Medya Polemik (27 Aralık 2012)

Medya Polemik (27 Aralık 2012)

Medya Polemik

Sultanın Rektörleri...
En az oy alanları rektör yaptılar...
Birisi bir oy aldı...
Seçildi...
Böylece kendi tek oyuyla seçilen ilk ‘seçilmiş’ oldu...

***


AKP belediye başkanıydı...
Zümrüt Apartmanı’nın çöküp 92 kişiye mezar olmasından sonra yargılanıp tazminata mahkûm oldu; belediyenin binasına, kamyonuna haciz geldi...
Baktılar bu işi biliyor...
Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne rektör yaptılar...

***


Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü...
Mimari olarak; Müslümana kubbeden miğfer, camiden süngü yapan Başbakan’a fahri doktora unvanı verdi...
Bir de “T cetveli” hediye etti...
Üzerinde “Teşriflerinden dolayı şükranlarımızı sunarız” yazılı...
Böylece ölçüyü kaçırmakta kullanılan yeryüzünün ilk “T cetveli”nin yaratıcısı oldu...
Hacettepe Üniversitesi Rektörü... Üniversitenin girişinde yıllardır bir taş sembol var, üzerinde “Tek kitabı olan insandan korkarım”
yazılı...
Thomas Aquinas’ın sözü...
Başka kitap okumayan, bağnaz, tutucu insanlardan korkulması gerektiğini anlatan ünlü bir söz...
Rektörün canı sıkıldı her gördüğünde, Başbakan geldiğinde gözüne ilişirse hani...
Yıkıp kaldıramadı da...
O da yazının önüne lükstrüm ektirdi ki kapatsın...
Su gübre, su gübre...
Lükstrümler büyüdü tam yazıyı kapattı ki...
Gece birisi gelip makasla güzelce budadı...
Şimdi yine; su gübre, su gübre...

***


41 rektör buraya sığmaz, neler var...

***


Bu rektörler işte...
Coplanan, gazlanan, dayak atılan, evlerinden alınıp götürülen, yargılanan öğrencileri yerine, Başbakan’ı destekleyen bildiri yayımladılar... Eğitim yıkıldı, yargı bitti, demokrasi çöktü, Cumhuriyet gitti, seslerini çıkaramadılar...
2700 öğrencisi hapishanelerde, ağızlarını açmadılar...
3000 polisle, gazla, copla, dayakla, tekmeyle ODTÜ’ye girdiler, öğrenciler sabah karanlığında evlerinden toplatıldı, o zaman kızdılar işte...
Ama öğrencilere...
Sultanın rektörleri ne de olsa...
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

Ne demek
şimdi bu?

... “Lütfen artık şiddeti ve terörü, iktidar oyununda, üniversite öğrencilerinin idealist duruşuna kimse yıkmaya kalkmasın. Darbecilerin tetikçilerine, siyasi hesap adına kimse öğrenci muamelesi yapmasın. Oyun, sadece AK Parti’yi bitirme planının devam ettiğini anlatmıyor. AK Parti yönetiminin unutmaması gereken şudur: Yalnız kalırsanız, pusuda bekleyenlerin işini kolaylaştırırsınız...”
Hüseyin Gülerce/Zaman

‘Dinleme’ deyip geçmeyin...
‘Derin devlet’ ile ilintilendiriyor bu cüreti Başbakan Erdoğan; böylece ‘devlet içinde devlet’ yapısının hiç değilse Başbakan Erdoğan’ın gözünde, henüz tasfiye olmadığını, hem operasyon kabiliyetinin hem de cüretinin devam ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Acaba kast ettiği, şu sırada ‘derin devlet’ içinde yer aldıkları iddiasına muhatap ve yargılamaları sergiden yapılanma mıdır, yoksa başka bir örgütlenme mi söz konusu?
...Alınan onca tedbire rağmen Başbakan Erdoğan’ı dinlemeye kalkmışlar...
Hem de evindeki ofisinde...
Kim yapmış olabilir?
Partisinin, hükümetin en mahrem görüşmelerini o mekanda yaptığını varsayabiliriz Başbakan Erdoğan’ın; bu sebeble de ofisi iç ve dış pek çok kişi, örgüt ve devletin ilgisini mutlaka çekiordur. Fehmi Koru/Star

