Parçalanma haramdır; bölünme günahtır...
Siz bu yazıyı okumaya başladığınız zaman; dini inancını hiçbir reklama, çıkara, makama alet etmeyenler sünnettir diye sabah namazından önce evde banyo yaptılar. Sünnettir diye dişlerini fırçaladılar. Sünnettir diye güzel kokular sürüdüler. Sünnettir diye evde bulunan giysilerin en güzelini, en temizini giydiler. Ve bayram namazı kılmak üzere camilerine doluştular.
Namazlarını kıldılar.
Birbiriyle bayramlaştılar.
Evlerine döndüler.
En acı bayram başladı!
Gerçekten inananlar, bu bayrama çok ağır, yıpratıcı, suçluluk yükleyici bir baskı altında girdiler. Kitap, Hz. Peygamber, imamlar, hocalar, alimler, ulemalar, metinler hep şunu söyledi:
Müminler kardeştir.
Tek bir ümmettir.
İslam’da birlik farzdır.
Bölünme haramdır.
Parçalanma günahtır.
Müslüman, Müslümanı kesmez.
İslam dünyası birleşmeli.
İslam birliği kurulmalı.
Hiçbir müminin bu kardeşliği bozmaya, yıkmaya, parçalamaya hakkı yoktur. Bir müminde günah olabilir ama müminler mümine düşman olamazlar. Onun günahına düşman olurlar.
* * *
İnananlar kalplerinde bu temiz duygular fakat önlerinde Suriye’de ve Irak’da yaşanan örneklerle bayrama girdiler. Bayram öncesinde Suriye’de ve Irak’da “Ben IŞİD’im” diyen ve kendine gerçek Müslüman payesi veren savaşçılar ordusu ortaya çıktı. Mezhep ayrımı yapıyorlar. Müslüman kafası kesiyorlar. Tarzları, öldürme biçimleri vahşi ve acımasız. Savaşlarına; Allah’ın adını, kitabını gerekçe yapıyorlar.
Hani müminler kardeşti.
Tek bir ümmetti.
İslam’da birlik farzdı.
Bölünme haramdı.
Parçalanma günahtı.
Hani Müslüman, Müslümanı kesmez, mümin mümine düşman olmaz, onun günahına düşman olurdu. Bu IŞİD nereden çıktı? Müslümanlar arasında nasıl güç buldu ve kabul gördü?
* * *
Türkiye’nin ve Mısır’ın, Suriye’nin ve Irak’ın, Suudi Arabistan’ın, İran’ın ve 1.5 milyar Müslümanın yaşadığı diğer 57 İslam ülkesinin önde gelen din alimleri, bin yıllık İslam yazımını aklın, izanın, ferasetin filtresinden geçirmiş düşünce ulemaları, bir araya gelip bir metin yazamadılar.
IŞİD, gücünü nerden alıyor?
Niçin kabul görüyor?
IŞİD militanlarının TV’lerde videolu yayınlarla insan kellesi kesmeleri, Kurban Bayramı’nda koyun, koç, dana kellesi kesmeye benzemenin dışında IŞİD’in Müslümanlıkla alakası nedir?
Anlatamadılar.
* * *
Gerçekten inanlar için en acı bayram oldu. IŞİD İslam’ın içine sokulmuş bir zehir, bir günah, bir cerahat ise; bu zehri akıtmak, bu günahı yok etmek, bu cerahatı kazıyıp atmak için ABD, İngiliz, Fransız, Hollanda uçaklarının bir Müslüman toprağı olan Suriye’yi ve Irak’ı bombalamasına izin veriliyor. 57 İslam ülkesinin bir araya gelip bir IŞİD ile baş edebilecek gücü olmadı.
Arife günüydü.
Yabancı uçaklar Müslüman toprağı Suriye’yi ve Irak’ı daha çok bombalasın diye Müslüman Türkiye tezkere çıkarttı.
Acı bir bayram oldu.
Bayramınız kutlu olsun.
Necati Doğru / Sözcü
+++
Çanlar “jöleli” için çalıyor
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi ile Cumhurbaşkanı Danışmanı Yiğit Bulut arasındaki kavga kızışıyor. Bulut’un, CNN Türk’te HDP’li Altan Tan ile girdiği polemik sonrası “kendisine siyasi iradenin sesi diyen sözde gazeteci” dediği Selvi, Bulut’un “karın ağrısı” nın “bakan olamamak”tan kaynaklandığını iddia etti.
(...)
Benimle ilgili karın ağrının ne olduğunu öğrendim.
Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümeti kuracağı dönemlerde senin kaynaklık ettiğin bir fısıltı özellikle İstanbul’daki finans çevrelerinde hızla yayılıyordu.
Ali Babacan gidecek, ekonominin başına Yiğit Bulut geçecek. Kendine ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevini uygun bulmuşsun.
Benim işim olmaz bu tür şeylerle.
(...)
Bak Yiğit Bulut...
Benim nüfuz ticaretine ihtiyacım yok. AK Parti’den önce de Albayraklar’ın sahibi olduğu Yeni Şafak’ta çalışıyordum şimdi de...
