Bu cezaya vicdanda bir yer bulun
...4 ayrı suçlama nedeniyle toplam 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldım. Bunları sırasıyla irdelersek...
Birinci suçlama: Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek. (...) Mahkemeye göre benim 2005 sonrası gazeteciliğimde, kamuoyunda kullanılan tanımla “darbe faaliyetim” yok. Benim 2005 öncesi gazeteciliğimde de o dönemin Ankara gerçeklerini araştırmak, öğrenmeye çalışmak, bilgilerimi ve yorumlarımı okurla paylaşmaktan başka bir çabam olmadı. Ben bu çaba ve sorumluluğu hapishane koşullarında bile yerine getirmeye çalıştım.
5 yıllık yargılama boyunca bana, “şunlarla görüşmüşsün” , “şu notları tutmuşsun”, “şöyle haberler yapmışsın” çerçevesi dışında soru sorulmadı.
İkinci suçlama: Gizli belge bulundurmak. (...) Benim 8 adet belgelere dayalı kitabım var. Bunların hiçbiri hakkında dava açılmadı, soruşturma söz konusu olmadı. Üstelik özellikle uluslararası ilişkilere dayalı kitaplarımda bir yurtsever olarak Türkiye’nin çıkarlarını hep önde tuttum. Bunu önsözlerde de dile getirdim. Suç buradaysa kitaplarım raflarda.
Üçüncü suçlama: Kişisel verileri elde etmek. (...) 33 yıllık gazeteci, 20 yıllık köşe yazarıyım, bugüne dek hiçbir insan hakkında “kişisel verilere dayalı” haber-yorum yapmadım. Hakkımda böyle bir nedenle dava da açılmadı.
Dördüncü suçlama: Yasak-gizli bilgi temin etmek. (...) Bu bilgilerin ne olduğunu ben de bilmiyorum! Zira 5 yıllık yargılama boyunca yukarıdaki 9 ve 7 yıl ceza verilen belge ve kişisel veriler de bana gösterilmedi. Gizli bilgi-belgeler, aynı zamanda sanıktan da gizli oldu.
***
İşte “suçlarımın” ve verilen cezaların özeti bu.
Gazete ortamındaki bilgisayarlardan çıkan dijital verilerin hukuki olup olmamasını bir tarafa bırakıyorum... Son 3 suçlama katıksız gazetecilik içeriyor. İlk suçlama da mesleki faaliyetlerimin art niyetli değerlendirilmesinden başka bir şey değil.
Bu 3 suçlamanın özeti bilgi-belge bulundurmak. Bunlardan 18 yıl 8 ay verildi, darbe girişimi iddiasından 16 yıl. Bu suçlamanın delili de sakatlanmış “notlar”dan ibaret.
Tümünü toplarsak bilgi-belge-not bulundurmaktan 34 yıl 8 ay!
Bir başka anlatımla; haber yapmaktan, not tutmaktan 16 yıl, haberleri belgelere dayandırmaktan 9 yıl, belgelerde kişi adları geçmesinden 7 yıl, bilgi bulunmasından 2 yıl 8 ay...
Matruşka gibi...
Başta meslektaşlarım olmak üzere tüm Türkiye’ye sesleniyorum:
Bu cezaya vicdanınızda bir yer bulun!
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
+++
Taha Akyol’dan hükümete PKK uyarısı
Saf olmayın
...hükümet “demokratik paket” hazırlarken, PKK “Merkezi Komutanlık” kuruyor, “profesyonel gerilla” hazırlığı yapıyor!
Belli ki PKK, çözüm süreci üzerindeki silahlı tehdit kapasitesini artırmak istiyor!
Şimdiden yapıyorlar bu tehdidi; Karayılan, “Hükümet iradesini ortaya koymalıdır, olmazsa Kürtler de farklı seçenekler üzerinde yoğunlaşmak zorundadır” diyor.