Tuhaf hem de çok tuhaf
Başbakan’ın çalışma odasına konan dinleme böcekleri meselesi giderek daha da esrarengiz bir hal alıyor. Düşünün ki ODTÜ hocalarının bir kâğıda yazıp yayınladıkları bildiriye bile günlerdir savaş açan, her gün o konuda bir şeyler söyleyen, hatta o hocalara üniversitedeki işlerini bırakmaları gerektiği talimatını vermek yetkisini bile kendisinde gören Başbakan, bu konuda uslu bir çocuk gibi davranıyor.
“Böcek konusunu isterseniz şu anda devam ettirmeyelim” diyor.
“Bir türlü bitirilemeyen derin devletten” şikâyet etme biçiminin de alıştığımız Erdoğan ile bir ilgisi yok. Bakkalın poşetine son kullanma tarihi geçmiş bir kavanoz reçel tıkıştırdığını fark ettiğinde bile daha sert tepki verirdi oysa.
Dün de yazdığım gibi “iyi saatte olsunlar”ı ürkütmek istemiyor olabilir elbette ama bu tutumu içime bir kurt düşmesine de neden olmuyor değil!
Kaldı ki cinlerle mücadele konusunda ben Başbakan’a da güvenirim.
Geçenlerde biliyorsunuz televizyonda “gündem değiştirme konusunda çok usta olduğu” hatırlatıldığında “Ben Başbakanım, işim budur” gibisinden bir şeyler söylemişti.
Ortada yeri göğü yıkabileceği, günlerce konuşabileceği, deyim yerindeyse son derece “ıslak” bir derin devlet konusu ve böcekle dinleme olayı var ama bu kez, “Boş verin, buna takılmayalım şimdi” deyip geçmeye çalışıyor.
Acaba hangi konuşmaların kaydedilmiş olabileceğini kestiremediği için mi olayın üzerine gitmek yerine, “devam ettirmeyelim bu konuyu” deme gereğini duyuyor?
Gazetelerdeki haberlere göre bu işin ortaya çıkması geçtiğimiz şubat ayı. Bazı gazete haberlerinde de 2011 yılının aralık ayı tarihi veriliyor.
Neresinden baksanız 10-12 aylık bir süre.
Ve MİT hala bu konuyu açıklığa kavuşturamamış. Gazetelerde hala güvenlik kameralarının incelendiğinden söz ediliyor.
Başbakan’ın odasından böcekler çıkıyor ve bu kurum elindeki bunca olanağa rağmen olayı aydınlatabilmiş değil!
Sahte isimlere telefon dinleme izni alıp gazetecileri izleyebiliyorlar, ama sıra Başbakan’ın odasına böcek koyanlara gelince “Kameraları inceliyoruz”!
Size de tuhaf gelmiyor mu?
Mehmet Y. YILMAZ/Hürriyet

“Mağdurum da mağdurum”
Başbakan’ın aczini ifade ederken kendisini yerleştirmek istediği pozisyonu MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural çok veciz ifade etmiş. Diyor ki:
“Başbakan Tayyip Erdoğan ‘Yahşi Cazibe’nin Simgesi’ gibi. ‘Mağdurum da mağdurum’ şeklinde tepki gösteriyor.”
Cüneyt Ülsever/Yurt

