(...) AK Parti hükümetinin neden Batı’yla bozuştuğunu anlamak için artık bunları yazmak lazım. Evet, o toplantıda vardım, 40 senedir tanıdığım Abdurrahman Dilipak, bunları -ifadelerde bazı değişiklikler olsa da- anlattı. Mesele şu:
1998’lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladılar. Biri gidiyor, üçü geliyordu. Sordukları şuydu: “Türkiye’de dindar zemini kuvvetli bir iktidar mümkün mü?” Ben ana fikir olarak şunları söylüyordum: “Türkiye’de İslami-muhafazakâr aktörlerin belirleyici rol oynadığı bir döneme giriyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızı eski zihniyetle çözemeyiz; bölge gibi Türkiye de yeniden şekillenmek durumunda... Batı ile savaşmak zorunda değiliz ama Batı’nın süren tahakküm ve hegemonyası altında Ortadoğu böyle devam edemez. İsrail sınırlanmalı, rejimler demokratikleşmeli, kaynaklar adil dağıtılmalı, İslam’ın cevaz verebileceği siyasetlere engel olunmamalı.”
Ancak ne aktivisttim ne siyasi bir hevesim vardı. Dilipak ise çok hareketli, aktif bir arkadaşımız. Tanıyanlar bilir, her konuda projesi var. Yeni dönemde Türkiye için mümkün bir siyasi proje hazırladı, bundan hayli saygın kişilere bahsetti. Ve onun ifadesine göre Ankara’da birilerine çalıştığı dosyayı verince, Amerikalıların görüşme trafiği değişti, bir süre sonra Dilipak, projesinin “bazı değişiklikler” le AK Parti olarak ortaya çıktığını gördü. Bundan sonrası hepimizin malumu!
Amerikalılar, ikna edebilselerdi söz konusu projeyi Erbakan hocaya uygulatmayı düşünüyorlardı, ancak o reddetti. Erbakan hoca vefatından önceki son görüşmemizde AK Parti’nin nasıl kurulduğunu uzun uzun anlattı, elindeki bazı belgeleri bana gösterdi; Ertan Yülek Bey şahittir.
(...)
M. Ali Bulut’un yazdığına göre o dönemde bu proje rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na da teklif edilmiş. Yazıcıoğlu, Erdoğan’a: “Kardeşim zaman ve hadiseler bana öğretti ki, Amerika’nın desteğindeki bir siyasete hizmet edilmiyor. Eğer millete dayanarak siyaset yapacaksan geleyim. Aksi takdirde Amerika hep kendine hizmet ettirir.” Tayyip Bey ona, “Bir müddet Amerika’nın dediklerini yaparız, sonra millete hizmet ederiz. Mani olurlarsa dirsek vurur, gideriz.” deyince rahmetli, “Amerika dirsek vurulacak bir güç değil. Fil ile gireceğin yataktan ezilerek çıkarsın.” demiş, teklifi nazikçe reddetmiş. (Bkz. Haber7, 11 Ocak 2014)
Sistemin onayını al, imkânlarını kullan, sonra “Ben yokum” deyip diklen! Arkasından Saddam’ın Batı adına İran’la savaştıktan sonra Kuveyt’i işgal etmesini andırırcasına Suriye “Bizim iç meselemizdir, birkaç hafta sonra Beni Ümeyye Camii’nde namaz kılacağız” diye silahla rejim devirme ve müdahale arzularını açığa vur. Bu ilk günden yanlıştı. Bugün faturası hepimize kesiliyor!
Ali Bulaç Zaman
Emir Hazretleri zorda(!)
Katar’ın genç Emiri Temim Cuma günü Ankara’daydı.
Sonra Çukurova Grubu’nun sahibi olduğu ancak TMSF’nin iki yıl önce el koyduğu Digi-Türk’ün Emir Hazretlerine satılacağı söylendi. (...) Arap medyasına bakılırsa Katarlıların Türkiye’de milyarlarca dolarlık yatırım ve işleri var. Bazıları kara bazıları ise ak.
(...)
Ülke dünyanın en zengin doğal gaz kaynaklarına sahip ve Emir Hazretlerinin yıllık geliri yaklaşık 160 milyar dolar. Ülkenin en büyük silahı bir milyar dolar bütçesi ile El-Cezire televizyonu. ’Arap Baharı’sürecinde kanal tam olarak bir CIA-Mossad operasyon merkezi gibi çalıştı, çalışıyor.
Bu süreç içinde Katar; Tunus, Libya, Mısır, Yemen, Irak, Lübnan, Somali ve en çok Suriye’deki kanlı oyunların baş oyuncusu idi.
Türkiye ve Suudi Arabistan ile birlikte.
Emperyalist ülkeleri hatırlatmaya gerek yok.
