Vatan gazetesi yazarı Güngör Mengi 'AB'nin acımasız planı' başlıklı yazısında Birleşmiş Milletler'in bütün uyarılarını göz ardı eden Avrupa Birliği'nin riyakârlığını ele alarak şunları yazdı:
AB'nin Acımasız Planı / Güngör Mengi / Vatan Gazetesi
"Birleşmiş Milletler defalarca ve sert şekilde “AB ülkelerindeki göçmenleri toplu olarak Türkiye’ye göndermenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve uluslar arası yasalara aykırı olduğu” uyarısını yaptı.
BM bunu yaparken “İnsan hakları konusunda yasalar yapan AB ülkeleri insan haklarını ve yasaları bu şekilde ihlal edemez.Türkiye’yi ‘eşik bekçisi’ yaparak kendi sorumluluğunu Türkiye’ye yükleyemez” dedi.
Hayrettir ki kendi kurallarını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini aday ülkelere her fırsatta dayatan AB, Birleşmiş Milletler’in bu uyarılarından hiç etkilenmedi.
Türkiye’nin isteklerini “şantaj” olarak değerlendiren Avrupa ile Türkiye’nin dün “AB’nin mülteci sıkıntısını yok etmek üzere” anlaşmaya vardıkları açıklandı."
Sözcü Gazetesi'nden Emin Çölaşan "Adına Barzani denilen…" başlıklı yazısında Barzani'nin PKK terör örgütünü desteklediğini ve terörle mücadelede asıl Barzani'nin etkisiz hale getirilmesi gerektiğini yazdı. İşte o yazısı:
Adına Barzani Denilen... / Emin Çölaşan / Sözcü
"Şunu hepimiz iyi bilelim…
Kuzey Irak pisliği temizlenmediği, adına Barzani denilen mikrobun kulağı iyice çekilmediği, hatta koparılmadığı sürece, Türkiye’deki PKK terörü asla bitmeyecektir.
Güneydoğu’daki çatışmalar bugün sona erdirilse bile yarın tekrar alevlenecek, kentlerde bombalar patlayacak ve yeni cenazeler kaldırılacaktır…
Ve PKK’yı topraklarında besleyen Barzani her terör olayı sonrasında zevkten dört köşe olup ellerini ovuşturacak, öte yanda ise terör eylemlerini kınayan (!) göstermelik açıklamalar yapacaktır…
Timsah gözyaşları dökmeyi sürdürecektir.
Ne acıdır ki koskoca Türkiye Cumhuriyeti ikili oynayan bu herif karşısında aciz kalmıştır. Sırf para ve petrol uğruna…
Ayıptır, yazıktır, günahtır."
Hükümete yakınlığıyla biline Akşam Gazetesi yazarı Kurtuluş Tayiz bugünkü köşe yazısında Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan kuşatılmış olduğunu yazdı. Tayiz bu durumu “Çanakkale içeriden geçildi” olarak yorumladı
Çanakkale İçeriden Geçildi / Kurtuluş Tayiz / AKŞAM
Yüz sene önce Çanakkale’ye dayanan düşman güçlerinin yapamadığı, bugün dünya sistemini yönetenlerin Türkiye’yi işgal vekâleti verdiği içerideki taşeronlar eliyle yapılmak isteniyor. Paralel Örgüt, PKK, DHKP-C, HDP, CHP ve türevleri, bu hedefin işlerliği için oluşturulmuş yahut dönüştürülmüş yapılardır. Ankara’da peşi sıra bomba patlatan güç; yüz sene önceki işgal güçleriyle aynı güçtür. Bu bağlantıyı kurmak ve görmek zor değil; Ankara’da bomba patlatan örgütün
NATO’nun merkezinin bulunduğu Brüksel’de karargâh kurmuş olması tesadüf olmasa gerek. Hatırlanacak olursa geçen yıl PKK’nın “Özgür Kürdistan” sloganıyla gerçekleştirdiği ve Türkiye’ye karşı “savaş” ilan ettiği toplantıya, ülkemizin sözde savunulmasından da sorumlu olan NATO’ya başkentlik yapan şehir, yani Brüksel ev sahipliği yapmıştı.
Yine Britanya’nın bugünkü resmi ve önde gelen yayın kuruluşları, terör örgütünün yöneticisi üzerinden bu milletin liderine şantaj yapmaktalar. Bu güçlere direnen lideri ise terör örgütünün ağzından devirmekle, iktidardan düşürmekle ve öldürmekle tehdit ediyorlar.
