Medya handikap içinde!
Belki de; dünyanın hiçbir ülkesinde, medya bu kadar gündeme gelmiyor veya getirilmiyor. Gerçekten de, fasılalarla adeta “mercek” altına alınan medyada bir türlü “düzen” oluşmuyor.
“Korsan gazeteciliğe son deklarasyonu”, “Cumhurbaşkanı Gül’ün Meclis’teki konuşması”, “AKP Kongresi’ne akredite edilmeyen gazeteler ve gazeteciler”, “Başbakanın bu konudaki sert tutumu” ve “buna verilen sert yanıtlar” gündemi yeniden alevlendirmiş bulunuyor.
Gazetelerin özgün manşetleri, haberleri, yazarların kişisel görüşlerini televizyonlardan arındırmak için yayınlanan deklarasyona peşinen katılmamak elden gelmiyor.
Ne var ki, “kaş yapayım derken, göz çıkarma” misali gazetelerin manşetleri yayınlanmadığından ötürü, aşırı muhalefette bulunan gazetelerin “keskin” haberleri de, kamuoyunun nazarından kaçırılmış oluyor.
Yani, bir bakıma bu operasyonla, keskin gazetelerin muhalefetine son veriliyor.
Bu durumun, ileride daha büyük tartışmalara yol açacağı sanılıyor.
Gül’ün yankılar uyandıran sözleri, bir kısım medyanın yüreğine su serpmiş bulunuyor.
Öncelikle, Cumhurbaşkanı Gül’ün TBMM’deki açılış konuşmasında, tutuklu milletvekilleri ve tutuklu gazeteciler ile ilgili sözlerini aynen aktarmak gerekiyor:
“Seçimlere katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum. Tutuklu milletvekillerin bu Meclis çatısı altında olmaması büyük bir eksikliktir.
Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde, gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır. Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir”.
Gül’ün bu sözlerine ne yazık ki Başbakan Erdoğan’ın katılmadığını beyan etmesi, üzüntünün yanı sıra endişe doğurduğunu açıkça ifade etmemiz icap ediyor. Akreditasyon olayına gelince, yılların müzminleşmiş bir sorununa parmak basılmış oluyor.
Unutulmamalıdır ki, hiç de hoş ve hukuki olmayan, demokrasiyle bağdaşmayan akreditasyon engeliyle medya çoğu zaman karşılaşıyor.
Daha 2 yıl öncesine kadar Genelkurmay’da bu uygulamanın titizlikle yapıldığı hatta şimdi bile Cumhurbaşkanı ve Başbakan gezilerinde sıkı bir engelleme olduğu biliniyor. Ne var ki, Türkiye’nin vizyonunun lanse edildiği iddia edilen kongrede, medyanın engellemesi hiç de hoş görülmüyor.
Barzani’nin alkışlarla kabul edildiği bir Kongre’de, sarı basın kartı hamili gazetecilerin alınmaması, bir handikap içinde olunduğunu açıkça ispatlıyor.
Başbakan’a verilen sert yanıtlar ise, madalyonun arka yüzünü yansıtıyor.