(...) Mursi devrilince Suudiler darbeci Sisi’den yana oldu.
Ama (...) genç Emir ve öncesinde babası ’Arap Baharı’ sürecinde ’demokrasi ve özgürlük’ kahramanlığına soyunmuşlardı. Üstelik 11 bin kilometre karelik ülkelerinde anayasa, parlamento, seçim, özgür basın, sivil toplum örgütleri, kadın-erkek eşitliği ve benzeri tüm kurum ve kavramlar adına hiç bir şey yok iken.
Tabii ki Amerikan askeri üssünü unutmazsak. ABD başta Irak olmak üzere tüm bölge savaşlarını bu üslerden yönetti, yönetiyor.
Bu da yetmiyor. Çünkü Emir Hazretleri Amerikalı dostlarından aldığı telkin, onay ve talimatlar ile Kâide, Taliban, IŞİD, Nusra, El-Şabab, Boko-Haram, Müslüman Kardeşler ve benzeri tüm İslamcı örgütler ile harika ilişkiler kurmuş ve öyle devam ediyor.
Emir Hazretlerinin asla vaz geçmeyeceği dostları da var : İsrailli yöneticiler ve ABD’deki Yahudi lobileri. Emir Hazretleri Katar’ı 6 milyon nüfusu ile dünyaya kafa tutan İsrail gibi bir ülke yapabileceğini hesaplıyor. (...) Yanına Türkiye’yi alırsa ’rakip’ Suudi Arabistan’ı bile yenebileceğini hesaplıyor.
(...) Vahabiliği Katarlı genç Emir’in mi yoksa doksanına merdiven dayamış Suudi Kral Abdullah’ın mı temsil ettiği artık hiç önemli değil. Çünkü Vahabilik İslam dinine verebileceği maksimum zararı verdi, veriyor.
En somut olarak: İslamın siyasallaştırılması ve CIA’nın emrine verilmesi.
(...) Böylesi karmaşık bir yapı içinde kendince önemli roller üstlenmeye çalışan ’genç ve yakışıklı’bir Emir’in Papa ve Putin’den sonra Ak Saray’da misafir edilmesi çok ilginç.
Çünkü Emir Hazretleri sıkıntıda.
Çünkü Körfez ülkeleri liderleri iki hafta önce ona ’Ya Erdoğan ve Müslüman Kardeşler’den uzaklaşır ve Sisi ile dost olursun ya da bizi düşman bellersin’dedi.
Karanlıkların Prensi Emir Hazretleri için çok zor ve acilen çare bulunması gereken bir durum.
Öyle olmasaydı havaalanında MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından karşılanmaz ve aynı araç ile otele gidilmezdi.
Hüsnü Mahalli Yurt
Korkutan her rejim korkar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Konya’da katıldıkları “hızlı tren” töreninde (...) “güvenlik amacıyla” Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık korumalarının bir bölümü de izleyicilerin arasında dolaşıyorlarmış.
(...) töreni izleyen vatandaşlardan biri yanındaki kişiye torununun okulda yaşadığı bir “hırsızlık” olayından söz ediyormuş.
Bizim zehir hafiyeler “hırsızlık” kelimesini duyunca alarma geçmişler (...) vatandaşı apar topar karakola çektirmişler.
(...) cumhuriyet savcısı belli ki makul bir adammış, “İfadesini alın, bırakın” talimatını vermiş.
(...) koruma ekibi akşam üzeri bunu duyunca sinirlenmiş ve vatandaşı gece yarısı evinden aldırıp, yine karakola götürmüş. Örgüt üyesi olup olmadığı araştırılmış, bir de bakılmış ki vatandaş AKP üyesi!
(...) Otoriter korku rejimlerinin önemli özelliklerinden biri de budur işte.
(...) Korkutarak sindirmeye çalışırlar, giderek kendileri de korkmaya başlarlar. Her hareketten nem kaparlar, kuşku içinde kıvranırlar!
Toplumu korkuttukça kendi korkuları da büyür, saraylarına kapanır, etrafına güvenlik ordusu dizerler ama bu kapalı kapıların ardında korkuyla titremelerini önlemeye yetmez.
Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet
Yıkım ikilisi
(...) AKP, 2023’te Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti tümüyle tasfiye etmek ve kendi “cumhuriyetini” kurmak için her yöntemi kullanarak ilerlemektedir.
Gülen, vitrini dışında hiçbir yanı şeffaf olmayan bir imparatorluk kurmuş, içerideki ve dışarıdaki müttefikleriyle birlikte devletin her şeyini belirleyecek bir güç merkezi olmayı hedef bellemiştir.
Bu iki hedefi onaylamayan kesimlerin, “acaba hangisi haklı” diye bakacağı bir durum olabilir mi?..
Mustafa Balbay Cumhuriyet