“İktidar muhafazakârlarının” muhafazakâr olmadığı tek bir alan varmış: Para...
Bir “müstehcenlik” ki ne eşi ne benzeri var
“Müstehcen” denecek bir ilişki kurmuşlar parayla.
“Açık-saçık” ; müdanaasız...
Buyrun size, sadece dört gün öncesinden bir Ticaret Sicili kaydı:
Güven Enerji, 5 bin TL’lik sermayesini 50 bin TL’ye çıkarmış.
“Trilyonların yanında 50 bin liranın hükmü mü olur?” diye küçümsemeyin; tarihine bakın:
27 Şubat 2014.
Kıyametler koparken...
Peki kim ödemiş 45 bin TL’yi ve tek sahibi olmuş şirketin?
Kadri Tunç Peker.
Cevabı henüz gelmeyen “Kim bu Tunç Abi” sorusundaki; “sıfırlanamayan” 30 milyon Avro’nun “Ancak 10 milyonunu alabilen Tunç Abi” yüksek ihtimal.
Peker’in adı, savcısına el çektirildiği için yapılamayan 2. Dalga Rüşvet Operasyonu’nda Topbaş, Tivnikli ve pek çok isimle birlikte gözaltı listesinde geçiyordu.
Güven Enerji de, evinde 4.5 milyon dolar nakit çıkan Süleyman Aslan’ın Halkbank Genel Müdürü’yken sattığı 5 milyon m2’lik araziyi muvazaayla alan şirket...
Peker, bu şirkete ihaleden sadece 2 gün önce girmişti.
Bu devasa arazi, değerinin 78.6 milyon TL altında onlara gitti.
Gayet açık-seçik, gördüğünüz gibi...
(...)
“Büyük kavga” nın sebeplerinden birinin “eğitim ve dershaneler” olduğunu hatırlatarak, bu tarihte şirketin “Amaç ve Konusu”nun da yenilendiğini not düşelim:
Denmiş ki amaç olarak: “Lise ve fakültelere hazırlık kursları, eğitim kurumlarında yapılan müfredata destek ve tamamlama kursları.”
Ve bu amaç için yapılacaklardan biri:
“Şirket amaç ve konusunu gerçekleştirebilmek için gayrimenkuller ipotek eder, ayni haklar iktisap eder. Bunları başkalarına devir ve ferağ edebilir. Kat mülkiyeti tesis eder, inşaat yapar vs.”
***
Filmin teması, nereden baksanız değişmiyor:
“İktidar muhafazakârları”, sadece parayla ilişkide muhafazakâr değilmiş.
Bir “müstehcenlik” ki, eşi benzeri yok:
Onun için biz hayret ettikçe “işler” ; sicil sicil, parsel parsel sürüyor.
Onun için biz “Bu kadar da olmaz” dedikçe “bu kadar” dan çok fazlası geliyor.
Onun için biz “Bir yerde durmuş olmalılar” zannettikçe, zeminler ıslanıyor, parkeler kusuyor, “himmet” kirleniyor...
Çiğdem Toker/Cumhuriyet
Erdoğan’ın çıkış yolu yok
(...) İnternet yasakları, yargıya el koymalar ve MİT hegemonyası gibi yollarla da kopkoyu bir baskı rejimi kurmaya tevessül eden Erdoğan’ın hiçbir başarı şansı yoktur. Bu yolun sonunda Erdoğan’ın partisi, Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olabilir. Yani AKP seçmen tabanını büyük ölçüde kaybedebilir ve bu partinin geleceğe intikali için yegane formül olan “Erdoğan’sız AKP” de işe yaramaz hale gelebilir.
“Daha koyu bir baskı rejimi” Erdoğan’ı ve partisini şu nedenlerle kurtarmaz:
Birincisi, sürdürülemez de ondan...
Çünkü Erdoğan ve partisinin böyle bir rejim için halkın rızasını satın alma imkanı yoktur.
Bakınız, Türkiye, bir Rusya, bir Suudi Arabistan ya da İran gibi petrol ve doğal gaz rantiyesi değil. Bir zenginliğin üzerine oturup, bunun bir kısmını halka itaat ve biat rüşveti kabilinden dağıtarak varlığını sürdürme imkanı bulacak bir rejim kurulamaz Türkiye’de.
(...)
Öte yandan Türkiye, bir Çin gibi mesela, olağanüstü rekabetçi ve muazzam üretim gücüyle dünyaya karşı siyasi bağışıklık geliştirebilecek bir ülke de değil. Ya da Türkiye, Moğolistan gibi hiç kimsenin umurunda olmadığı bir coğrafi bağışıklık ülkesi hiç değil. Ve Türkiye, kokuşmuş, çürümüş bir hakim zümrenin sırf rejimleri yıkılmasın diye bilerek ve isteyerek dünyaya kapatabildiği, izolasyonist bir Cezayir de olamaz.
Türkiye’nin yukarıda saydığım örneklerden birine benzemesi coğrafi, iktisadi, tarihi ve içtimai sebeplerden ötürü imkansızdır.
Enflasyonist büyüme modeli 2001 kriziyle tamamen çöken Türkiye, cari açığının finansmanına dayalı bir büyüme modeline geçmek zorunda kaldı ve böylece uluslararası konjonktürün de yardımıyla nispeten başarılı oldu.