Yeni Şafak’ın Ankara Temsilcisi olduğum için devlet kanallarında program yapma tekliflerini dahi kabul etmedim. Ya sen...
Bana bak Yiğit Bulut benim adım Abdulkadir soyadım Selvi.
Benim alnım ak, mazim temiz.
29 yıllık gazeteciyim. Yukarıda Allah şahittir hiçbir kimseden şahsi menfaat talebim olmamıştır.
Olmaz da.
Senin peşinde koştuğun makamları, ben elimin tersiyle itmiş bir adamım.
Demokrasiye karşı her türlü saldırıyla mücadele etmeyi bir onur sayarım.
Recep Tayyip Erdoğan’ın dostluğu ise bana yeter. Sayın Cumhurbaşkanı ile bir araya geldiğimde, ’Bir şey var mı?’ diye sorar, ben de ’Dualarınıza dahil edin yeter’ derim.
Yine buna önce Allah sonra Sayın Cumhurbaşkanı şahittir.
Ben geçmişte de buradaydım Yiğit Bulut.
Bugün de buradayım.
Yarın da...
Peki ya sen...
Abdülkadir Selvi / Yeni Şafak
+++
Bu ne perhiz...
Altın Portakal’daki “gezi” sansürünü
kınayan sinemacılar, sansürlü
festivale konuk oluyorlar...
GEZİ’yi anlatan belgesel film o eylemden birebir alıntılar içeriyor, filmde Tayyip Erdoğan aleyhine atılan sloganlar var. Antalya Altın Portakal Film Festival Komitesi bunu kaçırmıyor, Reyan Tuvi’nin filmini yarışmadan çıkarıyor. Komitenin kararı tek başına aldığını sanmıyorum. Öyle ya da böyle;
1- Komite üyeleri bir zamanlar sanatta özgürlüğü savunan kişiler. Şimdi Gezi kompleksiyle kıvrananların gölgesinde, emir-komuta zincirine bağlı bir kulvardalar. Bin dereden su getirerek sansürü savunmak yerine komiteden çekilsinler.
2- Festival jürisi ve başkanı Yılmaz Erdoğan isyan ediyor, sansürü kabul etmediklerini sert dille açıklıyor. Bu laflar yerinde de, derde deva değil, jüri de çekilsin.
Aksi halde, sansürü ve baskıyı kabullenmiş oluyorlar.
Yalçın Doğan / Hürriyet
+++
Kemerlerinizi sıkınız
Seçilmiş cumhurbaşkanınız
konuşuyor; ülkeniz “savaş”
pozisyonu almış bulunmaktadır
Ekim ayı sadece “savaş” yetkisi getirmedi.
Kamuda adı konulmamış bir “kemer sıkma” dönemine girdik.
Enerjiye yüzde 9 zammın sonuçlarını bir önceki yazıda değerlendirmiştik.
1 Ekim’den itibaren ilaçtaki katkı payı sistemi değişti.
Artık -sağlığına o iyi geldiği için- pahalı ilacı tercih etmek zorunda kalan vatandaş, cebinden daha fazla para ödeyecek.
Bu yolla, finansman açığı yaşayan SGK’nin 400 milyon TL tasarruf sağlaması amaçlanıyor.
İkinci kritik adım ise “tezkere” ile aynı gün yine Bakanlar Kurulu’ndan geldi.
Araç kiralamada sekiz yıllık bir uygulamada önemli değişiklikler yapıldı.
Devlet kurumlarına araç kiralarken tanınan bir hak olan “akaryakıt dahil” maddesi kalktı. Kamu kurumları kiraladığı aracın akaryakıtını kendisi dolduracak. Özel şirkete ödenecek aylık kira tutarı da o araç için belirlenmiş kasko bedelinin yüzde 2’sini aşamayacak. (Misal; x genel müdürü, kasko bedeli 60 bin TL olan bir araç istiyorsa, aylık kira 1200 TL’yi geçemeyecek.) Araç şoförlü kiralanırsa, kira bedeline en fazla asgari ücretin yarısı kadar ekleme yapılabilecek. Böylece Başbakan Davutoğlu’nun Maliye’den aldığı brifing sonrası açıkladığı “araç kiralama” harcamalarının düşürülmesi hedefleniyor.
* * *
Son üç güne sığan bu “kemer sıkma” tablosunun sebebi belli: Bütçe zorda.
Üstelik bu zorluk, tezkereden çok önce kendini göstermeye başlamıştı:
Kronik hale gelen cari açık, büyük altyapı projelerine sağlanan Hazine garantileri, faiz dışı kamu harcamaları, Merkez Bankası’na düşük faiz baskısı, bankacılık alanındaki “sistemik dedikodu”lar, kamu bankalarındaki kredi genişlemesi.
Daha fazla saymayalım.
Hükümet, 2 Ekim tezkeresiyle, yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye’de bulundurmanın yanı sıra, kara harekâtı yetkisini de aldı.
“Nasılsa ölecek olan benim çocuğum değil” diye düşünen 298 milletvekilinin oylarıyla kabul edilen bu tezkere, sadece evlatlarımız için değil, ekonomik dengeler açısından da büyük bir belirsizliğe kapı araladı.