Etrafa iyice baktım ama
gözüm kimseyi ısıramadı

Medya lügatimiz dünden itibaren yeni bir kavrama daha kavuştu.
“Devşirme...”
Kavramın mucidi Radikal yazarı Akif Beki...
Dünkü yazısında, eskiden İslami çevrelerde olup da sonradan laik mahalleye geçen kişiler için “devşirme” kavramını kullanıyor. Anlattığına göre, Genelkurmay Başkanlığı’ndan Ergenekon mahkemesine gönderilen hard disklerde, buna benzer bir tarif varmış.
Beki, Genelkurmay’ın yaptığı tariften çıkarak, kendisi de birini tarif ediyor.
“Dönek” kelimesinin mucidi rahmetli Uğur Mumcu’ydu.
Kavramı geliştirenler ise Cüneyt Arcayürek, Emin Çölaşan ve Hasan Pulur oldu. Biri çıkıp bizim eski mahalleden birini tarif etse, anında çıkarırdım da, öteki mahallenin dönmüş şahsiyetlerini o kadar iyi bilmiyorum.
Bir Ahmet Arsan vardı, onun için “hergele” kavramı kullanılmıştı.
Arsan artık yazı yazmadığı için nerede olduğunu da bilemiyorum.
Bilebildiğim kadarıyla Ahmet Arsan hala eski mahallesinde
oturuyordu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç İslami mahalleden başka mahalleye taşınanlar için “haylaz” kelimesini kullanmıştı. Fazla tutmadı.
Bakalım Akif Beki’nin “devşirme” lafı tutacak mı?

***


Peki tarif ettiği kim?
“Etrafa bir bakının, gözünüz mutlaka birini ısıracaktır” diyor.
Uzun uzun baktım ama gözüm kimseyi ısıramadı...
Ertuğrul ÖZKÖK/Hürriyet

Generaller
sustu...

Bugünlerde sık sık Patriotlardan, Suriye ile savaştan, askeri konulardan söz ediliyor. Fakat dikkat ediyor musunuz? Ekranda askeri konular tartışılmadığı gibi her zaman alıştığımızın aksine emekli generaller de ortalıkta görünmüyor. Sebep? Bir televizyoncu dostumuz diyor ki:
- Geçen eylül ayında Afyon’daki patlamadan sonra Başbakan emekli generallere çok kızdı. Bazı emekli generaller yetiştikleri ocağa ihanet ediyor gibi suçlamalarda bulundu. Televizyon yönetimleri de durumdan vazife çıkardılar. Artık ekrana emekli general çıkarmıyorlar.
Bakar mısınız içinde yaşadığımız demokrasinin güzelliğine...
Melih Aşık/Milliyet

Vicdan
Mehmet Akif Ersoy Hastanesi, Org. Ergin Saygun’a, “Refakatçisiz kalamaz; bünye çok zayıf olduğu için hastane mikrobu da kapmaması lazım” diye rapor verdi. Yani, cezaevine dönemez, hastanede de kalamaz. Mahkeme yetkisini kullanıp Saygun’u tahliye edebilir. Ama yeniden Adli Tıp’a başvurulacağı bilgisini aldık. Kaç kere Adli Tıp’tan Saygun lehine rapor geldi. Yasa da müsait. Biraz da vicdan olsa, tahliye kararı kolayca çıkabilir.
Nazlı Ilıcak/Sabah

Güven!
İki gün önce yayınlanan Günün Sorusu’nda, Atatürk Yüksek Kurumu’na atanan ancak tepkiler üzerine istifa eden Prof. Dr. Mümtazer Türköne’den söz etmiştim... Söylediği “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım” sözleri bir vatandaş tarafından mahkemeye taşınmış, savcılık da Türköne’nin üç yıla kadar hapsini istemişti. Sorum aynen şöyleydi: “Bu davanın sonucunu tahmin edebilir misiniz?”
Bine yakın okurdan yanıt geldi. Özetle diyorlar ki:
“Hapis cezası isteyen savcı görevden alınacak, Türköne aklanacak, suç duyurusunda bulunan vatandaş suçlu bulunup cezalandırılacak!”
Halkın yargıya duyduğu güveni (!) bazı hukuk adamları da görsün diye paylaşmak istedim!
Mustafa Mutlu/Vatan