Mehmet Faraç depremin ardından hırsız müteahhitlere ve rüşvetçi memurlara seslendi: Enkazdan cansız çıkarılan masumların fotoğraflarına bakarken zerre kadar utanıyor musunuz?
Yeniçağ Gazetesi yazarı Mehmet Faraç, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından enkaz çalışmalarında yaşanan drama kayıtsız kalamadı.
Twitter hesabından bir paylaşım yapan Faraç, enkaz altında kızının elini bırakmayan babanın fotoğrafını paylaşarak şu soruyu yöneltti:
“Binalardan demir-çimento çalan hırsız müteahhitlerle, üç beş kuruşa kendini satan rüşvetçi memurlar, onay verdikleri usulsüz inşaatların enkazlarına ve oradan cansız çıkarılan masumların fotoğraflarına bakarken zerre kadar utanıyorlar mı acaba?”
Yeniçağ yazarı, “İhanetin kırık faylarında ölüm!” başlıklı bugünkü köşe yazısında da bu duruma değindi.
Faraç’ın bugünkü köşe yazısı şöyle:
Sel gider-kum kalır ya, tsunamiden sonra paramparça olmuş şehirlerin kalıntıları kıyılara, vadilere savrulur ya?..
İşte Maraş''ta 6 Şubat sabahı ardı ardına meydana gelen şiddetli depremler sonrasında yaşanan vahametler; hem ortamdaki keşmekeşi, hem de depremin yıkıcılığını artıran kötü koşullardaki ihaneti, çarpıklığı ve eksiklikleri de ortalığa savurdu!!!
O halde Maraş depreminin ardından (siyasi çekişmelerin) de alevlendirerek ortalığa saçtığı bu vahim manzara iki ayrı açıdan incelenmeli;
Bütün dünya farkında ki, Maraş depremi hiç de küçük bir sarsıntı değil...
Dünyada belki ilk kez 10 ayrı kenti, yüzden fazla ilçeyi ve binlerce köyü aynı anda vuran şiddetli bir felakettir bu...
Sadece 7.7 büyüklüğündeki ana deprem değil, ardından yaşanan 7.6 şiddetindeki deprem ve sonraki 350''den fazla artçı sarsıntı da Akdeniz''den Doğu Anadolu''ya kadar, 14 milyondan fazla insanın yaşadığı, ulaşımın hiç de kolay olmadığı, çarpık yapılaşmayla sarılmış, üstelik çok da dağınık bir coğrafyayı derinden vurdu...
Ve deprem sonrası sadece köyler, mezralar, ilçeler ve şehir merkezindeki devasa binalar yerle bir olmadı...
Şehirler de, devlet de, millet de gafil avlandı depremde...
Çünkü Türkiye''nin aylardır ılık geçen mevsim yüzünden içme suyu kaygısı, barajlardaki kaynak azalması nedeniyle ısrarla kar yağışını beklediği bir dönemde vurdu deprem...
Kar yağışı, soğuklar, amansız bir kurtuluş çabası da, elektrik, doğalgaz, internet, telefon kesintileriyle birlikte insanların çaresizliğini büyük boyutlara ulaştırdı ki, manzara dört bir koldan felaketi anlatıyor...
Evet; deprem kötü bir meteorolojik koşulda, üstelik milyonlarca insanın uykuda olduğu saat 04.17''de, 10 şehri yerinden oynattı ve tabii ki devletin bütün birimlerinin aynı anda organize olmasının koşullarını da bir anda zora soktu!..
Peki ya, toplumda infial yaratan asıl meselenin perde gerisine ne demeli?..
BİNALAR DA ÇÖKTÜ, RÜŞVET DE, MAKYAJ DA!!!
Dün akşam saatlerinde, yani depremin üzerinden 40 saat geçmişken felaketin boyutlarının düşünüldüğünden çok daha vahim olduğunu gösteren binlerce ürkütücü manzara yansıdı televizyonlara ve sosyal medyaya...
İşte bu manzaralar, sadece doğanın, insanın ve devletin felaketler karşısındaki çaresizliğini değil, ihmali, gafleti, çarpıklığı, çelişkiyi vurdumduymazlığı, boş vermişliği de, en büyük depremin yüz katı şiddetinde sorumluların, sorumsuzların suratına çarpıverdi!..
Dün akşam saatlerinde ölü sayısı beş bine ulaşmışken, birçok bölgede insanlar AFAD''ı aradı, kurtarma ekiplerini bekledi, binaların altından çığlıklar yükselirken araç, gereç sıkıntısı ve koordinasyon bozukluğunun yarattığı keşmekeş, şehirlerin çoğunda çaresizliği büyük boyutlara ulaştırdı...
