"Mardinli Üç Esir Bacanak"!
Son olarak Midyat ve Nusaybin'de yaşananlar, Kamışlı'da yapılan esrarengiz askeri hazırlıklar, insanı dehşet içinde bırakıyor.
İçin için yanmakta olan Orta Doğu'nun, kavurucu alevleri, ne yazık ki sınırlarımıza gün geçtikçe dayanırken çoğu şehirlerimiz tehdit altında bulunuyor.
Güneydoğu'nun perişan halinden bu arada kentlerden söz açılmışken doğup büyüdüğümüz Mardin hatırlanıyor.
Gerçekte de; tarihi, coğrafyası, konumu, örf ve adetleri değişik yemekleri kısacası bütün gerçekleriyle Mardin'i, şimdiye kadar hiç duyulmamış bir yönüyle yazmak galiba bir hemşerisine görev oluyor.
Zira her fırsatta; çoğu Mardinliler, Mardin üzerinden soru yağmuruna tutuluyor.
Hatta Arap veya Kürt ilişkiler gündeme getirilmek isteniyor.
Her şeyden önce Mardin'in soyu sopuyla bir Türk kenti olduğunu iftiharla haykırmak gerekiyor.
Zira lisan-lehçe çeşitliği veya zenginliği Mardin'in karşısına "ters" bir şekilde çıkarılıyor.
Nobel Ödülü Kahramanı
Nitekim; Nobel Ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar'ın BBC muhabirinin "Arap mısınız, Kürt müsünüz" şeklindeki "maksatlı" sorusunu "Ben Türk'üm o kadar" cevabı her şeyi anlatıyor.
Her şeyden önce, Mardin'den bir "Nobel Kahramanı"nın çıkması, Mardinlileri daha çok sevindiriyor ve gururlandırıyor.
Bir yaş büyüğümüz olan Prof. Dr. Aziz Sancar'la Mardin'de aynı lisede okuduğumuzu hatırlamak bile insana coşku veriyor.
Aslında; Mardin ve çevresi çeşitli uygarlıklara "beşik" olmuş bir coğrafyayı sinesinde barındırıyor.
Bir Ebül'üla Mardin, bir Arif Mardin isimleri hemen akla geliyor.
Tabii ki Nobel'i kazanan Prof, Dr. Aziz Sancar şimdi müstesna bir yer alıyor.
Aynı zamanda; soy-sop, dil ve din-mezhep bakımından bir mozaik zenginliğine sahip olan yörenin özelliklerinden birini anlatabilmek için, "Mardin'de evde Arapça, sokakta Kürtçe, okulda Türkçe ve üniversitede yabancı bir dil daha öğrenilir" denildiği hatırlanıyor.
Gerçekten de Mardin ve çevresinde, bu üçünün dışında daha çok dilin konuşulduğu da biliniyor.
Ne var ki asıl dilin, Türkçe olduğu da inkâr edilmiyor.
Aziz Sancar'ın Nobel Ödülü ile taçlanan Mardin'in bir başka kahramanları da yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Her ne kadar, "öykü" 1. Dünya Savaşı ve ötesinde başlıyorsa da üç kahraman bacanak Mardinlinin serüveni bir başka dünyayı aydınlatıyor.
Gençlik dönemi aşinalarımızdan ve akrabalarımızdan Av. Halil Yazgı'nın hazırladığı muhteşem bir kitap çok eskileri çağrıştırıyor.
Kitabın arka kapağından
"Bu kitapta canlarını, mallarını, ailelerini, sevdiklerini, din, vatan, bayrak, namus uğruna feda eden Mardin eşrafından fedakar yiğit "üç bacanak"ın yani Gürcüzade Gazi İbrahim Gürcüoğlu, Gazi Mehmed Rif'at Atay ve Naibzade Gazi Tal'at Yazgı Beğler'in bizzat katıldıkları 1. Dünya Savaşı'nın Filistin cephesi, Kafkas cephesi ve İstiklal harbi ile alakalı kendilerinin yazdıkları hatıralar vardır.
Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen ve Mısır'da Seydi Beşer Üsera Kampı'nda kalan Gazi Mehmed Rif'at Beğ'in hatıralarında, sonradan Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacak Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay'ın Tabur İmamı olan babası ile Binbaşı Fasih Kayabalı Korgeneral iken vefat eden Çanakkale Cephesi kahramanlarından Beğler ile alakalı ibretlik hadiseler vardır.
Kitapta, hatıraların orijinallerinin tıpkı basımları, orijinal vesikalar ve fotoğraflar da bulunmaktadır.
Bu Mardinli yiğit fedakar "üç bacanak" da dahil bütün şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhları şad olsun."
Çarlık Rusya ve Bolşevik zamanlarını yaşayan Mardinli bir Türk esirinin akıllara durgunluk veren anılarından aslında her şey ortaya çıkıyor.
İşte böylesine kahramanlara sahip Mardin'in, hiçbir zaman bir Arap-Kürt-Ermeni veya Batı'nın egemenliğine girmeyeceğinin işaretleri kendiliğinden görülüyor.
Ancak, vatanın bir bütün olduğunun da bilincinde olanların arasında Mardinlilerin müstesna bir yer aldığını da ara sıra hatırlatmak icap ediyor.