* * *
Bağımsızlık ve onur için yapılmayan her savaş yıkımdır.
Ekonomisi dışarıya bağımlı ülkeler açısından faturanın daha ağır olması ise kaçınılmaz.
2 Ekim tezkeresi, TBMM’den doğru düzgün tartışılmadan geçti. Tezkerenin görüşüldüğü oturum tutanaklarına baktığınızda, olası bir savaşın bütçeye getireceği yüke dair tek bir cümleye rastlayamazsınız.
TSK’nin kara harekâtına girmesi halinde silah, mühimmat, askeri teçhizat harcamalarının kaç milyar liraya mal olacağını, bu artışın cari açığa nasıl yansıyacağını göremezsiniz.
Göremezsiniz; her koşulda kaybedecek olan Türkiye olduğu için göstermezler çünkü.
Oysa bundan üç yıl önce Libya’ya yapılan saldırılarda, ABD silah devi Boeing’in hisselerinin yüzde 6.1 oranında arttığını, şirketin bir haftada 400 milyon dolar kazandığını, aynı dönemde Batılı silah devlerinin de kârlarını katladığını biliyoruz.
Uzun lafın kısası, tezkerenin “gereğinin yapılması” , küresel silah şirketlerinin kârlılığının artması, dolayısıyla ABD istihdam verilerinin düzelmesi açısından verimli bir adım olacaktır.
Çocukları cepheye sürülen ana babalar, kalp ilaçları için daha fazla katkı payı ödeyip bütçeye destek olur nasılsa...
Çiğdem Toker / Cumhuriyet
+++
Bindirildik
bir alamete...
Meclis’ten geçen tezkere Türkiye’yi hangi badirelerin içine sürükleyecek... Hedef Esad mı, IŞİD mi, PYD mi? Kimse bilmiyor. ABD biliyor. Başkan özel temsilcisi E.Org. John Allen Washington’dan yola çıkıyor... Birkaç gün içinde Türkiye’de olacak...
CHP Milletvekili Osman Korutürk Meclis konuşmasında tutarsızlıklara dikkati çekiyor:
- Başbakan ve Cumhurbaşkanı bu tezkereyi “Türkiye’ye yönelik terör tehdidine karşı güvenliğimizin sağlanması” olarak izah ettiler. Terörle mücadele yurtdışına asker göndermekle mi olacak? Terörle mücadeleyi yapmak için önce kendi sınırlarınızı tamamen kapatmanız, geçilmez hale getirmeniz lazım. Sınırlarınızdan yapılan ticareti mutlaka engellemeniz lazım. Memleketin içinde dolaşan IŞİD unsurlarını takip altına almanız lazım. Bunları kovuşturmanız, tevkif etmeniz, mahkemeye sevk etmeniz, yurt dışı edebileceklerinizi etmeniz lazım. Terörle mücadele böyle yapılır, yurtdışına asker göndermekle yapılmaz...
Osman Korutürk şöyle devam ediyor:
- Obama açıklama yaptı, “Kara harekâtı yapmak istemiyorum” diyor. Obama’nın yapmak istemediği harekâtı Türk askerine siz mi yaptıracaksınız? Gepegenç çocukları oraya götürüp siz mi kırdıracaksınız?
Korutürk devamla:
- Tezkereye göre “Yabancı askerler” de gelecek... Niye gelecek? Hangi yabancı askerler gelecek? Hangi hukuka tabi olacak? Ne zaman gidecek? Hiçbir şey belli değil...
* * *
Özetle; ABD tarafından bindirildik bir alamete, gideriz kıyamete...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Bayram
gelmiş
neyime
(...) İnsanlarımızın sevinçli olması gerekir değil mi?
Kendimizi bir yoklayalım... İçimizde sevinç var mı? Mutlu muyuz hepimiz?
Peş peşe gelen fiyat artışlarından, bütçelerimizi parçalayan zamlardan sevinecek hal mi bıraktılar? Bayramların da artık tadı tuzu kalmadı!
İçte de, dışta da durumumuz pek parlak değil...
Güney sınırlarımızda savaş hali var...
Askerlerimizi kanlı Ortadoğu cehennemine atacak tezkere Meclis’ten geçti...
“Açılım” diye PKK ile çarpışması engellenen Mehmetçik şimdi İslâm adına kafa kesen katiller sürüsü IŞİD ile çarpışacak. Amerika öyle istiyor çünkü... Kendi askerini geride tutup, bizimkileri cepheye sürüyor!
İçimizdeki yangın da devam ediyor!
PKK, Doğu ve Güneydoğu’da hemen her gün yol kesiyor, okul yakıyor, adam kaçırıyor!
Büyük kentlerimizi dilenen Suriyeli sığınmacılar doldurdu. 1.6 milyon mültecinin Türkiye’ye maliyeti şimdilik 4 milyar dolar! Aslında toplum olarak her türlü şamarı hak ediyoruz! Bu yönetimi bizim halkımız seçmedi mi, onları bizim insanlarımız göreve getirmedi mi?..
Rahmi Turan / Sözcü