Hasdal’da tutuklu komutanın, 3 yaşını bitiren kızının doğumgününü kutlamak için Yılmaz Özdil’e yolladığı mektup yürek burktu... İşte “gözyaşartıcı bomba” etkisine sahip o satırlar:
İdil’im... Mutlu yıllar...
“Sevgili kızım, İdil’im...
Bu doğum gününde de yanında değilim. Esaretim başladığında yürümeye yeni başlamıştın, 15 aylıktın. Bugün 22 Şubat, üç yaşını bitiriyorsun. 21 aydır babalık yapamadığım için, senden özür diliyorum.
***
Maalesef çok erken tanıştın, hiç tanışmaman gereken hapishane yollarıyla... Gece yarıları annenin kucağında otogara taşındın, otobüs koltuklarında uyuklayarak bilmediğin mesafeleri teptin, sabahın köründe Hasdal kapılarına geldin, hepi topu bir saat kokunu içime çekebileyim diye, saatlerce bekleştin. Ne de çabuk tükeniyor o sayılı 60 dakika... Sana bunları yaşattığım için özür diliyorum.
***
Uzuuun ayrılık günleri ve alt tarafı bir saatlik görüşmeler nedeniyle, her seferinde adeta yeni baştan tanıştığımız için... “Sen de bizimle gelsene” dediğinde, gülümseyerek “yakında” dediğim için... Ve, artık sanırım sen bile bildiğin, çoktandır “sen de gelsene” demediğin için... Senden özür diliyorum.
***
Ne diyebilirim ki sana bebeğim... Balyoz diye bir dava var, 3 Kasım 2002 seçimi bile yapılmadan önce, ben daha üsteğmenken, dijital belge hazırladığımı iddia ediyorlar; ortada henüz seçim yokken, ortada henüz kazanan yokken, ortada henüz hükümet yokken, henüz kurulmamış hükümeti yıkmaya teşebbüs ettiğimi öne sürüyorlar mı diyeyim? Üstelik, o dijital belgenin sahte olduğunu bilimsel olarak ispatladığım halde, imzam olmadığı halde, bilgisayarımda olmadığı halde, aleyhimde tanık olmadığı halde, görüntü-iletişim kaydı olmadığı halde, 16 sene hapis verdiler mi diyeyim? Uğruna canımızı vermeye hazır olduğumuz vatanımızda esir olduk mu diyeyim? Bunları bu yaşta anlayabilmen elbette mümkün değil... Yaşı anlamaya müsait olduğu halde, anlamazlıktan gelenler adına, senden özür diliyorum.
***
Büyüyeceksin, dünyayı tanıyacaksın; kendi ordusuna yapılan bunca saldırıyı, böylesine kayıtsızca seyreden başka bir memleket göremeyeceksin kızım... Ailelerimizden sanki vebalıymış gibi uzak durdukları, bulaşıcı olmasından korktukları, neme lazım filan diyerek arayıp sormadıkları, bizimle beraber eşlerimizi, çocuklarımızı da yaftaladıkları, yalnızlığa mahkûm ettikleri için... Senden özür diliyorum.
(...)
Canımın içi...
Doğum günün kutlu olsun.
Telafi edemeyeceğimiz, asla geri gelmeyecek bu kıymetli günlerde seni omuzlarımda gezdiremediğim, sarılamadığım, öpemediğim, masal okuyarak uyutamadığım, uyumanı seyredemediğim, saçını okşayamadığım, büyümene şahit olamadığım, kavuşacağım günü çaresizliğin sabrıyla beklediğim... 630 gündür olduğu gibi, bugün de babalık yapamadığım, yapamıyor olduğum için özür diliyorum.
Seni canından çok seven baban
Ayhan”
+++
Kim vampir?
