Devlet Bahçeli ve yakın tarihteki kırılma noktaları / Sedat Ergin / Hürriyet
Türkiye’nin yönetim sistemini köklü bir şekilde değiştirecek olan Anayasa değişiklikleri büyük ölçüde Devlet Bahçeli’nin 11 Ekim 2016 tarihindeki çağrısıyla üstlendiği siyasi inisiyatifin bir sonucu olarak Türkiye’nin gündemine girdi.
Ancak yalnızca bu öneri değil geçen 15 yıl içinde önemli siyasi hadiselerin seyrine baktığımızda nehrin yatağının değişmesine yol açan birçok kritik kırılma noktasında Bahçeli’nin aldığı kararları, yaptığı hamleleri görüyoruz.
Bu kırılma noktalarını değerlendirirken, en iyisi 2002’ye dönerek, o yıl yapılan 3 Kasım seçimiyle başlamak. Türkiye 2001 ekonomik krizinden çıktıktan sonra 2002 yazında bu kez Başbakan Bülent Ecevit’in sağlık sorunlarının yarattığı bir siyasi belirsizliğin içine girmişti. Ancak seçime daha bir buçuk yıla yakın bir süre vardı.
Her şey MHP Lideri Bahçeli’nin 7 Temmuz 2002 tarihinde Bursa’da Kocayayla Türkmen Kurultayı’nda yaptığı sürpriz bir açıklamayla altüst oldu. Bahçeli, “bazı çevrelerin Başbakan Bülent Ecevit’in çekilmesini sağlayıp MHP’siz bir hükümet formülü üzerinde durduklarını” belirterek, “Gelin TBMM’yi 1 Eylül’de olağanüstü toplantıya çağıralım, 60 günlük bir seçim takvimi belirleyip 3 Kasım’da seçime gidelim” önerisini yaptı. Bahçeli’nin önerisi koalisyon ortakları için tam bir şok oldu.
MHP Lideri’nin bu hamlesi 2004 Nisan ayında yapılacak seçimin bir buçuk yıl önceye çekilmesiyle sonuçlandı.
CEM UZAN VATANDAŞLIKTAN ATILSAYDI...
2002 yazında seçiminin kaderini dramatik bir şekilde etkileyen bir başka kritik gelişme daha oldu. Seçim menziline girildiğinde Genç Parti Lideri Cem Uzan’ın sahneye çıkışı siyasi hesapları etkilemeye başladı.
Tam bu noktada Cem Uzan’ın izin almadan Ürdün vatandaşlığına geçtiği ortaya çıktı. Koalisyonun DSP ve ANAP kanadı, temmuz ayı sonunda 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunu’na göre izin almadan bir başka ülke vatandaşlığına geçmek “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kaybettirme sebebi” olduğundan hareketle Uzan’ın vatandaşlıktan çıkartılmasına ilişkin bir Bakanlar Kurulu kararnamesi hazırladı.
Kararnamenin yürürlüğe girmesi Cem Uzan’ın siyasi hayatının bitmesi anlamına gelecekti. Gelgelelim DSP ve ANAP’lı bakanların hepsinin imzaladığı bu kararname Başbakanlık’ta Başbakan Yardımcısı Bahçeli’nin makam odasındaki masada kaldı ve Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere matbaaya bir türlü gönderilemedi.
Bahçeli, konuyu bir siyasi ilke meselesi olarak değerlendirerek kararnameye imza atmayı reddetti. İmza atsaydı Uzan seçime katılamayacak ve Genç Parti sandıkta bir faktör olmaktan çıkacaktı. Gelgelelim Bahçeli’nin koalisyon ortaklarının talebini geri çevirmesinin çok önemli siyasi sonuçları oldu.
VE AKP TEK BAŞINA İKTİDAR
Genç Parti, yüzde 10 barajının altında kalmakla birlikte, seçimde 2 milyon 285 bin oy alarak yüzde 7.25 gibi önemli bir oran yakaladı.
Seçimde 31 milyon 518 bin geçerli oy kullanılmıştı. Bu yüzde 10 barajını 3 milyon 151 bin eşiğine getiriyordu. Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisi tam tamına 3 milyon 8 oy alarak yüzde 9.54 gibi bir oranla baraj altında kaldı.
MHP ise 2 milyon 635 bin oy aldı. Bu yüzde 8.36 gibi bir orana tekabül ediyordu. MHP’nin barajı geçebilmesi için 516 bin oy daha alması gerekiyordu. ANAP yüzde 6.22, Ecevit’in DSP’si ise yüzde 1.22 ile baraj eşiğinin çok altında kaldılar.