İspanya’da ETA, İngiltere’de IRA ile “çözüm süreci” böyle tek taraflı mı yürümüştü?
HÜKÜMET CİDDİYE ALMALI
Elbette MİT’in de, hükümetin de, süreci destekleyen hepimizin de amacı, sonunda PKK’nın silah bırakacağı bir yola girilmesiydi. Silahlı unsurların Kuzey Irak’a çekilmesi, bu yolun duraklarından biri olmalıydı. Halbuki aksine, PKK, silahlı tehdidini artıracak bir yapılanmaya yönelmiş bulunuyor.
Bugün elbette Türk ve Kürt anaların ağlamaması çok güzel bir durum... Fakat Kandil’in böyle bir insani hassasiyeti yok. Bırakın demokrasiye geçişe hazırlanmayı, daha şiddetli bir gerilla yapılanmasına hazırlanıyor. PKK, şiddet dilini bile bırakmadı.
PKK tarafından gelen bu tür şiddet işaretlerini “Aman canım, olsun, onlar da tabanlarına retorik yapıyorlar” saflığıyla geçiştirmek mümkün değildir.
(...)
Hükümet PKK’nın şiddet potansiyelini artırmaya yönelmesini ciddiye almalı, bunu mesele yapmalıdır.
Taha Akyol/Hürriyet
+++
Odatv arşive girdi
“Deprem bile Gölcük’ü vurdu!”
17 Ağustos 1999 yılında Marmara bölgesinde 7,5 şiddetinde büyük bir deprem gerçekleşmiş, Gölcük merkezli 45 saniye süren deprem büyük kayıplara yol açmıştı.
O depremin ardından 14 yıl geçti, depremin acıları unutulmadı.
Bir de Nazlı Ilıcak’ın tutuklamalar ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda oramiral düzeyinde komutan kalmamasının konuşulduğu Medya Mahallesi programında söylediği “Deprem bile Gölcük’ü vurdu” sözleri.
DEPREM BİLE GÖLCÜK’Ü VURDU
Deniz Kuvvetleri’ndeki tutuklamaların konuşulduğu günlerde Ayşenur Arslan, Suçun şahsiliği “ ilkesini hatırlatmış, “TSK geçmişte darbe yaptı diye bugün bütün komutanları tutuklama hakkı mı doğuyor? Ortada bir suçlu varsa delilini gösterir yargılarsınız. Ama ordu geçmişte darbe yaptı diye bir gerekçe olamaz” demişti.
Nazlı Ilıcak ise bu sözler üzerine “Bunu söyledi diye adam hapislerde süründü ama deprem bile Gölcük’ü çarptı” yanıtını vermiş, Ayşenur Arslan’ın tepki göstermesine rağmen Ilıcak sözlerini “Deniz Kuvvetleri kendi etti kendi buldu” diyerek sürdürmüştü.
Odatv.com
+++
Fitne!
Son bir haftadır Türkiye’de, başka bir önemli konu yokmuş sayılıp, “Süslümanların medyası ile Gönülmanların medyası arasında fitne kapışması” patladı. Fitne nereye girer? Birlikte aynı davayı güdenler arasına girer. Süslüman Tayyipçiler ile Gönülman Fetullahçılar; birlik oldular devleti ve ülke yönetimini, eski seçkinlerin, eski zenginlerin, eski yüksek bürokratların, eski partilerin, eski kadroların elinden aldılar. 11 yılın sonunda; “Sen çok yedin... bana az yedirdin... sen polise çok kadro soktun... bana az pay verdin... Sen hakimleri ele geçirdin, orduya da sen el koydun...” kavgasına geldiler. Fitne buradan girdi. Şimdilik “fitne süreci” donduruldu. Sakal sakala verirler, tekbir getirirler. Ağız ağza verirler “devletten süslümana ve gönülmana kaynak transferi yapıp” bölüşürler. Halk uyanana kadar.
Necati Doğru/Sözcü