Marşlarla ayrışmak!
Bülent Arınç, Manisa’daki bir açılış sırasında “10’uncu Yıl Marşı yerine, Mehter Marşı’yla başlasak daha anlamlı olurdu” demiş. Çok sıradan, biraz da masum gelen bu sitem, bir zihniyeti hem tayin hem de tespit ettiği için üzerinde durmayı hak ediyor. Aslında Arınç, Mehter’in Osmanlı’yı, 10. Yıl Marşı’nın Cumhuriyet’i simgelediği için marşlar arasında hiyerarşik bir tercih yapmaktadır. Mehter ya da 10. Yıl diyerek duyguda bile ayrışmak, gerçekte tefrikaya kapı aralamaktır.
AKP iktidarı döneminde, -marşlar dahil- ayrışmaktan, bölünmekten ve ötekileştirilmekten nasibini almayan hiçbir değer kalmamıştır. Laik-antilaik, içen-içmeyen, türbanlı-başı açık gibi akla gelen ya da gelmeyen hemen her konuda ayrıştırılan bir Türkiye ile karşı karşıyayız.
Tevhit ve vahdetin yerini tefrikanın aldığı bir yerde milleti bir arada tutmak çok zordur. Zira tefrikanın, bölücülüğün, fitnenin girdiği yerden birlik ve beraberlik göç eder. Akif’in dediği gibi ancak “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Yüreklerin toplu vurmadığı yerde birlik, dirlik ve bütünlük olmaz.
Bir toplumun bir kısmının yürekleri, Mehter Marşında ayrı, 10. Yıl Marşı’nda ayrı çarpıyorsa orada duygular ortak değil demektir.
Değerleri lime lime doğramak, toplumu lif lif ayrıştırmak, inançları mezhep mezhep tefrik etmek, halkı etnik etnik bölmek, coğrafyayı bölge bölge karşıt hale getirmek çatıştırıcılıktır. Arınç’ın yaptığı, tam da budur.
Fitnenin ve bölücülüğün her çeşidine sonuna kadar kapıyı açan bir iktidar Türkiye’yi yönetiyor. İktidar sahipleri yalnız tarihi, devleti, milleti değil; etnisiteyi, mezhebi, dili, bilimi, edebiyatı, şiiri, sanatı da ayrıştırmakta bir sakınca görmemektedir.
AKP zihniyeti, Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti’ni birbirinin rakibi ve karşıtı olarak görmekte ve göstermektedirler. Bu zihniyet, Osmanlı’nın yüceliğine her fırsatta vurgu yaparken, Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle yüzleşmekten ve hesaplaşmaktan söz etmektedir.
Esasında Türk jeopolitiğindeki bin yıllık süreç içerisinde kurulan (Selçuklu/Osmanlı/Türkiye) her üç devlet de birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. Osmanlı’yı ve Türkiye’yi ya da milleti ve devleti birbirine karşıt olgu olarak ancak hasarlı bir zihniyet ele alır. Millet adına başında bulunduğu devletle kavgayı bir strateji olarak benimsemek, aklı başındaki iktidarların yapacağı bir iş değildir.
Tarihi, dili, dini, coğrafyayı, edebiyatı, hukuku çatışma alanı olarak görmek, yanlış ötesi yanlıştır. Halbuki milli olan dini olanın, tarihi olan coğrafi olanın karşıtı değildir. Milli, dini, ahlaki, tarihi, coğrafi ve ekonomik olgular bir toplumsal sistemin ve kültürel sistemin parçalarıdır. Diğer yandan mazi halin, hal atinin alternatifi ve karşıtı değildir. Aksine mazi-hal-ati birbirinin devamı tamamlayıcısıdır.
Her olgu, bu anlamda Yahya Kemal’in deyimiyle “Kökü mazide olan ati” bağlamındaki bir sürekliliği içerir. Sanıldığının aksine yerel ile milli; milli ile evrensel arasında da karşıtlık yoktur, önceliklik ve tamamlayıcılık vardır. Her süreç, değerler hiyerarşisi bağlamında sırasıyla yerel, milli ve evrensel olarak birbirini tamamlarlar. Bu manada parça bütünün, bütün de kendisini oluşturan parçanın karşıtı ve alternatifi değildir.Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğunu; imkan kelimesiyle olanak kelimesini; Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’ı; devlet kavramı ile millet kavramını; milli değerlerle dini değerleri kavga ettirmek Türk toplumuna yapılacak en büyük kötülüktür.Arınç, Mehter Marşı taraftarlığını 10. Yıl Marşı karşıtlığı olarak ortaya koyarak ayrıştırıcı sürece yeni katkılar sunmaktadır.