Toplumu hizaya getirme yasası
Herkes kabul ediyor; yüzünde maske olan protestocu değildir..
Maskeyle sokağa çıkan, hak arama derdinde değildir..
Sağa sola molotof kokteyli atmak, yangın çıkarmaya çalışmak, mayın döşemek kadar aşağılık yöntemdir..
Ama bir dakika..
Bunlar oluyor diye polis devleti yasaları çıkarmak da neyin nesi oluyor?
(...)
BİR: Polise, savcı- hâkim izni olmadan gözaltı yetkisi verilmek isteniyor.. Bu şu demek: Polis istediğin kişiyi 24 saat hapse atabilecek..
Önleyici tedbirmiş!..
İstediğin gibi kullan.. Tepe tepe kullan..
***
İKİ:Tutuklu yargılama esası getirilmeye çalışılıyor.. Kafadan mahkûmiyet demek..
Yargılamadan ceza kesmek demek..
Türkiye yıllardır kolay tutukluluk, ucuz tutukluluk, sebepsiz tutukluktan çekmedi mi?
Birçok davada tutuklamaların, sahte belgelerle yapıldığı ortaya çıkmadı mı?
Bu iktidar; kumpas kurulmuş, tezgah yapılmış demedi mi?
Şimdi aynı iktidar tutuklu yargılamayı yasallaştırmak istiyor..
***
Devletin içinde başına buyruk paralel yapının olduğunu iddia eden kendileri..
Yapının gövdesi polisin içindeymiş!..
Bu sebeple binlerce polis açığa alındı, görev yeri değiştirildi, sürgün edildi.. Cumhurbaşkanı paralel yapıyla mücadelenin bitmediğini söylüyor..
Sonra da kalkıp paralel yapının güçlü olduğu polise keyfi gözaltı yetkisi vermek istiyorlar..
Çelişkinin daniskası..
Kafa karışıklığının alası..
***
Paralel yapıyı falan boş verdim.. Polis pirüpak olsa bile keyfi gözaltı yetkisi verilir mi?
Verilirse, polis devleti olur..
Yasa çıkarsa, polis gözdağı vermek istediği kişileri istediği zaman içeri tıkabilir.. Psikolojik işkence yapabilir..
Veya..
Siyasetçi kendine muhalif gördüğü, hoşlanmadığı kişileri içeri attırıp, hizaya çektirebilir..
Yok artık daha neler demeyin.. Yasa buna imkân veriyor..
***
Dilerim Meclis’e aklıselim hâkim olur.. İktidarın tasarısı yasallaşmaz.. Türkiye korkunun kol gezdiği ülke olmaz..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Yersiz adam
(...) Son dönem işine son verilenlerin Atatürkçülükten kovulduğunu sanan Twitter’dan biri (Yılmaz Özdil etkisi diyelim buna), Ruşen Çakır için “Bir Atatürkçü daha kovuldu” yazıvermiş.
(Medyada Atatürkçü kalmadı ki patronuna kovma zevki versin, bu da ayrı konu.)
İşte o içine düşmeyip yüzeyden geçen zamane okuruna Ruşen Bey yanıtı yapıştırmış: “Vallahi billahi Atatürkçü değilim.”
(...) “İyi ki de değilsin” dedim.
Atatürkçü değilsin. Ama. Başka bir şeyci de değilsin. Herhangi bir yere, bir fikre bağlı da değilsin. Modern sosyolojide “turist”, “gezgin” olarak tanımlanan “yersiz” lerden birisin.
Rüzgârın götürdüğü yere gidenlerden.
İnsan bir şeyci olmayabilir. Ama o zaman da gidip magazin yazması gerekmez mi, illa gazetede yazacaksa?
Ruşen Çakır da yıllar yılı bunu yapıyor, kimse duruma uyanmıyor. Politik durumların magazinini yazıyor.
Gülen cemaati en güçlüyken. Cemaatin içinde olup bitenleri yazmaz mıydı, dedikodu kıvamında?