Bugün üzerinde önemli ölçüde konsensus olan bir husus, Genç Parti faktörü olmasaydı 3 Kasım 2002 seçiminde DYP’nin barajı geçmesinin muhtemel olduğudur. Cem Uzan’ın milliyetçi oyları cezbettiği dikkate alındığında, 1999 seçiminde yüzde 17.98 oyla ikinci parti olan MHP’nin barajı geçmesi de ihtimal dahiline girebilirdi. Üç ya da dört partili bir Meclis’le karşılaşabilirdik.
DYP ve MHP’nin baraja takılmasının en önemli sonucu sandıkta aldığı 10 milyon 808 oyla yüzde 34.28’lik bir oran yakalayan AK Parti’nin TBMM’ye 363 milletvekili sokabilmesi oldu. AK Parti, oyların yaklaşık üçte birini ama baraj faktörü nedeniyle Meclis’teki sandalyelerin neredeyse üçte ikisini almış, böylelikle tek başına iktidar olabilmişti. Kalan 178 sandalye ise yüzde 19.39 oy alan CHP’ye gitmişti.
BAHÇELİ VE 367 KRİZİNİN AŞILMASI
Bahçeli’nin bunun gibi bir diğer kritik hamlesi 2007 yazında Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı seçiminin yapılabilmesi için 367 milletvekillinin Genel Kurul’da hazır bulunması engelini getirmesi karşısında, MHP grubunu TBMM Genel Kurulu’na sokarak, 4 ay kadar süren Cumhurbaşkanı seçimindeki kilitlenmenin aşılmasını sağlamasıdır. Bu kararın sonucudur ki, 20 Ağustos’ta seçime geçilebilmiş ve AK Parti adayı Abdullah Gül kendi parti grubunun oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Bunlar gibi başka örnekler de verilebilir. Geriye dönük varsayımlar üzerinden tarihi okumaya çalışmak kuşkusuz bir şey değiştirmez. Ancak bazı siyasi aktörlerin kararlarının nehrin yatağının şekillenmesinde ne kadar belirleyici bir etki yarattığını görmek yakın tarihimizi anlamak bakımından yine de önemlidir.
Devlet-i ebed müddetten iktidar-ı ebed müddete / Sabahattin Önkibar / Aydınlık
Gaziantep Milletekili Prof. Ümit Özdağ’la telefon sohbeti:
- Yeni bir parti mi kuruyorsunuz?
- “Hayır.”
- Peki ne yapacaksınız?
- “Önce hepimiz bir araya gelip durumu değerlendireceğiz.”
- Yani bıkıp bırakmak gibi bir niyetiniz yok?
- “Ne münasebet... Türkiye’yi sevmek ve onun için mücadele etmekten vaz geçilir mi?”
- Referandumda ülkücü -milliyetçi oyları ve desteği istediğiniz ölçüde alabildiniz mı?
- “İl il sandık sonuçları ortada. Buna göre ülkücülerin tamamına yakını hayır dedi ki bunu tarafsız ve AKP’li kalemler yazıp söylüyor.”
Politikacıların mahrem arşivi / Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
2019 seçimlerine böyle girilecek, yerel seçimler ile genel seçim ayn ayn yapılacakmış. Peki muhalefet ne yapıyor bu arada? Mesela CHP? 2019'daki seçime, bugüne kadar girdiği bütün seçimleri kaybeden ekip ve genel başkan ile mi girecek? CHP, referandum kampanyasındaki il teşkilatlarının çalışmasından mutlu mu? Yeterli buluyor mu? Ya MHP? Partinin parçalanmakta olduğunu fark edip yeni bir arayış içine girecek mi? Yoksa AKP'nin yedeğine takılmak artık MHP için yeterli mi?
Binali Bey rahat yüzü görmedi / Mehmet Tezkan / Milliyet
Her gün operasyon.. Her gün tutuklama.. Her gün yeni iddialar.. Ordu allak bullak oldu.. Olağanüstü hal falan derken, Suriye'de işler karıştı.. IŞİD'in Gaziantep'te kına gecesine canlı bomba göndermesi bardağı taşırdı.. 50 kişi öldü.. Sineye çekilecek gibi değildi.. Sonunda Fırat Kalkanı operasyonu başladı. ? Ankara gece gündüz Fırt Kalkanı ile uğraşırken.. Siyaset Suriye'ye odaklanmışken, MHP gündemi içeriye çekti.. Başkanlık sistemi çağrısı yaptı.. İktidar partisi üzerine atladı.. Yoğun Meclis mesaisi başladı.. Bir yandan Meclis'teki anayasa görüşmeleri, öte yandan El Bab'da verilen şehitler, cenaze törenleri.. Uykuya vakit bırakmadı..
