Mavi mavi ve delikanlı başbakan
Bu yazıma başlarken şöyle kısaca haber başlıklarının üzerinden bir geçeyim istedim. Şükür Tanrıma, inşaat işçiliğinden türkücü İbrahim Tatlıses’i mafya saldırısından kurtardık. Artık Mavi mavi ile Ayağında kundurayı yeniden dinleyebilecek ve “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye slogan atabileceğiz. Artık o kadar çok şeyle gurur duyuyoruz ki, gururun ne olduğunu unuttuğumuz bir anda. Gerçi o da kızdığı kadınların bacaklarına kurşun sıktırmıştı ama olsun. Ne de olsa o İbo!
İşin garibi İbo’nun vurulmasını bile Başbakanın yaklaşan seçimler için kullanması. İbo’nun çektiği özel mesajı adam canıyla boğuşurken “kendisine ne kadar delikanlı” demiş diye telefonundan okuyuverdi. Ama ben bu sunuşta hem onun hem de Bülent Arınç’ın gözyaşlarını aradım. AKP’liler ağlama konusunda biliyorsunuz bayağı uzman. Neyse en azından Urfalılar mutlu.
Bir başka önemli konu, deprem kuşağındaki Türkiye tam da Japon nükleer felaketi sırasında dünyada hiç denenmemiş bir Rus teknolojisini topraklarında uygulatmaya hazırlanıyor. Size bu projenin ayrıntılarını gelecek yazımda anlatacağım. Ama Başbakanın Rusya gezisinin önemli bir sonucu var. Erkekler yaşadı. Artık Nataşaların Türkiye gelişi için vizeye gerek yok.
Bir başka konu CHP’nin kısa askerlik önergesi. AKP’nin karşı savunması, terörle mücadeleye zarar verir ne kadar tutarsız. Yani bu söylediklerine anlaşılan kendileri de inanmıyor. Zira artık Türkiye terörle mücadeleyi bırakmadı mı? Askerini yenik ilan etmedi mi? Terörle mücadele eden askerlerini hapse atmadı mı? Adama sorarlar hangi terörle mücadele diye.
Bir başka konu AKP’nin iki borazanı Cengiz Çandar ile Ergun Babahan’ın gazetecilerin haklarını aramak için yaptıkları yürüyüşle dalga geçmeleri. Yani benim artık adalete inancım falan da bayağı bayağı sarsılıyor. Cengiz’in bir cinayetle bağlantısı konusunda ihbarda bulunmuştum hem de kaynak ve delil göstererek. Ama kimse harekete bile geçmedi.
12 Eylülün yan ürünü Çandar biliyorsunuz Turgut Özal’ın hizmetindeydi. Benim Houston’da hatırladığım bir olaya göre o zamanlar Özal’ın sözcüsü rolünde olan Büyükelçi Kaya Toperi görevinden ayrılacak ve yerine Cengiz geçecek ve büyük elçi unvanını alacaktı. Ama Allah bu işe razı olmadı, Özal atamayı yapamadan erken öldü. O işte yattı. Ardından Hasan Cemal ile Washington’a gelerek Neokoncuların sözcülüğünü yapmadılar mı. İşte gazetecilik anlayışı. İsterseniz gelecek sefere Ergun Babahan’ı ve Washington serüvenlerini de anlatalım.
Son olarak benim TRT’ye girişimde hocam olan Jülide Gülizar’ın kaybı. 1974 yılında TRT’nin açtığı sınavı kazanıp redaktör spiker olarak girdiğimde rahmetli Zafer Cilasun, Jülide Gülizar ve Çetin Çeki bizlere kurslarda eğitmenlik yaptılar. Doğru haber okumasını, haber okurken tarafsız ses kullanmasını öğrettiler.
Bizim zamanımızda TRT spikerleri yaptıkları hata yüzünden mikrofondan uzaklaştırma cezası alırlardı. Tabii TRT spikerleri de bugün Mehmet Ali Birand ve ötekiler gibi Türkçeyi katleden kişiler hiç olmazdı. Jülide Gülizar Türkiye’nin bugünküler de dâhil yetiştirdiği en iyi röportaj spikeriydi. Ben ABD’ye gelene kadar Haber Merkezinde Bir Konu Bir Konuk adında bir haber program yapardım. Ben ayrılırken bu programı Jülide abla devraldı ve olabildiğince de ileri taşıdı. Bizler o programla Meclis’ten iki yasa çektirmiştik. Siyasi değil programa sürekli teknik yetkili çıkarırdık. Allah gani gani rahmet eylesin.
Evet, sevgili okurlarım. Türkiye gene magazin gündemi ile uğraşırken etrafımızdaki ateş çemberi giderek daralıyor. Bu arada Amerikalıların Türkiye’den hâlâ umutlarını kesmediklerini ortaya koyan bir anket yayınlandı. Bu pek hayra alamet değil, gelecekte daha çok kazık yiyeceğimize işaret ediyor. Ama bu durum için yalnızca iktidarı değil kendi geleceği ile ilgilenmeyen seçmen ve halkımızı da suçlamak gerek diye düşünüyorum. Yanlış mıyım?