Düşman piyadelerinin ayak basmasına gerek kalmadan Güneydoğu’yu PKK taşeronluğuyla Türkiye’den koparmaya uğraşanlar nasıl ki Çanakkale’ye gelirken başka milletleri Osmanlı’ya karşı kışkırtarak ayaklandırdılar, bugün de aynı vatanın parçası olan içimizdeki Kürtleri, PKK ve HDP maşasıyla ayaklandırma gayretindeler.
Yanı başımızda PKK devleti inşa ediyorlar, Kürt devleti değil! Kırk sene önce kurdurdukları terör örgütünü bugün açıktan silahlandırarak devletleştiren akıl, yüz yıl önce istediği gibi ele geçiremediği, parçalayıp bölemediği ülkeyi; bugün bu topraklara adımını dahi atmadan bölüp parçalamanın hesabında.
Hürriyet Gazetesi yazarı Taha Akyol “Türkiye nereye?” başlıklı yazısında Türkiye’de son birkaç yıldır iktidarın yanlış politikalarından dolayı bunalımlı bir ülke haline geldiğini yazdı. İşte o yazısı:
Türkiye Nereye? / Taha Akyol / Hürriyet
“Bugün Türkiye’de endişe yaratan olgular bölünme ve terör tehdididir, dış politikada yeterince dost bulamamaktır, yargının siyasallaşmasıdır, fikir ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılardır...
Yarın tarihçiler bugünleri yazarken bu kötüye gidişin yansımalarını “yapboz kanunları”nda bulacaklar.
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, HSYK ve Yargıtay kanunları, son olarak Terörle Mücadele Kanunu ilk dönemlerde “AB kriterleri” yönünde değiştirilmişti, son yıllarda ters yönde değiştiriliyor.
Artık siyasi söylemlerin “yürütmeyle uyumlu” yargı tarafından “iddianame” haline getirildiği bir dönemdeyiz!
Belli ki, tek sorunumuz terör değil. Terörle mücadele için sağlam ve işlevsel olması gereken toplumsal ve kurumsal yapımızda böyle ciddi sorunlarımız var.”
Korkusuz Gazetesi yazarı Ümit Zileli bugünkü köşe yazısında, dokunulmazlıkların kaldırılmasının kapsamına ilişkin eleştiride bulundu. Zileli çözüm sürecindeki sorumlulardan da hesap sorulmasını istedi.
Deli Gömleği / Ümit Zileli / Korkusuz
Dokunulmazlık oyunu!..
Yaklaşık 10 yıl önce “dokunulmazlık kaldırılsın” denildiğinde, “Asla. Biz bu yargıya güvenmiyoruz” diyenlerin, şimdi “hodri meydan, hadi kaldıralım” demesi gayet sevindirici tabii!..
Çok mutlu olduk da, dokunulmazlıkların kaldırılma şekli biraz netameli!.. Şöyle olacak; son yasama dönemi temel alınacak, yani 1 Kasım seçimleri sonrasının fezlekeleri konu edilecek… Böyle olunca ne olacak? Önce tabloya bir göz atalım:
- Bekleyen 506 fezleke var. Partilere göre dağılımı ise şöyle: HDP’li 41 milletvekili için 134, CHP’li 43 milletvekili için 134, AKP’li 22 milletvekili için 40, MHP’li 6 milletvekili için 14, Bağımsız 1 milletvekili için 4 fezleke…
Şimdi doğal olarak soracaksınız; yolsuzluklarla, özellikle de 7/14 Aralık ayakkabı kutusu, para sayma makinesi, elbise askısı gibi rüşvet argümanlarını da barındıran rüşvet olayları için fezleke var mı?.. Yok!.. Buna benzer, daha öncelere de uzanan skandallarla ilgili fezleke var mı? O da yok!..
Bitmedi; Çözüm süreci denilen, PKK’nın hiç “dokunulmadan” Doğu ve Güneydoğu’yu babasının çiftliği gibi silah ve teröristle donatmasına, hendekler, dehlizler inşa etmesine göz yumanlar hakkında fezleke var mı? Sorarken bile gülüyorum, tabii ki yok!. Dün CHP milletvekili Muharrem İnce Twitter hesabından, “PKK’nın ‘silah stoklama süreci’ olarak kullandığı süreci yürütenlerin dokunulmazlığı var” diyerek belgesini gösterdi… Belgenin başlığı şöyle:
-Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun tasarısı.
Uzun ve gayet açıklayıcı bir başlık! Tasarıda “Bakanlar Kurulu, çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkilidir… Bu kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir” deniliyor. Ama asıl can alıcı madde şöyle:
-Bu kanun kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cazai sorumluluğu doğmaz…
Ne güzel değil mi? Daha iyisi Şam’da kayısı yani!..
