Mehmetçik ve siyasetçiler...
Başbakan Erdoğan’ın, “Kemal Abi” dediği Maliye Bakanı Unakıtan, hükümetlerinin vatan toprakları dahil devletin nesi var nesi yoksa Rum’undan Yunan’ına, İngiliz’inden İsrailli Yahudi’sine kadar satmasını, “Stratejik mıtratejik dinlemem satarım. Kim yerli, kim yabancı beni ilgilendirmez. Parayı veren düdüğü çalar. Fabrika, liman, bilumum her şeyi satarım!” sözleriyle formüle eden bir insan.
Bu üslup hayırsız bir evladın babadan kalan mirası aralarında namus ve kan davalıları da olan kişilere yok pahasına satma üslubu değildir de nedir!
Biz, “Yapmayın, satmayın Allah aşkınıza” diye yalvardıkça, “Ne var yani, bizim işçilerimiz de Almanya’da ev sahibi olmuyorlar mı?” deniyor ya, böylesine vurdumduymazlık ve cahillik karşısında insanın “Yuh!” demekten başka bir şey gelmiyor elinden. Bir kere Almanya dahil neredeyse bütün Avrupa’da toprak devletin malıdır, orada Türk’ün satın aldığı aslında toprak değil, “Kullanma hakkıdır” . Meselâ İngiltere, Kraliçe’ye aittir. Sonra, Türk evladının Avrupa’yı Haçlılardan geri almak gibi bir hesabı, kitabı, yüz yıllar evveline dayanan bir planı programı yoktur. Amma Haçlılar için Anadolu, Hristiyanlığın neşet ettiği ve Müslümanların Hristiyanların elinden zorla aldıklarına inanılan kutsal topraklardır. Yine Anadolu, yani bizim vatanımız, Yahudiler, yani İsrail için Tanrı’nın kendilerine Tevrat’la vaat ettiği “Arz-ı Mev’ud” . Öyle olduğu için Vatikan, “Üçüncü bin yılda Asya Hristiyanlaştırılacak” diyor ve Türkiye’yi boydan boya kilise evler ve milyonlarca İncil’le doldurmuş bulunuyor ve öyle olduğu için İsrail bayrağındaki iki mavi çizgiden biri Nil nehrini, diğeri de Fırat’ı, bizim Fırat’ımızı resmediyor.
Sen işte böyle bir dünyada, “Stratejik mıtratejik dinlemem satarım” diyor, sonra da azınlıkların ve yabancıların istediği kadar mülk alabilmelerine imkân veren yasalar çıkartıyorsun. Bunun ilk adımı İstanbul’un en stratejik noktasının Fener Patrikhanesinin eline geçmesi ve Ayasofya’nın kiliseleştirilmesidir. Biz bu tür tehlikeleri dile getirdiğimizde, “Türkiye güçlüdür, sen Türkiye’nin gücüne inanmıyor musun?” deyiveriyorlar. Biz de, beyler Fatih İstanbul’u alıp Yahudilere dokunmadığında ve Kanuni Fransa’ya kapitülasyonları verdiğinde de Osmanlı güçlü idi. Senin elindeki 776 küsur bin kilometrelik bu topraklar bir zamanlar tam 22 milyon kilometre kare idi. Bugünkü Türkiye o günkü Osmanlı’nın yanında güçlü değil, başına çuval geçirilmiş, haftada bir milyar dolar borç faizi batağına batırılmış, egemenliğini AB’ye devretmiş, müesseselerini ve topraklarını dünkü Haçlı ve Siyonistlere bir bir kaptırmakta olan bir Türkiye. Siz hangi güçten bahsediyorsunuz!
Bir de, “Satılan toprak Türkiye’de duruyor, kimse alıp götürmüyor” denmiyor mu, insanın damarlarında kanı kuruyor. Nitekim Unakıtan da, “Bankaları Yunan aldı ise ne olmuş, bak orada Türk vatandaşları çalışıyor” demekte. Bu ne mantıktır. Daha dün Yahudiler, Filistin halkına gelip, “Evin kaç para, tarlan ne eder?” diye soruyor, onlar da, “Üç yüz dolar ev, altı yüz dolar tarla” diyorlardı. Yahudi o Filistinliye, “Al üç yüz dolarlık evin için 600 dolar, al 6 yüz dolarlık tarlan için bin dolar” diyor, Filistinli de, “Hay Allah razı olsun, benim malımı kıymetlendirdin” diye evini tarlasını satıyordu. İşte İsrail böyle toprak satın almalarla kuruldu. Dün onlara evlerini satan Filistinlilerin bugün çektiği, o günkü gafletlerinin bedelinden başka bir şey değil.
Benim bir türlü kavrayamadığım şey, Abdulhamit Han’ı evliya kabul eden ve çocuklarına Fatih ismi koyan AKP’yöneticilerinin, Abdülhamit Han’ı Yahudi ve Rumlarla birlikte tahttan indiren Mithat Paşa ve ekibi ne yaptıysa onu yapıyor olması ve Hz. Muhammed(s.a.v)’in övdüğü Fatih’in kemiklerini sızlatacak bir Vakıflar Kanunu çıkartarak, Ayasofya’ya tekrar çan takacak Fener Patrikhanesi’ne İstanbul’da devlet içinde devlet kurmanın yollarını açmış bulunması..
Bu ne çelişkidir Ey Rabbim!