Orada da durmaz, cemaati anlama kılavuzu tadında, çevirmenlik de yapmaz mıydı, sözcülük niyetine?
Cemaat güçlüyken cemaat uzmanı olacaksın. Cemaat-hükümet tartışmasında orta yoldan gideceksin. İbre Hükümete dönünce. “Cemaat, Nedim ve Ahmet’ten önce beni de tutuklamak istemişti” diyeceksin.
Ağzım açık kalmıştı, bu minvalde prim toplarken.
Özetle; Ruşen Çakır, gündemin magazinini yazan biridir. Habertürk’e uygundur. Karakter olarak medyanın son dönemine de uygundur.
Nuran Yıldız / Gazeteciler.com
Sen o aklı kendine sakla
(...) Erdoğan şöyle diyordu: “Tezkereye karşı çıkanlar şimdi Türkiye’nin Kobani’ye asker göndermesini konuşuyorlar. Anamuhalefet partisinin başındaki zat çıkmış akıl veriyor. Böyle konuşmak istemezdim bu makamda ama sen o aklı kendine sakla.”
Belli ki bulunduğu makamın, bu türden konuşmalar yapmak için hiç de uygun bir yer olmadığının kendisi de farkında ve “Bu makamda böyle konuşmak istemezdim” diyor ama dilini de tutamıyor!
Türkiye, çok kritik günlerden geçiyor ve hükümet bu krizi yönetmeyi başaramadığı takdirde Cumhurbaşkanı’nın siyasi partiler arasındaki hakemliğine ihtiyaç duyulacak.
Ve o vakit “Sen o aklı kendine sakla” dediği siyasi parti liderlerini toplayıp, bir uzlaşma zemini yaratmasını bekleyeceğiz!..
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
Tayyip efsanesi bitti
İçeride PKK bataklığı, dışarıda IŞİD bataklığı, derinden derine gelmekte olan ekonomik kriz bataklığı.
Üçlü kıskaca girdik.
Türkiye zavallı ülke değil.
Üçlü kıskaçtan da çıkar.
Bu iktidar inanılır olma mukayeseli üstünlüğünü yitirdi. Muhalefet halka güven verse 2015 seçimleri sonrası bir gün kalamazlar. Tayyip Erdoğan’ın “gövdemi koyarım, bedenimi altına yatırırım” diye panik dozu yüksek savunmayla kurtarmaya çalıştığı durumu halk gördü. Kobani’de Kürt’ün evini IŞİD’li Arap yakıyor. İstanbul’da kurtarılmış mahallede PKK’lı Kürt komşusu Türk’ün evini ateşe veriyor. Bu tablo; “Tayyip Erdoğan’ın barış süreci adını verdiği temelsiz siyasi kurnazlığının acı meyvesi olarak” ortaya çıktı.
Halk aptal değil.
Tayyip efsanesi bitti.
(...)
Türkiye, Tayyip’e mahkum değil.
Türkiye zavallı ülke değil.
Üçlü kıskaçtan çıkacaktır.
Necati Doğru / Sözcü
Çifte standartlı vicdan
(...) Bugün Kobani’de katliam olursa Türkiye insan suçu işleyecek diyenlerin vicdanı, bir adım öncesinde kendilerine şunu söyletemiyordu: Ezidilere ve Türkmenlere yapılan katliamı seyreden Türkiye insanlık suçu işlemektedir! Vicdanlar yarım ve salt Kürtlere odaklı çalışıyorsa, bunu dile getiremez...
Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Kayıp ülke
(...) İnsanların kendi mahallelerinde disiplinli ve sistematik nöbet tutmaya başladığı görüntüleri bu ülke hiç yaşamamıştı.
Bu görüntüler, devletin halk nezdinde de bittiğini ve inandırıcılığını kaybettiğini gösteriyor.
Devlete ve hukuka güvenen hiçbir kişi kendi güvenliğini kendi sağlama ve savunmasını yapmak için silahlanma derdine düşmez.
Demek ki ülke olarak kaybettiğimiz çok şey var.
Gültekin Avcı / Bugün