Sözcü Gazetesi'nden Rahmi Turan "Terörle yaşamak" başlıklı yazısında Türkiye'deki terör sorununa değinerek şunları yazdı:
Törörle yaşamak / Rahmi Turan / Sözcü
60 polis, 40 kamera!
Boğaziçi Köprüsü’ndeki rezalet hakkında, bu işin uzmanı olan Yurt Partisi Genel Başkan Yardımcısı Semih Kalkanoğlu bilgi vererek dedi ki:
“Türkiye artık dip yapmış durumda… Bir otomobil duruyor Boğaziçi Köprüsü’nde… Sözde benzini bitmiş, sürücüsü bırakıp gitmiş! Bir panik, bir panik!
Bırakınız köprüyü, tüm İstanbul felç oldu.
Benim bildiğim, Boğaziçi Köprüsü’nde ‘Köprü Koruma Müdürlüğü’ diye bir güvenlik birimi var. Bu birimde 60 polis bulunuyor. Gişeler tarafındaki Köprü Müdürlüğü binasında bir gözetim odası var ve burada 30 ekrandan, dönüşümlü olarak köprü kontrol ediliyor.
Köprüde değişik noktalarda 40 kadar kamera bulunuyor ve ekranların başında da onlarca polis olması gerekiyor (!).
Eski yıllarda biz bir defa denedik. Köprüden geçerken sağ şeritte durup, dörtlü flaşörlerimizi yaktık. İki-üç dakika içinde yanımıza polisler gelmişti. Bu polislerin, yaya kaldırımında çalışan küçük polis otoları vardı.
Ne oldu da bunlar bugün ortadan kalktı?
Otomobilini bırakan adam suçludur ama asıl suçlu, ona bu imkânı veren devlettir!”
Takvim Gazetesi’nden Bekir Hazar ‘İnlerinde inliyorlar’ başlıklı yazısında, PYD'nin federasyon ilan etmesini hem Arapların hem de Barzani’nin tepkisini çektiğini söyleyerek, terörle mücadelede Türkiye’nin çok sayıda canlı bombanın eylem hazırlığındayken etkisiz hale getirildiğini iddia etti. İşte o yazısı:
İnlerinde inliyorlar / Bekir Hazar / Takvim
“Şanlıurfa'da bir araya gelen 45 Arap aşireti, Suriye'nin kuzeyinde PYD'nin federasyon ilan etmesini "İhanet" olarak nitelendirdiler. Doğu Aşiretler Ordusu adıyla bir Arap ordusu kurmaya karar verdiler. Finalde ise "Bu ordu PYD bitirilene kadar asla dağılmayacak" diye açıklama yaptılar. Onlar için imha edilecek ilk düşman artık Suriye'yi arkadan hançerleyen PYD... Öfke dağ gibi, nefret kabına sığmıyor. Ve bir başka çarpıcı açıklama da Barzani'den geldi.
PYD'den kaçanların kendilerine sığındığını belirten Barzani, "Suriye'deki Kürtler arasında büyük ihtilaflar var. Esat tarafında mısın yoksa karşısında mısınız dedim. Tren kaçtı. Oradaki Kürtlerin geleceği ne olacak artık bilemiyorum" diyerek kapkaranlık bir manzara çizdi. Daha bitmedi. "Kürtleri bizim halkımızdır. Rejime destek için bu insanların kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Esad'ı destekleyenler Kürt değildir, olsa olsa rejimin ve Esad'ın ajanları olabilirler" diye açıklama yapan yeni bir ordu kuruldu. Adı "Selahattin'in Torunları..." "Kürtleri Esad'in elinde oyuncak olmaktan kurtaracağız, Halep'te, Afrin'de her yerde askerlerimiz var" diyorlar.
Cerablus ve Azez'de DAEŞ'in elinden bazı kasabaları aldılar. Tamamı Kürtlerden oluşan bir ordu. Onların da hedefinde artık Suriye'nin kuzeyi var. Ve "PYD'yi bitireceğiz" diyorlar, buna and içtiler.
Ve Kobani'den Ankara'ya canlı bombalar gönderen o PYD'nin karşısında bir de NATO'nun en büyük ikincisi ordusuna sahip Türkiye var. Suriye'de DAEŞ'le birlikte sıra PYD'ye gelecek, silahların onlara çevrilmesi artık kaçınılmaz bir son. Yeni Türkiye artık boş durmuyor. Şu kadarını söylemeliyim: Acaba kaç intihar bombacısı, eylem hazırlığındayken etkisiz hale getirildi?”
