...Ve Erdoğan’ı Öcalan’a mecbur ettiler
...Bu iş Tayyip Bey’in “bana güvenin” yaklaşımıyla çözülmez. Özellikle, “Öcalan’ı asardım” deyip yüksek perdeden konuştuğu hafta perde arkasında Öcalan’la pazarlık yapan, “Öcalan’la görüşen şerefsizdir” dediği dönemde MİT’i gönderip masaya oturmuş bir başbakan kusura bakmasın hiç güven vermiyor.
Hükümet açıkça Öcalan’a ne vaat ediliyor bunu kamuoyuyla paylaşmak durumunda. Örneğin KCK sanıklarını bırakıp Oslo mutabakatında olduğu gibi, bölgeyi uzun vadede de olsa KCK’ya bırakma sözü verildi mi? Daha açık sorayım, ABD’ye “federasyona evet diyoruz” sözü verdiniz mi?
(...)
İmralı zabıtları sızdıktan sonra Erdoğan artık PKK’nın istediklerini vermezse PKK terörü başlatır. Terör başlayınca halk “siz Öcalan’a her türlü tavizi verdiniz, PKK’yı büyüttünüz ama terörü bitiremediniz, dolayısıyla sorumlusunuz” diye faturayı AKP’ye kesecektir.
Kendisini başkanlık hayaline kaptırmış Erdoğan için bu büyük risktir ve bu riski alamayacağına göre, en azından seçimlere kadar sürecek bir çatışmasızlık için, Öcalan ve PKK’nın en uç taleplerine bile EVET demek zorunda kalacaktır. Bu Erdoğan’ın Öcalan önünde diz çöktürülmesidir.
Muhtemelen metni sızdıranların da amacı buydu..
Emre Uslu/Taraf
+++
İz peşinde
...Meclis’teydim, grup toplantıları için. İktidarından muhalefetine ‘görüşme notları’herkesin gündeminde. Kim, neden sızdırdı? Sürece pek uzak olmayan biriyle karşılaştım, ‘Sızdıran bir değil, iki kişi.’dedi. İsim vermedi. Heyeti işaret etti. Olağan şüpheliler heyetin içinde... Gerisini tahmin etmek zor değil.
Mustafa Ünal/Zaman
+++
Milliyet’te yandaş krizi
...Mehmet Altan, hükümetin güdümündeki Star Gazetesi’nden geçen yılın başlarında atıldıktan sonra yaptığı açıklamalar ile herkesi şaşırtmıştı. Altan şunları söylemişti:
“Kırmızı çizgilerin başında eleştiri yapmamak geliyor. Ayrıca, yapılan olumlu icraatları alkışlamak da yetmiyor.”
(...)
Yıllardır AKP’ye destek veren, “İkinci Cumhuriyet” kavramını ortaya atan Mehmet Altan’ın düştüğü durum gerçekten acıklıydı.
Dün de Milliyet gazetesi karıştı .Başbakan Tayyip Erdoğan, aslında ruhunu kurtarmak için utangaç eleştiriler yönelten kıdemli yandaş, eski solcu liberal Hasan Cemal’in Milliyet’te yazmamasını istemiş. (...) Bu tablo aslında bütün liberallerin dramıdır. Kurulmasına katkıda bulundukları dinci-faşizan rejim (...) kendilerini kullandıktan sonra buruşuk bir peçete gibi bir kenara attı.
Keskin Kalem/Yurt
+++
Sahte demokratların zor günleri
Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum.
Son günlerde kendilerine “demokrat, liberal, değişimci” falan gibi sahte isimler takan bir güruhun ağzını bıçak açmıyor. Açacak hâlleri yok. Çünkü korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlar. Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık durumu.
Demokratlıkları, liberallikleri, değişimcilikleri fos çıktı.
Zaten öyleydiler. Ama ortamın uygunluğundan yararlanıp diledikleri gibi konuşabiliyorlardı; her gece ekranlardan Türkiye sevgisizi sözlerini söylüyorlardı.
Şimdi de devam ediyorlar bu melanetlerine ama, güya çok savundukları ilkeler konusunda batağa battılar.
Gıkları çıkmıyor. Yetmezcilerdi, kimbilir belki yetmiştir artık.
