Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Mehmet Emin Resûlzâde

Sevgili okuyucu,

Türk Milleti'nin öyle evlâtları var ki; Tanrı korusun, milletimiz bir gün dara düştüğü zaman; onların mücadelesine, yılmazlığına, korkusuzluğuna bakıp, daha büyük bir şevkle Türklüğün bağımsızlık mücâdelesini yapacak.

Yaradana şükürler olsun ki, milletimiz o büyük öncüler yönünden çok zengin. Her biri ayrı bir değer. Her biri, Türklük için olağanüstü gayretlerin sahibi... Her Türk budununda bu öncülerden çokça bulmak mümkün. İşte, bunların birisi de Azerbaycan'ın istiklâli için aklı erdiği günden ölümüne kadar mücâdele eden MEHMET EMİN RESÛLZÂDE'dir.

Azerbaycan Türkleri'nin 20. yüzyıldaki önderlerinden olan Resûlzâde, 31 Ocak 1884 yılında Bakû'de doğdu. Babası Hacı Ali Ekber Bey, annesi Ziynet Hanım'dı.

İlk eğitimini ve millî duygularını aile içinde aldı. Daha sonra devam ettiği Bakû Teknik Okulu'nu yarıda bırakarak politik hayata atıldı... Kalemini mücadelesinde silâh olarak kullandı. Tıpkı, çağdaşı İsmail Gaspıralı gibi...

1903 yılında Şark-ı Rus gazetesinde yazı hayatına başladı... Daha sonra, Hayat, Füyuzat, İrşad, Terakki, isimli gazete ve dergilerde Azerbaycan üzerine düşüncelerini yayınladı. 1905-1908 yılları arasında kendisinin çıkardığı "Tekâmül" ve "Yoldaş" gazetelerinde, Azerbaycan'ın bağımsızlığı konusunda fikri bir ortam hazırlamaya çalıştı. Bu arada İran'da baş gösteren "meşrutiyet" hareketine katıldı. İran'da "İran-ı Nev" adlı bir gazete yayınladı. Düşünceleri İranlılarca zararlı görüldüğünden 1911 yılında İran'dan çıkarıldı.

Mehmet Emin Resûlzâde, kabına sığmayan bir insandı. Atalarının akıncı ruhlarıyla doluydu. O da çağının akıncısıydı fikir meydanlarında!

***

İran'dan çıkarılan Resûlzâde, doğruca İstanbul'a geldi. İstanbul'da mücâdelesine devam etti. Türk Ocakları'nın çalışmalarına katıldı. Türk Yurdu dergisinde çeşitli yazılar yazdı. Tekrar Bakû'ye döndü. İşte Resûlzâde'nin Bakû'ye bu dönüşü Azerbaycan için güzel günlerin de habercisiydi.

Resûlzâde, ilk iş olarak Bakû'de Azerbaycan'ın bağımsızlığını açıkça haykıran "Açık Söz" gazetesini yayınladı. 1917 yılında "Millî Azerbaycan Musavat Halk Partisi"ne Genel Başkan seçildi. Aynı yıl, Bakû'de toplanan "Rusya Müslümanları" kongresinde, Kafkasya'nın ve Azerbaycan'ın Rusya'dan ayrılarak bağımsızlaşması fikrini savundu. Sonunda, yoğun uğraşmalardan sonra, 28 Mayıs 1918 yılında Millî Azerbaycan Şûrası Başkanı sıfatıyla Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilân etti.

1917 Devrimi'nin şokunu yaşayan Rusya, bir müddet çevresindeki Türk Budunları'nın bağımsızlık hareketlerine ve kurulan devletlerine karşı sessiz kaldı. Elbette bu arada, onları kendisine bağlamak için projeler geliştirdi. Sonunda, bir yol buldu kendince; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri olarak bu devletler sözde bağımsız olmalıydı. Nitekim, bu plânı Rus önderler çok geçmeden uygulamaya koydular... 27 Nisan 1920'de Komünist Rus Orduları Azerbaycan'ı istilâ etti ve ilk iş olarak diğer Türk önderleri gibi Resûlzâde'yi de Bakû'deki Çeka hapishanesine attı... Ruslar Resûlzâde'den çok korkuyorlardı. Bakû'de hapishanede olması bile onları rahatlatmamıştı. Yanlarında, gözlerinin önünde olmalıydı. Nitekim, bizzat Stalin'in isteğiyle Resûlzâde Moskova'ya götürüldü ve gözaltına alındı.

Resûlzâde, 1922 yılında Moskova'dan Finlandiya'ya kaçmayı başardı. Aynı yıl içinde İstanbul'a geldi. İstanbul'da tekrar yayın hayatına başladı.

Resûlzâde'nin 1931 yılına kadar devam eden bu yayınla mücadele hayatı içinde "Yeni Kafkasya", "Azeri Türk", "Odlu-Yurt" isimli dergiler çıkardı. Bu dergilerde Azerbaycan'daki komünist rejiminin gerçekte Rus emperyalizminin bir uzantısı olduğunu anlatmaya çalıştı. Bu arada "Azerbaycan Cumhuriyeti Keyfiyeti Teşekkülü ve Şimdiki Vaziyeti" isimli bir de kitap yayınladı.

Resûlzâde, 1931 yılında faaliyetlerini Avrupa'da sürdürmeye başladı. 1932-1934 yılları arasında Varşova'da "İstiklâl",1934-1939 yılları arasında "Kurtuluş" dergilerini çıkardı. Diğer Avrupa başkentlerinde yayınlanan dergilere Azerbaycan ile ilgili makaleler gönderdi.

1934 yılında "Kafkasya Konfederasyonu Misâkı"nı imzaladı.

2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa şehirlerinde dolaştı. Daha sonra, 1947 yılının Eylül ayında Türkiye'ye geldi. Ankara'ya yerleşti. Ankara'da Azerbaycan üzerine ilmî, tarihî çalışmalar yaptı. Seri konferanslar verdi. Azerbaycan Kültür Derneği'nin kuruluş çalışmalarıyla ilgilendi. 1952 yılında tekrar Avrupa'ya gitti. "Kafkasya İstiklâl Komitesi"ni kurdu. Hür Avrupa Radyosu'ndan Azerbaycan'a hitap etti. 6 Mart 1955 tarihinde kardeş ülke Türkiye'nin başkenti Ankara'da hayata gözlerini yumdu.

Onun mücadelesi Azerbaycanlılara örnek oldu. Bugünkü Azerbaycan'ın temellerinde onun ruh ve fikirleri vardır. Azerbaycan Türkleri onun bayraklaşan sözü etrafında kenetlendiler. O söz şu idi:

"BİR DEFA YÜKSELEN BAYRAK, BİR DAHA YERE İNMEZ!"

İnmedi, inmeyecek de! Hele o bayrak bir Türk budununun bayrağı ise, onu indirmek; sonsuza kadar mümkün değildir. O büyük Türk'ün ruhu şad olsun!

Esen kalın efendim.

Yazarın Diğer Yazıları