Milli Gazete yazarı Doğan Bekin “Rusya’nın Yeni Putinizm Anlayışı ve Türkiye” başlıklı yazısında Rusya’nın jeopolitik planını keleme alırken Türkiye’nin de bu durumundan nasıl etkilendiğini yazmış.
Rusya’nın Yeni Putinizm Anlayışı ve Türkiye / Doğan Bekin / Milli Gazete
“Rusya’nın, Suriye’de ve özellikle Kafkasya’da jeopolitik önceliklerini dikkate alarak oluşturmaya çalıştığı yeni politik anlayışı ister istemez en çok Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Özellikle Rusya’nın en büyük müttefiki konumundaki Ermenistan, Türkiye’nin yoğun diplomatik çabalarıyla Nabucco boru hattı projesi dışında tutulurken, bir bakıma Azerbaycan ile olan Karabağ sorununu çözmesine zorlanmıştı. Şimdi ise Rusya, özellikle Suriye sınırında Türkiye tarafından düşürülen Rus uçağından sonra askeri, enerji ve ekonomik konularda bu ülkeye yönelik bazı somut adımlar atmaya çalışmaktadır.
Bundan amaç, Türkiye ile yakın komşuluk ilişkileri içerisinde olan Gürcistan’ı da Rusya’ya yakınlaştırmak, Azerbaycan’a karşı da Ermenistan kartını yeniden karmaya çalışmaktır. Bu yolla, Türkiye- Azerbaycan arasındaki yakınlaşmaya sekte vurmak ve TANAP (Trans Anadolu doğalgaz boru hattı) projesini akamete uğratmak hedeflemektedir.
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Ankara saldırısı sonrası Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret, her ne kadar Ankara’daki terör eylemiyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci kez ertelediği Azerbaycan ziyaretine karşı bir jest ve iyi niyet göstergesi olsa da, bir bakıma Rusya’nın Kafkasya ve özellikle Ermenistan konusunda takındığı tavra karşı kuvvetli bir cevap niteliği de taşımaktadır.
Son günlerde Ukrayna Devlet Başkanı Petro Proşenko ve Azerbaycan Devlet başkanı İlham Aliyev’in peş peşe Ankara’ca vaki ziyaretleri ister istemez Türk-Rus ilişkilerini de yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin Kafkasya politikasının zaafa uğratılmadan ve siyasi güç gösterisine dönüştürülmeden bu ziyaretlerin yeni bir konjonktürde değerlendirilmesi gerekir düşüncesindeyiz.”
Sözcü Gazetesi'nden Can Atakli "Başbakan kime hodri meydan diyor" başlıklı yazısında Almanya Konsolosluğunun Türkiye'nin en gergin olduğu zamanda yetkli hiç bir birime açıklama yapmadan saldırı tehdidi gerekçesiyle kapalı olmasını eleştirdi. İşte o yazısı:
Başbakan kime hodri meydan diyor / Can Ataklı / Sözcü
"KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Almanya’ya tepki valiye bırakılamaz
Almanya’nın yaptığının hiçbir özrü yok.
Sen kalk koca bir devleti kenara bırak “Bize yönelik bir terör eylemi olacakmış” de, büyükelçiliğini, konsolosluklarını ve hatta Alman yöneticilerin bulunduğu okulları tatil et.
Bir ülkeye “muz cumhuriyeti” muamelesi yapmaktır bu.
Ama ne yazık ki bizim iktidarımız Almanya’nın bu görülmemiş hakaretini sineye çekti, tepkiyi bile İstanbul valisine bıraktı.
Bir devlet nasıl olur da, temsilcilerinin bulunduğu bir başka devlete haber vermeden, yardım istemeden, kendiliğinden güvenlik önlemi adı altında tatil kararı verebilir?
Bu iktidara bunu da yaptılar.
Almanya’nın yaptığının özrü olmadığı gibi affı da yoktur olamaz.
Ne yazık ki, içeride kamuoyuna “dünya lideriyiz, herkes bize hayran, hepsini dize getiriyoruz” nutukları atılırken, aslında dışarıya karşı boynu hep bükük, sesini çıkaramayan, çaresiz bir ülke konumundayız.
Kimse kendini kandırmasın."
Hürriyet Gazetesi yazarı Akif Beki "Esprisi de buydu ya zaten Devlet Bey" başlıklı yazısında MHP lideri Bahçeli'nin dokunulmazlıklarla ilgili tavrını eleştirdi. işte o yazısı:
Esprisi de buydu ya zaten Devlet Bey / Akif Beki / Hürriyet