Medya görevine dönmeli!

25’inci yaşına basan, “Basın Konseyi” nin işlevini eksiksiz ve tam olarak gördüğünü belirtmek, tabii ki iddialı oluyor.
Ancak elindeki imkânlarla “Basın Konseyi” 1988’den beri “ben varım” diyor.
Şimdiye kadar 2 bini aşkın başvuru ile karşılaşan “Basın Konseyi”nin hükmünü icra ettiği kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Gönüllü bir sivil örgütü olan “Basın Konseyi” nin Birleşmiş Milletlerde akredite olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
Her 3 yılda bir yapılan “Üyeler Kurulu” toplantısında “okuyucu kesimi” ve “gazeteci kesim”inde üyelerinin seçimle belirlenmesinden sonra, kurum ve medya temsilcilerinin de katılımıyla oluşan “Yüksek Kurul”da Başkan ve 2. Başkan yine gizli oyla seçiliyor.
Kuruluşundan beri Yüksek Kurul’da üye ve 2 dönem üst üste 2. Başkanlık konumuna layık görülmemiz, tarifi imkânsız bir gönül coşkunluğu ve sorumluluğuna neden oluyor.
Yarım asrı aşan gazetecilik hayatımızda, son yıllarda omuzlarımıza yüklenen onur ve sorumluluk yeni bir heyecan ve mesai de icap ettiriyor.
Bu müstesna kuruma hizmet edebilmenin engin arzusunun gereği, bütün medya kurum ve kuruluşlarına eşit mesafede olmanın, Basın Özgürlüklerinin ihlalinin sıkı takibinin yanı sıra, özellikle meslek etiği üzerinde özenle durmak, insanı hem sorumluluk hem de coşku yüklüyor.
Unutulmamalıdır ki, iç ve dış gerçekleri, bütün çıplaklığıyla kamuoyuna yansıtmamanın günahını medyanın işlediğini düşünenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Zaten, çoğu çarpıklıklardan medya doğrudan doğruya sorumlu tutuluyor.
Özellikle yazılı basının; olayları, gelişmeleri ve ötesini yansıtmadığı öne sürülüyor.
Politik çevre ve özellikle iktidar artık pek eleştirilemiyor.
Oysa ülkemiz; çok kritik bir dönemi yaşıyor.
Geniş halk tabakaları, gerçeklerin ayrıntılarını da öğrenmek istiyor.
Maksatlı-maksatsız anketlerle, haberlerle, araştırmalarla, kamuoyu “yoklanmak” yerine “yönlendirilmek” çabası güdülüyor.
Medyanın “toparlanması” ve üzerine düşen “görevleri” yapması “hayati” önem kazanıyor. Yani, medyanın “suskunluğu” veya objektif kriterlerin dışına taşarak, kamuoyunu “yanlış” yönlendirmesinin tahribatı sanıldığından da daha büyük oluyor.
Özgür düşüncenin kişisel beğeni ile karıştırılmaması icap ediyor. Nereden bakılırsa bakılırsın, medyanın her kesiminin artık daha “objektif” olma ve gerçekleri saklamama mecburiyeti kendiliğinden doğuyor.
Bir an önce, medyanın görevine dönmesi “kaçınılmaz” görünüyor.
Öte yandan, iktidarın görünür-görünmez baskılarının “his” dahi edilmemesi zorunluluğu kendiliğinden oluşuyor.
Sonuç olarak, medyanın daha fazla kan kaybetmemesi “vazgeçilemez” bir koşul oluyor ve Basın Konseyi’ne büyük görevler, sorumluluklar düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları