Melheme-i Kübra
Köşeyi bu sayfaya taşıyıp, içeriğiyle de biraz oynadıktan sonra "sizden gelenler"i ihmal ettiğimiz yönünde sitemler var! "Bayram"dan güzel vesile olur mu kırgınlıkları gidermeye; bugün köşe sizin yine… Bakalım e-posta kutumuza hangi mesajlar, eleştiriler, itirazlar, analizler düşmüş son günlerde…
****
IŞİD konusunda uzmanlaşmış bir güvenlik uzmanından ilk analiz. Abdullah Ağar, Fırat Kalkanı'yla daldığımız yerin "eşekarısı kovanı" olduğunu savunuyor ve bakın neler anlatıyor:
"Membiç Cebi-Dabık (Dabıq)-Amik(Amaq) IŞİD'in "Melheme-i Kübra" dediği, Türkçe'de kıyamet öncesinde yaşanacak "Çok Büyük ve Çok Kanlı Savaş" olarak karşılık bulan, Yahudi ve Avanjelik literatüründe özellikle Hristiyanlıkta "Armegeddon" olarak tanımlanan ve gelecekte yaşanacak savaşla doğrudan ilgilidir.
Burada önemli olan ise, bu savaşın olup olacağı değil, IŞİD'in bu savaşı yapacağına inanmış olmasıdır.
İşte burası da mızrağımızı sokuverdiğimiz yerdir.
(…)
İŞİD'in üç yayın organı var.
Birisi DABIK (DABIQ):
… İŞİD, Dabık'ta Kıyamet öncesi çok büyük ve kanlı bir savaş yapacağına, kazanacağına, sonra da İstanbul'u ele geçireceğine "fethedeceğine(!)" inanıyor…
Peki DABIQ nerede?
Dabık Membiç cebinin içinde!..
Diğer dergisinin adı ise AMAQ. Yani Amik. Amik ovasından geliyor. Amik Arapçada 'Derin', Amaq ise 'Derinlik' demek.
IŞİD-DAİŞ terminolojisinde bu derinlik bizim Amik ovasından başlayıp Membiç cebine yani Dabık'a, oradan Rakka ve Deyrezzuz'a doğru uzanıyor…
(…)
IŞİD'in yeni çıkartmaya başladığı diğer bir dergisinin adı da Rumiyah. Yani Roma. Bakın derginin ilk sayısında ne yazıyor: "Dergimize isim olarak tercih ettiğimiz 'Rumiyah' (Roma) ismi, Allah Resulü'nün kıyamete yakın fethiyle bizi müjdelediği yerin ismidir. Rabbimizden isteğimiz, bu beldeyi ve ondan daha önce fethedilecek olan Konstantiniyye'nin (İstanbul) fethini bize nasip etmesidir."
(…)
Artık anlaşılması gereken bir gerçek var:
Güneye indikçe mücadele daha da sertleşecek, daha da kızgınlaşacak.
(…)
Çünkü IŞİD birilerin işine çok yarıyor."
*****************************
Aldatılma hakkı(!)
-------
FETÖ imzalı kumpas sürecinin adalet savaşçılarından bir tanesiydi Avukat Hüseyin Ersöz. Gelin görün ki, bir dönem hukuki mücadele yürüttüğü kumpasın faillerine dönük operasyonlara "adalet" şerhi düşme ihtiyacı duyuyor. Bakın neden:
"… Geçmişte "Gülen Cemaati" bugün ise "FETÖ/PDY" olarak nitelendirdiğimiz yasa dışı yapının gazete ve televizyonları aracılığıyla yaratılan algı, aynı yapıya mensup Savcı ve Hakimlerin yürüttüğü adli süreçlerin temel dayanağı olmuştur.
Bir süre sonra kamuoyu desteği öyle bir boyuta ulaşır ki yargılananları savunmak, "darbe destekçisi" ve "örgüt üyesi" yaftalarını beraberinde getirir.
(…) Bir dönem televizyon kanallarında boy gösteren "hukukçuların" savunduğu gibi, "amaç için usul feda edilir" hale gelir.
Ancak yargılamalarda yaşanan hak ihlalleri, iddiaların önüne geçtiği noktada asıl tartışma başlar.
Bugün de "FETÖ/PDY" kapsamında gerçekleştirilen soruşturmalara ilişkin benzer bir endişeyi taşıyorum.
(…)
Hükümeti temsil eden kişilerin "aldatıldık" savunmasının, sıradan vatandaş için kabul edilmemesi ne ölçüde hakkaniyete uygun görülebilir?
(…)
Geçmişin zalimlerinden ileride mağdur yaratmak istemiyorsak Adil Yargılanma Hakkı'ndan doğan tüm güvenceleri her kim olursa olsun sağlamak durumundayız. Aksi halde popüler söylemle, "yaşın yanında kuru da yanar" ki bu da başlangıçta ifade ettiğimiz toplumsal desteğin bu soruşturmalarda azalmasına neden olur.
Toplumsal desteği kaybeden her soruşturma, hukukun üstünlüğüne hizmet etmekten uzaklaşacak ve siyasetin kolaylıkla yön verdiği bir mecraya dönüşecektir.
Hiçbir zaman akıldan çıkartılmamalıdır ki bu durum en çok da FETÖ/PDY'nin propagandasına ve algı operasyonlarına hizmet eder.
Bu sebeple geçmişte yaşananlardan ders çıkarmak zorundayız…"
**********
İSYAN
-----
Salih Altun protokol sıcaktan bunalmasın diye kepçeyle defnedilen şehit Uzman Çavuş Halit Şıltak için yazmış:
"Hüznüm daldan düşen yaprağa değil
Türküler yaktığın şu dağa değil
İnan ki düştüğün toprağa değil
Canımın evinde yaptım türbeni"
*******
DEVLET !..
--------
Özcan Pehlivanoğlu "Bilge Kağan'ın vasiyetleri"ni hatırlatmış:
"…Unutmayalım ki, o dönem Türk beyleri kendi isimlerini bırakıp Çin isimleri almış, Türkler Çinlilerin ipekli kumaşlarına ve tatlı sözlerine kanmış, düşmanlar Türk halkı ile Türk beylerini biribirine karşı kışkırtarak kardeşi kardeşe düşürmüşler, gençler ağabeylerine oğullarda babalarına itaat etmez olmuştur. Sonuç elli yıllık bir Çin esaretidir… Bilge Kağan'da bunun üzerine "Türk Milleti, irkil ve kendine dön!" demiştir.
(…)
Bilmeliyiz ki; en kötü devlet bile devletsizlikten çok daha iyidir!
Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, biz Türkiye Cumhuriyetiyiz! O zaman Bilge Kağan'ın dediği gibi "İrkil" ve kendine dön, devletinle ebediyen yaşa…"