MEDYA POLEMİK (24 Şubat 2016)

MEDYA POLEMİK (24 Şubat 2016)

Aklınız neredeydi?

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ankara'daki son terörist saldırının ardından Emniyet yetkililerinden brifing aldı ve Ankara için yeni "Başkent Güvenlik Eylem Planı" hazırlanması kararı verdi. Buna göre başkente polis ve yeni teknolojik teçhizat desteği yapılacak. Kente giriş ve çıkışlar polis ve jandarma ile daha sıkı kontrol edilecek. Kritik binalara yapılacak olası saldırılar için hazırlıklar yapılacak. "Görünür polis" uygulaması hayata geçirilecek, 2 bin yeni polis de özel eğitimle göreve başlatılacak.

Medeniyet tarihi aslına bakarsanız bir ölçüde de böyle yazıldı. İnsanlar, başlarına gelen felaketlerden dersler çıkardılar, aynı faciaların yaşanmaması için önlemler geliştirdiler, uyguladılar. Onun için Ankara'daki saldırıdan sonra yeni güvenlik önlemlerinin düşünülüp uygulanması doğru bir iş. Ancak yine de sormadan geçmek istemiyorum: Bu, Ankara'daki ilk saldırı mıydı?

Geçtiğimiz yılın ekim ayında, yine Ankara'da teröristler benzeri bir intihar saldırısı gerçekleştirip 102 vatandaşımızın ölümüne neden oldular. O vakit böyle saldırıların tekrarlanabileceği düşünülmemiş miydi ki böyle kapsamlı bir güvenlik planı uygulamaya sokulmadı? Böyle bir plan uygulanmış olsaydı, son saldırı gerçekleşebilir miydi?

Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

*

"Başkomutanlık Meydan Muharebesi" Yunan ordusuna karşı verilmişti!

"Başkanlık Meydan Muharebesi" Artvinlilere karşı veriliyor!

Akif Kökçe / Milliyet (Açık Pencere)

*

"Savaşın kıyısında" olmak AKP'nin işine geliyor

Bakın neden!

Savaşlar hükümetlere avantaj sağlar. Savaş durumu demokrasinin ve özgürlüklerin kısıtlanması için bahane oluşturduğu gibi savaş dönemlerinde iktidarlara muhalefet etmek de pek ahlaki sayılmaz. Böyle dönemlerde milli bir tavırla iktidarlara destek olmak öncelik oluşturur...

Bu uygulamaya örnek mi? İşte Türkiye... Güneydoğu'da PKK'ya karşı savaş... Suriye cephesinde ve Rusya ile itişme... Karadan girdik gireceğiz muhabbeti... Ülkeyi savaşın kıyısında tutmak iktidarın işine geliyor. Halkın dikkati cephelere çekiliyor, diğer sorunlar arka planda kalıyor.

Ama bakalım ne zamana kadar?

Melih Aşık / Milliyet

*

Cerrattepe katliamının 5 yüzü

Artvin Cerattepe'de altın ve bakır çıkarmak için maden işletilmek istenmesi, çok yönlü bir katliam görüntüsü veriyor:

1) Yerel halkın tercihleri hiçe sayılmakta ve demokratik rejimin en basit kuralı olan seçmen iradesi zedelenmektedir.

Avrupa ve Amerika'da bırakın böyle bir yatırımı, bir bina inşaatı bile, imar planı değişikliği yerel halk tarafından tartışılıp kabul edilmedikçe yapılamamaktadır.

2) Halkı korumakla yükümlü olan devletin güvenlik güçleri, halka şiddet uygulamaktadır.

Halkın vergileriyle maaşlarını alan, halkın hizmetinde olan güvenlik güçleri, asli görevlerinin tam tersini yapmaktadır.

3) Doğa tahribatı, dünyanın, Türkiye'nin ve Karadeniz bölgesinin ekolojik dengelerini bozmaktadır...