Cari açığını uluslararası mali piyasalardan veya direkt dış yatırımla finanse edebilmesi için Türkiye’nin rejimi, hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve temel hak ve özgürlüklere saygılı, demokratik, kurumsal ve öngörülebilir olmak zorunda. Yoksa Türkiye’ye cari açığını kapatmaya yetecek kadar para girişi olmaz; bu kez hükümet batmamak için o yabancı parayı piyasadan toplamaya başlar, devalüasyon olur, yoksullaşırız, büyüme daha da düşer ve bunlar çok kısa sürede yaşanabilir.
Kısmen yaşanıyor da zaten.
Bunlar olursa, Erdoğan’ın kendi seçmeninin rızasını satın almakta kullandığı refah artışı ve büyüme ayağı kesilir...
Kadri Gürsel/Milliyet
Acınacak ülke
Bozulan, yozlaşan kurallar, uygulanmayan demokrasi, keyfi yönetim; çakallara ve tilkilere kümesteki tavukları yeme fırsatı veriyor! İşte hal-i pür melalimiz! Yani acınacak halimiz!
Rahmi Turan/Sözcü
Ne çok kirli çamaşırları varmış; dök dök bitmedi...
Taraf’ın “Alo Oral” hattı
(...) Evet, Taraf’a da bir Alo Fatih hattı kurulmuştu.
Telefonun bir ucunda Alo Oral, öteki ucunda Alo Hüseyin vardı.
Hüseyin emredecek, Oral “peki efendim” sözleriyle gereğini yapacaktı.
Alo Oral’ın odasını daha göreve başlamadan 10 gün önce Alo Hüseyin’in çiçek bahçesine çevirmesi de işte bu nedenleydi.
(...)
Başbakan sizi de kendisine benzetti.
Hırsızlık, yolsuzluk, ses kayıtları konuşulmasın diye her gün yeni bir hakaretle gerçeği kapama telaşını gördükçe sizlerin “amasız barışçı” lafınız aklıma geliyor.
Alo Fatih kayıtlarını dinledikçe, Alo Oral aklımdan çıkmıyor.
Dün demokrasi, hukuk, Anayasa diyordunuz. Bugün otokrasi, paralel.
Dün yasadışı telefon kayıtları için “Demokrasi için telefon dinleyen de dinleten de şereflidir” naraları atıyordunuz.
Bugün yasal yolsuzluk kayıtlarına girmemek için montaj, dublaj esprileri yapıyorsunuz.
O kirli paraların bir kısmının patronlarınız tarafından cebinize girdiğini bilerek.
Yıldıray o meşhur dizelerinde ne yazmıştı:
“Baylar, bayanlar burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu ülkenin devleti öyle ciddi işlerini ortalıklarda yapmaz, vatandaşın yanında da her şeyi konuşmaz.
Bu ülkede önceden duyamadıklarımız ve olmadan bilemediklerimiz yüzünden başımıza çok büyük felaketler geldi. Bu yüzden o sözün tam zamanıdır.
Demokrasi ve hukuk devletini korumak için o dinletmeleri yapanlar da, yaptıranlar da, internete koyup yayanlarda da şereflidir.”
Ahh o ses kayıtları ahh..
Bütün foyanızı ortaya çıkaran o yasal ses kayıtları...
Mehmet Baransu/Taraf
Allah’ını seviyorsan doğru konuş
Ben de şöyle seslenmek isterim: “Ey Başbakan, Allah’ını seviyorsan sen önce internete düşen para kaçırma konuşmalarının, sıfırlanan on milyonlarca dolar ve Euro’nun, villaların hesabını bir ver.” O hesabı vermek için montaj, dublaj gibi teknik atraksiyonlara gerek yok. Allah’ını seviyorsan, “Ben böyle bir konuşma yapmadım, bu ses bana da ait değil, oğluma da...” de. Fas’tan aradığınızı, bir TV kanalındaki alt yazıyı değiştirttiğinizi itiraf ettiniz. İşte aynı ses, aynı dosya, aynı süreç. Allah’ını seviyorsan, doğru konuş, insanlara hakaret etme, vicdanları sızlatma!
Ekrem Dumanlı/Zaman
TBMM’den PKK okullarına vize!
Biz uyurken sabaha karşı TBMM’de deprem oldu. Seçim çalışmalarında Türkçe’den başka dillerin kullanılmasının, tüm partilerin BDP gibi eş başkanlık sistemi uygulamasının, Özel okulların Kürtçe eğitim-öğretim yapmasının, Köylere Kürtçe, Ermenice, Süryanice vs. isimler verilmesinin önü açıldı. PKK Diyarbakır’da Kürtçe okul inşaatına başlamıştı zaten. Ocak’ta Diyarbakır, Tunceli ve Van’a Kürtçe tabelalar asılmıştı. Dün itibarıyla da Yüksekova Belediyesi Kürtçe tabela hizmetine başladı. Belediye Başkanı Ercan Bora, yazışmalar dışında hep Kürtçe kullandıklarını açıkladı. Ama Türkiye’nin gündeminde sadece yolsuzluk var... Bu “yolsuz” gidişatı ne zaman göreceğiz?
Müyesser Yıldız/facebook.com