Medyanın terörle imtihanı
İlhan Selçuk'un evine, an an yaka paça gözaltına alınmazsa kaçabilecek azılı bir teröristmiş gibi -ki zaten terörist olduğu iddiasıyla- sabaha karşı 04.30'da baskın yapılmış ve gözaltına alınmıştı...
Cumhuriyet Ankara Temsilcisi olan Mustafa Balbay alındı salındı, yine alındı, 5 yıl salınmadı... Üzerine bir de 34 yıl 8 ay hapse mahkûm edildi; "terörist" ve dahi "darbeci" diye...
Aydınlık gazetesi yazar, yönetici ve çalışanları mesela Deniz Yıldırım, Hikmet Çiçek, Turhan Özlü "terör örgütü üyesi" yaftasıyla yıllarca cezaevinde kaldı.
Hürriyet'teydi Soner Yalçın; demek ki gazetesi yazılarını yayınlamaya devam etse vay haline...
Keza, davası devam ettiğine göre Sözcü kapılarını hiç açamazdı ona belki de!
Nedim Şener öyle...
Güler Kömürcü...
Vedat Yenerer...
Müyesser Yıldız...
Onlar gibi onlarca gazeteci var daha...
Bu insanlar "Ergenekon" yaftalı ana Kumpas Davası ve bağlı dosyalarında yargılandılar.
Ya kumpas çıkarsa!
Takdir edersiniz ki herhangi bir terör örgütünün sözcülüğünü, aklayıcılığını, psikolojik operasyon elemanlığını, medya militanlığını yapan kimselerin medyada "barınma hakkı"nı savunacak değilim; kim yediği kaba böyle bir ihanette bulunduysa cezasını en ağır şekilde çeksin. Net.
Ve fakat...
Bir gazetecinin "Anayasal düzene ve işleyişine karşı suç işlediğine" yahut "teröre bulaştığına" karar verecek olan kim?
Mahkemeler!
Yukarıda andığım "gazeteciler", temel iddiası "silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, askeri darbeye teşebbüs etmek" olan bir dava kapsamında yani tam da bugün "ambargo" gerekçesi oluşturacak, "olağan tasfiye şüphelisi" olacak biçimde yargılandılar.
Sonra?
Bütün bu "hukuk tiyatrosu"nun "kumpas" olduğu anlaşıldı ve dava usulden bozuldu!
İyi güzel sırf hakkında böyle bir ihbar, iddia -belki de iftira adil biçimde yargılanmadan bilemeyiz ki- var diye gazetecileri kapının önüne koymaya zorlayalım kurumları da... Benzeri bir durumun tekrarında kim ödeyecek işsiz kalan gazetecilerin tazminatlarını?
Adalet... Adalet...
Medyayı bu yolla arındırabileceğinize mi inanıyorsunuz?
Eyvallah!
Ama bunun için önce bir "terör" kime göre-neye göre, "terör örgütü" kime göre-neye göre, "gazeteci" kime göre-neye göre, "anayasal düzen" kime göre-neye göre bütün bu kavramları "muallak", "egemenlerin yorumuna tabi" olmaktan çıkarıp "hukuk devleti"ne tahvillemek gerekmiyor mu sizce de?
***
Nazlı Ilıcak zindanda fikirleri iktidarda!
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Balyoz Davası'nda Çetin Doğan ve Engin Alan hakkında verilen beraat kararının bozulmasını istemiş. Gerekçe olarak da 2003 yılında 1. Ordu Komutanlığı'ndaki seminerde yapılan konuşmaları göstermiş.
"Seminer konuşması" diye Nazlı Ilıcak'ın cımbızla-kes-kopyala-yapıştır çarpıtmalarını mı okudular acaba!
Ne sevinmiştir şimdi ama;
Kendisi zindanda fikirleri iktidarda!
***
Hepimize geçmiş olsun
Henüz bilanço belli değil; o yüzden "ucuz" mu atlattık an itibarıyla bilmiyorum. Dilerim öyledir.
Bu ülkede hemen herkesin tehdidiyle burun buruna yaşadığı bomba bu defa bizim mahallede patladı. Dünkü saldırının bulunduğu nokta gazetemize sadece -sanıyorum- birkaç yüz metre mesafede. Çoğumuz her gün önünden geçiyoruz.
Öncelikle düzeltmek isterim; "karakola saldırı" deniyor ama 75. Yıl Karakolu'nun bir yanı okul, karşı çaprazı okul, diğer yanında bir çocuk parkı, onun bitişiğinde de hastane var; "hepimize" saldırı!
Sonra da...
Helikopter sesi, ambulans sireni, kulak çınlaması, kalp çarpıntısı...
Yazacak başka da bir şey yok aslında; olağanüstü güvenlik önlemleriyle korunan bir ülkede yaşıyor olmanın -ironik biçimde- olağan sonucu...
Hepimize geçmiş olsun!
***
Olmazsa olmaz mıydı!
Millî Savunma Üniversitesi'nin, "millî orduya kumpas"ın medya ayaklarından Bugün'de yazan Erhan Afyoncu'ya emanet edilmesini eleştirmemi eleştirenler oldu.
Gerekçeleri;
-Afyoncu'nun Bugün'de sadece tarih yazıları yazmış olması...
Ha bir de, en önemlisi;
"Bizim gibi milliyetçi, vatansever fikirleriyle tanınması."
Oktay Usta da sadece yemek tarifi veriyordu sonuçta, o sebepten dolayı ilk gerekçenin bir hükmü yok şu devirde...
İkincisine gelince;
Olabilir.
Ama kimsenin meselesi zaten Erhan Afyoncu'nun şahsı değil ki -en azından benim değil-; mesele iktidarın kendi oluşturduğu kriterleri kendi elleriyle hükümsüzleştirmesi.
Her şey bir tarafa... At izi ile it izi tartışması doruktayken, en iyimser haliyle "çifte standart" algısı yaratabilecek böyle bir tercihle kamu vicdanına şüphe düşürmeye gerek var mıydı? Şart mıydı? Olmazsa olmaz mıydı?