4) Ekonomik kalkınma doğal kaynaklarla değil, bu kaynakların yüksek teknolojiyle işletilmesi yoluyla sağlanabilir....

5) İşin bir de "Devletleşmiş Şirket" yönü var ki tam fecaat.

(...) Sonuç olarak Artvin Cerattepe katliamı, insan-doğa ilişkisi, ekonomik kalkınma, çağdaş devlet anlayışı ve demokratik rejim açısından, Taksim Gezi katliamından bile daha büyük ve karmaşık bir sorun olarak görünüyor.

Emre Kongar / Cumhuriyet

*

"Mehmet"lerden çok hak eden mi var

...Cizre'de PKK ile mücadele eden bir askeri taburun "kumanya ile ilgili sorun" yaşadığı bildirilince Cumhurbaşkanı Erdoğan "Ne istiyorlarsa verin. Havyar bile istiyorlarsa gönderilmeli" demiş.

Çok doğrudur, bu ülke için canını feda eden askerlerimizden daha çok havyarı hak eden kimse olamaz ama sonuçta; sadece Cizre'de değil, kim bilir başka nerelerde, karların içinde operasyon yapan askerlerimiz kumanya sıkıntısı çekiyor ve sesleri bile çıkmıyor.

Avrupa'da birçok ülke "kaçak gelen göçmenleri Türkiye'ye gönderelim" görüşünde... İsveç, Danimarka gibi ülkeler, Almanya'nın Bavyera, Baden gibi eyaletleri, yanında yüklüce para getirebilen göçmenlerden "350-750 Euro" üzerindeki nakit para ve değerli eşyaları alarak bunları daha yoksul göçmenlerin harcamaları için kullanıyor.

Buna neden olarak da "kendi işsizleriyle aynı şartlarda olmaları gerektiğini" gösteriyor. Ankara'da 28 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı yapan teröristin "Mardin'e mülteci olarak geldiğini", bu riski de unutmamak lazım.

Önce "kendi geleceğimizi" düşünerek karar almak gerekiyor.

Güngör Mengi / Vatan

*

Lafta kalmasın

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu olmak üzere tüm yetkililer ABD ve öteki müttefiklerine şu soruyu soruyorlar:

"Terör örgütüyle mi yoksa bizimle mi yürüyeceksiniz?"

Bu soruyu, "Siz bizim mi müttefikimizsiniz yoksa terör örgütlerinin mi?" sorusu izliyor! Bizimkiler ne zaman bu tür sorular soracak olsa Amerika ve öteki müttefiklerimiz hemen açıklama yapıp Türkiye'nin "terör örgütü" olarak ilan ettiği oluşumlara kendilerinin "öyle bakmadığını" ifade ediyorlar!

Türkiye'nin terör örgütü olarak görüp karşı çıktığı örgütlere "IŞİD ile savaş halinde olduklarını" ileri sürerek sahip çıkmayı sürdürüyorlar!

Bu hâl Başbakan Davutoğlu'nu bir hayli sinirlendirmiş olacak ki Ankara'daki bombalama olayından sonra müttefikleri bir kez daha uyarıyor!

"Sizi bir kez daha uyarıyoruz.

Bizim kalbimizde bomba patlıyor ve siz hâlâ bu terör örgütüne destek veriyorsanız bundan sonra biz de tavrımızı ona göre belirleyeceğiz!"

Bu açıklamadan sonra biz de diyoruz ki:

"Bundan sonra iktidarın nasıl bir tavır belirleyeceğini dikkatle takip edeceğiz!"

Böylesine iddialı açıklamalardan sonra müttefiklerin terör örgütüne destek vermeleri halinde yeni bir tavır belirlenecek olursa iktidarı alkışlayacağız!

Ama yeni bir tavır belirlenmeyecek ve bunlar lafta kalacak olursa o zaman da bu iddialı açıklamalarını kendilerine hatırlatmak boynumuzun borcu olsun!..

Zeki Ceyhan / Milli Gazete