Başbakan Erdoğan; Sinop’ta BDP’lilere yönelik saldırılardan sonra CHP ve MHP’ye ağır sözler söyledi. MHP’yi eleştirirken (...) bir yerde şöyle vurdu: ’Allah aşkına bu nasıl bir kan davasıdır, bu nasıl bir kan sevdasıdır, bu nasıl bir vampirlik, nasıl bir vicdansızlıktır? Bizim terör karşısında taviz verdiğimizi söyleyenlere sesleniyorum: Hangi tavizi verdiğimizi, hangi geri adımı attığımızı açıklamayan müfteridir, namerttir.’
Başbakan Erdoğan, PKK ile pazarlık yaptığını söylediği için MHP’ye böyle yağdırıp duruyor. Ama PKK’nın 34 yıldır akıttığı kanı görmezden geliyor.
Demek ki karakolları basan MHP imiş...
Şehirleri yangın yerine çevirten, otobüste insanları yakan MHP imiş...
Polisleri katleden MHP imiş.
Güneydoğu’da köyleri basarak bebekleri bile öldüren MHP imiş.
PKK ise mağdur edilmiş garibanların derneği... Bunlar sadece barış ve demokrasi istiyor.
Yani PKK barış meleği... MHP ise vampir...
Rıza Zelyut/Güneş
+++
Duy da inanma!
Şahsen ben milliyetçiyim; milletimin bütün etnik aidiyetleriyle birliğini, refahını, huzurunu ve kalkınmasını istiyorum. Beş bin yıllık tarihimizden getirdiğimiz hasletlerin, geleneklerin ve değerlerin, inancımızın imbiğinden geçerek kazandığımız güzelliklerin, bütün dünyaya tanıtılmasını, insanlık ailesine sunulmasını istiyorum...
Hüseyin Gülerce/Zaman
+++
Usta yazardan Erdoğan’a:
Yel kayadan ne alır...
“Türk milliyetçileri emperyalist değildir, ırkçı değildir, kafatasçı değildir, hele hele ümmetçi
hiç değildir.”
...Hastalık ve uykusuzlukla boğuşurken Sayın Başbakan’ın “Biz milliyetçiliği ayaklar altına alıp çiğnedik” lafıyla irkildik. Hayır Sayın Başbakan, milliyetçilik ayaklar altında çiğnenecek pespaye bir kavram değildir.
Eğer maksadınız ırkçılık, kafatasçılık, faşistlik ise başka...
Yoksa bizler Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini ayaklar altında çiğnetmeyiz.
Biz ve bizler Atatürk’ün çizdiği çizgideyiz.
Ne başka bir millete üstünlük taslar, ne de başka milletlerin üstünlüğünü kabul ederiz.
Her milletin olduğu gibi Atatürk milliyetçilerinin de değerleri vardır, onları korur, ne kimsenin bir karış toprağında gözü vardır, ne de bir karış toprağını kaptırır.
Yani, Türk milliyetçileri emperyalist değildir, ırkçı değildir, kafatasçı değildir, hele hele ümmetçi hiç değildir.
Onun için Sayın Başbakan’ın benzetmesine “Yel kayadan ne alır”, der geçeriz.
Hasan Pulur/Milliyet
+++
Yalan füzeleri
ABD’nin ünlü ve güvenilir savunma haberleri dergisi Defense News’deki yazının başlığı şöyle:
“Patriotların Türkiye’deki ana görevi: NATO radarını korumak”
Derginin konuştuğu kaynaklar... Suriye’ye karşı Türk halkını korumak için yerleştirildiği söylenen Patriot bataryalarının ana amacının Kürecik radarını İran füzelerinden korumak olduğunu ifade ediyor...
(...)
Patriot’lar Kürecik’i koruyacaksa neden K. Maraş, Adana ve Gaziantep’e yerleştirildi?
Bir uzmanın yanıtı:
- Patriotlar mobil sistemlerdir. K. Maraş’daki bir bataryayı yerinden söküp Kürecik yakınına yerleştirmek birkaç saatlik iştir...
Melih Aşık/Milliyet