Çaresizliğin asıl sebebi olan; müteahhit, belediye, devlet kurumları arasındaki ihmalden ve belki de kasıttan kaynaklanan, depremden beter asıl rezaletler ise utanç verici;
Hadi İskenderun''da, Antep''te, orada, burada belediye binaları, karakollar yıkılır da, bir felaket sırasında en etkili en donanımlı olması gereken (Hatay''da olduğu gibi) hastane binaları yıkılır mı, acil servisler yerle bir olur mu?..
Hadi tüm bu yapılar Bayındırlık Bakanlığı''nın, belediyelerin ve imar yetkililerinin duyarsızlığı, boş vermişliği (hatta kimilerinin görev ihaneti) yüzünden denetimsizlik, hatta rüşvet çarkında yerle bir olur da; felaketlere karşı teyakkuzda, donanımda olması gereken "AFAD" gibi bir kuruluşun binası nasıl yerle bir olur be kardeşim?..
En sağlam yapılması gereken (Hatay''da AFAD binası bile) depremde darbe almış ey millet!!!
İyi de, AFAD''ı bile "afet"e dönüştüren zihniyetin perde gerisindeki imar denetimsizliğinin fayları zaten ihmal balçığındaysa, ihanetin asıl sebebi nedir?..
Peki; deprem bölgesinde milyarlarca lira harcanan oto yolların paramparça olması, asfaltın tepsiden ayrılmış künefeye dönüşmesine ne demeli?..
Ve deprem gibi felaketlerde, yurt içi ve dışından yardımların ulaştırılacağı havaalanlarının (Hatay''da olduğu gibi) pistlerinin paramparça olmasının sebeplerini kim, nasıl tarif edecek acaba?..
İnşaatların da en duyarlı olunması, denetimlerin en sıkılaştırılması gereken bu binaların, (hem de çoğu yeni yapılmasına rağmen) yerle bir olmasının perde gerisinde kimler, hangi müteahhitler ve bu bunlara göz yuman hangi bürokratlar yolunu (!!!) buldu ve suçluların yakasına kim,nasıl, ne zaman yapışacak acaba?..
ŞATAFAT, BECERİKSİZLİK VE GECİKMENİN FELAKETİ!..
Sözün özü; Maraş ve çevresinde binlerce binanın, Hatay''ın en kırsalında bile 5-10 milyon liraya satılan şatafatlı isimlerle donatılmış (Rönensas gibi) makyajlı sözde rezidansların, hastanelerin, karakolların, kamu binalarının, yolların, hatta AFAD binasının ve havaalanlarının çökmesi için aslında depreme falan hiç de gerek yokmuş!!!
Çünkü liyakatsizlik, torpil çarkındaki beceriksizliğin, en çok da rüşvet ve denetimsizliğin ahlaksız kurallarında faylar çoktan parçalanmış da, pisliğin, kirliliğin, rezaletin, satılmışlığın üzeri bir güzel örtülüvermiş koca coğrafyada...
Evet; Maraş depremi dünyada eşi benzeri görülmemiş şiddette ve yaygınlıkta, elbette ki müdahalenin hiç de kolay olmayacağı çok geniş bir alanda, kurtarma çalışmalarının da hızlıca ve donanımlı başlatılabileceği bir deprem değil...
Ancak şu gerçek ki; yer bilimcilerinin 1999''daki Marmara depreminden bu yana devletin bütün birimlerini yüzlerce kez uyarması, onlarca rapor ve brifing vermesine rağmen, göz göre göre gelen bir deprem sonrasında devletin olabildiğince hızlı hareket ettiğinin emaresi de yok ortada...
Bu arada; sağıyla-soluyla, iktidarıyla-muhalefetiyle, milletin tamamının tek yürek halinde, el birliğiyle hareket etmesi gereken bir dönemde, kimse felaketler ve acılar üzerinden siyaset yapmasın...
Çünkü Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzbinlerce insanın çığlığının dinmemesinin, halen ulaşılamayan enkazlar olmasının, çadır kentlerin, prefabrik konutların 24 saat içerisinde kurulamamasının sebepleri bellidir;
Maraş depremi sabah 04.17''de oldu...
En geç saat 08.00''de Akdeniz''den Doğu Anadolu''ya kadar tüm valilikler, belediyeler, sağlık birimleri, TSK karargahları, bölgede devasa ekipmanlarla iş yapan büyük müteahhitler, imarla ilgili deneyimli olan DSİ, Karayolları gibi kurumlar, tüm kurtarma birimleri ve Kızılay "ortak iradeyle", hızlıca koordine olup harekete geçmeli, binlerce araç, on binlerce personel saat 12.00''ye kadar sevk edilmeliydi...
Ne yazık ki milyonlarca insan diken üstündeyken, dondurucu soğukta enkaz altındaki binlerce insan kurtarılmayı beklerken geç kalındı, geç kalındı, geç kalındı!!!
İlgili Haberler