Can Ataklı/Vatan
+++
Sansüre gerek yok sözlerin var ya!
Erdoğan’ın grup toplantısındaki öfkesi yıkıcıydı. “İmralı tutanakları” haberini sesini yükselterek “böyle bir yayını yapmak kesinlikle basın özgürlüğü değil” diye sert eleştirdi. Ardından da “sansüre ilk önce biz karşı çıkarız” deme ihtiyacını duydu. İlginçti.
İhtimal ki Başbakan, “sansürcü” olarak algılanmak istemiyor. O zaman da şu soru meşrudur: “Bu kadar sert bir çıkıştan sonra formel bir sansüre gerek kalır mı?”
Çiğdem Toker/Akşam
+++
Kılıçdaroğlu’na “siyasi taktik” dersi
Sayın Kılıçdaroğlu’na Başbakan Erdoğan’ın genel siyasi taktiğinin ne olduğunu aktaralım. Bunu, daha 8 Eylül 2003’te, Radikal Gazetesi’nden Neşe Düzel’e konuşan Korkut Özal çok güzel açıklamıştı: Şu hikâye ile hem de: “Mühendislerin bir metrekareden büyük resim tahtaları vardır. Bir mühendis, ‘Ben bu resim tahtasını bir senede yiyeceğim!’diye arkadaşıyla iddiaya girmiş. Arkadaşı, ‘Yiyemezsin!’ demiş. Mühendis, tahtayı 360’a bölmüş. Her gün bir parçasını ufalayıp yutmuş. Bir yıl sonra da resim tahtasının tümünü yemiş.”
Korkut Bey; tahtayı böyle yiyen mühendis ile Sayın Erdoğan arasında bağlantı kurmuş ve şunları söylemişti: “Meseleyi bir anda halledemiyorsanız (...) üzerine kararlı bir şekilde adım adım gidersiniz... İşte bu tedriciyet prensibidir.”
Yani; alıştıra alıştıra eritme, yok etme politikası... Tıpkı kazana konulan o kurbağanın ağır ağır ısıtılan suda piştiğini anlamaması gibi.
Rıza Zelyut Güneş
+++
Vatan yazarından Anıtkabir’de ‘Ağlayan Kral’a uyarı mektubu:
Dikkat edin “ham” yapmasınlar
Ürdün Kralı Sayın II. Abdullah...
(...)
‘Ata’mızın değerini, varlıklarını ona borçlu olan ama ölümünden 60 yıl sonra diktatör, cani, katil, deccal, veled-i zina demeye başlayan bazı alçaklardan çok daha iyi bildiğinizi kanıtladınız...
Biz 90 yıldır demokrasiyle yönetilen bir ülkeyiz Sayın Kral... Bizde devleti yönetme görevi, sizdeki gibi babadan oğula geçmez. Bizde çoban da cumhurbaşkanı olur, demirci ustasının oğlu da.
Çünkü asalet sizde kanla ölçülürken, bizde canla ölçülür!
Bu ülke için “can” veren herkes, milletin efendisidir.
O koltuklar her zaman hak eden kişiler tarafından doldurulmaz elbette; aralarından devlet ve millet düşmanları bile çıkabilir... İşte onlar, Atatürk’ü hiç sevmezler!
Zaten bu mektubu da bu yüzden yazdım, sizi uyarma gereği duydum: Değil mi ki dün Atatürk için ağladınız; siz de bizim gibi boy hedefisiniz artık Sayın Kral...
Çünkü onların gözünde siz de “bir diktatöre tapındınız, karşısında sap gibi ayakta durdunuz, yetmedi bir de gözyaşı döktünüz...”
Bu yüzden kendinize dikkat edin!
Onlar ki yıllardır önünde el pençe divan durdukları Kaddafi’yi sattılar, “kardeşim” dedikleri Esad’ı “zalim” ilan ettiler; sizi bir çırpıda “Ham” yaparlar...
Kısacası; dün Anıtkabir’de ağlayan gözlerinize sağlık Sayın Kral...
Ama o gözleri çıkarmak isteyen birileri, artık bu ülkede de var...
Kendinize dikkat edin!
Mustafa Mutlu/Vatan