29 Ekim 1929’da, yani Cumhuriyetin kuruluşunun 6. Yılında birinci Meclis önünde Atatürk ve devlet erkânının çıkışının görüntülendiği fotoğraf yine gündem oldu.
İşte Atatürk’ün ‘Sarı’ diye çağırdığı fotoğrafçısı Ali Rıza Tuncay’ın ve o meşhur fotoğrafın çekiliş hikâyesi:
“Atatürk Fevzi Çakmak’ın kızının düğününde tüm davetliler arasında fotoğraf çekmeye çalışan bir genci fark etti. Yanına gidip gülümseyerek bu çelimsiz gence “Adın ne senin çocuk?” diye sordu.
Genç şaşırdı bir anda, neticede Kemal Paşa yanına kadar gelip adını sormuştu, kekeleyerek “Efendim benim adım Ali Rıza” dedi.
Atatürk yine hoşnutça gülümseyerek “Bilir misin, benim babamın adı da Ali Rıza, nerelisin peki?” “Üsküplüyüm paşam.” Kemal Paşa belki de babasıyla adaş olduğundan bir anda kanı kaynamıştı bu genç adama. Akabinde “Peki madem, sana bundan böyle ‘Sarı’ diyeceğim. Artık hususi fotoğrafçılarımdan olacaksın, anlaştık mı?” Gözleri parlayarak “Emredersiniz paşam!” dedi genç adam.
Gencecik Ali Rıza belki de hayatının en ilginç ve en güzel gününü yaşıyordu. Vatanı kurtardığı için sonsuz hayranlık beslediği Kemal Paşa’nın yakınında olacak ve fotoğraflarını çekecekti. Ne büyük bir gurur!
Vazife aldığı yıllarda Atamızın çok fotoğrafını çekti ama içlerinden biri vardı ki işte o tarihe geçecekti. Hangisi miydi? Meclisin önündeki o meşhur poz…
Bizlere o inanılmaz insan Atatürk’ü bir kez daha anlatan o fotoğraf. 29 Ekim 1929…
Cumhuriyet Bayramı coşkusu büyük bir şevkle kutlanmaktadır.
Kemal Paşa ve beraberindekiler Meclis’ten çıktıklarında gazeteciler fotoğraf çekmek için adeta birbirlerini ezmektedir. O an Ali Rıza itiş kakış içinde bir omuz darbesiyle yere yuvarlanır. Ayağa kalkıp, kadrajı ayarlayıp fotoğrafı çekene kadar Atatürk ve beraberindekiler çoktan Meclisin önünden ayrılmış ve Ankara Palas’ın önüne kadar ilerlemiştir.
Ali Rıza bu tarihi anı çekemediği için üzüntüyle taşın üzerine oturup hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Çok geçmeden uzaktan Kemal Paşa’nın sesini işitir. Kendine has o güzelim Rumeli şivesiyle “Hey Sarı! Söyle bakalım neden ağlıyorsun?” Birden irkilip ayağa kalkar Ali Rıza.
Gözyaşlarını silip “Paşam” der ve yanına gider, fotoğrafı çekemediğini anlatır. Kemal Paşa gülümseyerek, ‘Canını sıktığın şeye bak bre çocuk!’
Atatürk büyük bir olgunlukla tüm devlet erkanına seslenerek “Arkadaşlar tekrar içeri girip yeniden çıkacağız. Sarı bizim fotoğrafımızı çekecek!” Devlet erkanı bu durumu garipser.
Bir fotoğrafçı, fotoğraf çekemedi diye koskoca bakanlar, mebuslar tekrar Meclisin önüne gidip aynı pozu mu verecek? Verecek evet! Çünkü Atatürk’tü bunu isteyen. Ali Rıza’nın gözyaşlarına kıyamayan o yüce Atatürk…
Ve Atatürk ile Devlet erkanı 29 Ekim 1929’da yeniden içeri girer ve bu sefer Ali Rıza için Meclisin tam önünde işte bu meşhur pozu verir.
Evet, bugün hepimizin aşina olduğu bu fotoğrafın ardında ağlayan bir genci mutlu etmeye çalışan o yufka yürekli Mustafa Kemal ve deklanşöre basan genç Ali Rıza Tuncay yatar.
Atatürk ve Cumhuriyet tarihini araştıran bur yazar olarak size sunduğum bu anlatıda Atatürk’ün o olağanüstü muhteşem insanî yönünü görmekteyiz. Atatürk işte bu yüzden sevilmektedir.
Unutulmak bir yana onu hasretle, saygıyla, daha büyük bir sevgiyle insanlar kalplerinin başköşesinde yaşatmaktadır. Peki ya fotoğrafı çeken kişiye ne olmuştur?
Namı diğer ‘Sarı’ yani Ali Rıza Tuncay maalesef Atatürk’ün vefatından sonra unutulmuştur.
2001 senesinde 94 yaşında İzmir’de vefat eden Tuncay çektiği bu fotoğrafı evinin başköşesine koymuş, Atatürk’le geçirdiği o unutulmaz hatıralarla son nefesini vermiştir.
Vefatının ardından eşi Vedide Tuncay bu fotoğrafın aslını ve yaklaşık 800 fotoğrafı sakladığını 2006’da Tercüman’a verdiği röportajda dile getirmiştir. Sonrası yok…
Evet, günümüzde ise Vedide Tuncay’a ne oldu, şimdi bu arşiv nerededir bilinmez ama bilinen tek şey vardır. İşte o gerçek; bu fotoğrafın ardında bir gencin gözyaşlarına kıyamayan Mustafa Kemal Atatürk’ün olduğudur."
(Kaynak: Tolga Aydoğan)