirinin istifa gerekçelerine katılmıyor olmama rağmen istifa bir irade beyanıdır. Sayın Özdağ konusu şu. Bir gün sayın Özdağ benimle görüşmeye geldi. Grup Başkanı olmak istediğini söyledi, ben de hayır demedim. Hatta çok acilse, çünkü grup başkanlığında Orhan Çakırlar var. Çok saygın bir insan ve milletvekillerinin de sevdiği bir isim kendisinin incitilmemesi gerektiğini ifade ettim. Hatta grup başkanvekiillerinden birini de tanzim ettim bunu yapmaları için Hatta bu durum çok acilse kendisine eğitim başkanlığı boştu sizi oraya atayabilirm dedim. Kendisi hayır dedi. Bu arada Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu söyledi ve gitti.

Hatta bu grup başkanlığına takıldığım için ıskaladım. Sonra kendisini aradım elinde belgeler varsa getirmesi gerektiğini söyledim. Ben sivil bir insanım ve bu FETÖ iddialarından çok çektik. Biz seçime giderken 2 bin 800 kadar bize aday adaylığına müracaat eden insanlar oldu. Ben de Genel Başkan yardımcılarından komisyon kurdurdum 700’e kadar indirdik. Aytun Çıray’dan bir teklif geldi o zaman genel sekreterdi. Dedi ki biz bunları MİT ve emniyete soralım FETÖ’den iltisaklı var mı diye. Bir tane bile FETÖ’cü çıkmadı ama Balyoz ve Ergenekon’dan yatanlar çıktı. Sonra sayın Özdağ geldi, dinledim kendisini. Belge getirmedi, anlattı bana.

Ben de bir A4 kağıt çıkardım not aldım. Nereden aldığını sordum, MİT’ten aldım, jandarmadan aldım, askeriyeden aldım. Genelkurmay değil de askeriye demesine de şaşırdık. Daha sonra buraları aradık. Resmi bir biçimde aradım ve bu kurumlarda çıkmış olduğu iddia edilen şeyleri sordum. Bir şey daha gördüm. Devleti kutsayan arkadaşlarımın devletin D’sinden haberi yokmuş.

Sayın Akar, Perşembe sayın Fidan bana döndüler. Ben de sayın Özdağ’ı aradım normal telefondan aradım, bildirdim aldığım bilgiyi. İki kişi bana devletin bana doğru bilgi vermeyeceğini iddia etti. Biri sayın Özdağ, diğeri, sayın Perinçek. Çok ilginç. Ben İçişleri Bakanlığı yaptım bu ülkede.

İçişleri Bakanlığı’nda acemi olanlardan biri bendim. Ve ben hakkında fezleke hazırlanmayan nadir İçişleri Bakanlarından biriyim. Şimdi devlet yalancı mı? Bu insanların dünyadan haberi yok. Devlet vermeyeceği bilgiyi söyler. Bana İçişleri Bakanlığı’ndan aldığını söyleseydi ben sayın Soylu’yu da arardım. Simdi sonuç, FETÖ suçlaması çok ağır bir suçlama.

İspat et diyoruz ispat edemiyorsunuz. Televizyonlara çıkıp bunu söylüyorsunuz. Daha önce size bir bilgi verilmiş bunun da gerçek olmadığına inanıyorsunuz bunu da çıkıp söylüyorsunuz. Ve çıkıp söylüyorsunuz. Bu, demokrasi değildir. İl başkanı mahkemeye çıkıp beni soruşturun diyor ve sayın Özdağ o bilgileri mahkemeye vermek zorunda.

Devlet ciddiyeti şudur: Vardır elinde belge gidersiniz önce parti içinde işte arkadaş ne yaparsan yap. Parti içinde bir şey yapılmıyorsa gidersin yargıya. Sonra istediğin yerde konuşursun. MDK’dan bu yüzden Özdağ ile ilgili bir ihraç kararı çıktı.