Tehlikenin farkında mısınız? / Nedim Şener / Posta
Devletin en kritik noktalarında yuvalanmış tehlikenin ne kadar yakın olduğunu düşünebiliyor musunuz? Kısa süre önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin koruması da FETÖ den açığa alınmıştı. FETÖ nün nefesi devleti yönetenlerin ve siyasi parti liderlerinin ensesinde. Peki tehlikenin ne kadar büyük olduğunu biliyor musunuz?
Abdullah Gül hakkında 7 tez / Ahmet Hakan / Hürriyet
1- SAĞLAMCIDIR
Yaş tahtaya asla basmaz. Adımını atarken kırk kere düşünür. Kırk kere düşündükten sonra da hemen adımını atmaz. Kırk kere daha düşünür.
2- SABIRLIDIR
Sabır taşı çatlar ama Abdullah Gül taşında zerre kadar çatlama olmaz. “Belki de akıllanır” bile demeden hep “Sabır, sabır, ya sabır” der.
3- RİSK ALMAZ
“En büyük risk, risk almamaktır” sözünü hiç işitmemiştir. O yüzden en büyük riski alır... Yani risk almaz.
Ateşten kestane alırken de temkinli.
4- MACERA SEVMEZ
Hep aynı mekânlara takılan, hep aynı yerlerde tatil yapan, hep aynı arkadaşlarla dolaşan tipler vardır ya... İşte o hesap.
5- KONTROLLÜDÜR
“Öfke kontrolü” dersinin ordinaryüsüdür... Eşi Hayrünnisa Hanım’ı bile öfkeden delirtecek kadar kontrollü…
6- GAZA GELMEZ
“Aslansın” derler, aldırmaz. “Kaplansın” derler, tınmaz. “Bu işi bir tek sen yaparsın” derler, oralı olmaz... Gazlamak falan nafile yani...
7- BEKLER
Bir bekleme ustasıdır... Bekler, bekler, bekler... Otobüsler geçer, trenler geçer, uçaklar kalkar, gemiler kalkar... O hep bekler.
AKPM kararı üzerine: ‘Bu millet koyun sürüsü’ değildir / Emre Kongar / Cumhuriyet
Bütün milletler, halklar, seçmenler, yani bütün kitleler gibi “bu millet” de zaman zaman yanılabilir... Yanlış kararlar da verebilir... Bu kararlarının yanlış olduğunu görüp, bunlardan dönebilir de. Ama “Bu millete”, “Koyun sürüsü” demek, bir gün söylediğinizi ve inandırdığınızı ertesi gün değiştirip derhal ona da biat etmesini beklemek yani “Koyun sürüsü” muamelesi yapmak ve “bu milletin” bir çoban ve birkaç çoban köpeği ile yönetilebileceğini sanmak kimsenin haddi değildir.
Hukuk devleti AB için değil bizim için önemli / Mehmet Ocaktan / Karar
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) 25 Nisan 2017 günü Türkiye’yi insan hakları ve demokrasi açısından yeniden denetim altına almaya karar vermesi ağzımızın tadını kaçırdı. Doğrusu bu kararın en dramatik tarafı, bunca alınan mesafeden sonra Türkiye’nin Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’la aynı ligde görülmesidir. Türkiye’ye reva görülen bu durumun hakkaniyetli olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Siyasetin yeni dinamikleri / Muharrem Sarıkaya / Habertürk
Dolayısıyla, 1945’e kadarki tek parti dönemi bir tarafta tutulursa, 21 Mayıs’taki AK Parti Kongresi’nde ilk yaşanacak, Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanlığı görevini de üstlenecek.
Bu AK Parti teşkilatı açısından da yeni bir durum.
Çünkü bugüne kadar Başbakan aynı zamanda parti genel başkanı idi; 21 Mayıs sonrası ise partinin liderliğini de Cumhurbaşkanı üstlenecek.
Siyasal iktidarın merkezi artık Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olacak; Başbakan ise TBMM Grup Başkanı ve icranın bir unsuru olarak eğer seçim olmazsa 2 yıl daha görev yapacak.
Teşkilattan partinin yönetim kadrolarına kadar bütün yapı buna göre yeniden şekillenecek.
Nedeni de yeni Anayasa, icranın da içinde olan milletvekili sistemini sonlandırdı, bakan olmasının önünü kapattı.
Bundan böyle seçilecek Cumhurbaşkanı aynı zamanda icranın da başında olacağı için parti yarışına odaklı siyasetin devam etmesinin bir anlamı olmayacak.