Memleketi ne hâle getirdiniz?
Memleketi ne hâle getirdiniz, görmüyor musunuz? Diyelim ki gazetelerde okuduklarımız hayal mahsulü. Her gün televizyonlarda gözlerimizle gördüğümüz sahneler de mi hayal mahsulü? Kadınlara uygulanan şiddet, tecavüz, katletme ve yakma olayları... Bütün bunlar olmuyor mu? Televizyonlar bize “ne sihirdir, ne keramet” diye illüzyon mu gösteriyorlar? Bu sahnelerden, memleketin geldiği bu hâlden siz sorumlu değil misiniz? Hani Dicle kenarındaki koyundan dahi sorumlu olurdu yöneticiler? Yoksa Dicle kenarındaki koyundan sorumlusunuz da tecavüze uğrayan, katledilen, yakılan kızlarımızdan sorumlu değil misiniz? Bir nebze olsun sorumluluk duymuyor musunuz? Yüzünüzdeki o bembeyaz ciltlerinizin bir milimetrekaresi dahi kızarmıyor mu? Yoksa yüzünüzü örten cilt insan derisi değil mi?
Memleketi ne hâle getirdiniz? Silah ticareti yapanlar, uyuşturucu kaçakçıları ortalıkta cirit atıyor. Bunlar sizin sorumluluğunuzda değil mi? Sadece para sayma makineleri, ayakkabı kutuları, uluslararası ticaret yapan gemicikler, vakıf ve medya havuzları mı sizin sorumluluğunuzda? Sizin göreviniz onlarla ilgili soruşturmaları yürüten polis ve savcıları görevden almak mı sadece? İstediğinizi aklamak, istediğinizi karalamak mı? Nasıl insanlarsınız siz?
İnsan on iki sene iş birliği yaptığı, fiilen beraber çalıştığı, adamlarını bizzat tayin ettiği bir cemaati çetecilik ve darbe ile itham ederken bunda öncelikle kendi suçu olduğunu hiç düşünmez mi? Hele hele... Başka partileri, paralel dediğiniz cemaatle bazı konularda aynı düşünüyorlar diye suçlamak da neyin nesi? Yahu, onlar on iki yıl değil sadece bir yıldan beri ve fiilî iş birliği değil sadece bazı konularda ortak düşünüyorlar. Siz ise 12, yazı ile on iki yıldır, ortak düşünme filan değil, fiilî iş birliği içinde oldunuz? Eğer onlar paralelci ise siz ne oluyorsunuz? Haydi, utanmaktan, hayâdan vazgeçtik, insaftan da mı mahrumsunuz? El-insaf mine’l-îman dememişler mi? Yoksa şöyle mi düşünüyorsunuz? Bu insanları yönetmek zorlaştı; bari medyamızı kullanarak, böyle akla aykırı söylemlerle her gün beyinlerini yıkayalım da adamları delirtelim; ne de olsa delileri idare etmek daha kolay olur? Böyle mi düşünüyorsunuz? Tarihin gördüğü en büyük sihirbazlar mısınız? Abra kadabracı mısınız?
Memleketi ne hâle getirdiniz? Şu elleri Molotoflu sergerdeler her gün Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Yüksekova’da değil de Yeni Zelanda’da mı yol kesiyorlar, hendek kazıyorlar, polis araçlarını yakıyorlar? Yoksa PKK bezlerini Patagonya’da mı kaldırıp orada mı özerklik istiyorlar? Alfabenin bilumum harflerini cem edip gençlik örgütü, şehir yapılanması ve daha bilmem ne kongresi diye ortalıkta dolaşıp tehditle vergi toplayanlar, gençleri askere alanlar, kurtarılmış mahalleler ve şehirler kuranlar... Yoksa bütün bunlar Kamçatka’da mı yaşıyor? Bütün bunlar sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Cildinizde bir zerrecik kızarmaya yol açmıyor mu? Nesiniz siz, ne menem şeylersiniz?
Adamlar bir gün İmralı’ya, bir gün sizin bilmem ne bakanınıza, bir gün Kandil’e gidiyor. Bir yandan bakanlarınızla, bir yandan memleketi ateşe veren terör örgütlerinin elebaşılarıyla görüşüyorlar; mesaj getirip mesaj götürüyorlar ve siz buna çözüm süreci diyorsunuz. Terör örgütü liderleriyle “ortak metin” hazırlamışsınız ve en yüksek ağızlardan “iyi şeyler olacak” diye beyanat veriyorsunuz. Sizin ve terörcülerin hazırladığı “ortak metin”de Deniz Zeyrek’in haberine göre aynen “hükümetin çözüm perspektifi, PKK’nın silah bırakması ile Öcalan’ın istediği ‘demokratik cumhuriyet, yeni anayasa’ beklentisi ortaya konulacak.” Haber, Hürriyet gibi bir gazetede çıkıyor. 14 Şubat 2015 tarihli nüshasında. Aynen böyle yazıyor. ÖCALAN’IN İSTEDİĞİ DEMOKRATİK CUMHURİYET, YENİ ANAYASA BEKLENTİSİ. Evet, sizin beraberce hazırladığınız ortak metinde, ülkemizin rejimi ve anayasası Öcalan’ın istediği şekilde olacakmış. Bunun bir haber olarak bile çıkması ülkeyi ayağa kaldırmaya yeter. Kaldı ki bakanlığınızla İmralı ve Kandil arasındaki temaslar gözlerimizin önünde oluyor. Hapisteki, dağdaki terör liderleriyle müzakere... Bunları da mı görecektik? Çözüm süreci diye diye memleketi ne hâle getirdiniz? Ar, hayâ, namus, şeref!... Neredesiniz?