Manipülasyon cephesinde değişen bir şey yok
Sair zamanda kullanmayı sevdiğim, fikri alan beyanlarında yahut aidiyet tariflerinde coşkuyla kullandığım bir sözcüktür "cephe".
Lakin 16 Nisan'da yapılacak halk oylaması öncesinde, insanların, tercihleri doğrultusunda "hayır" ve "evet" olmak üzere iki cepheye ayrılmasını aynı coşkuyla benimsediğimi söyleyemem.
Gözlemlediğim kadarıyla yalnız da değilim; bu iki cepheden birine hapsedilen insanlar da rahatsız "cephe"de gösterilmekten.
***
Çünkü...
Bir:
Çoğunluk, "evet" derken de, "hayır" derken de kılıç elde "Allah Allah" nidalarıyla yapmıyor bunu. Kendilerini bir savaşın içinde görmüyorlar; oylarının rengini "düşmana" karşı bir taraf bildirimi olarak belirlemiyorlar. Dahası kendisiyle savaşan bu ülkeden yorgun düşmüş durumdalar.
İki:
Sadece "savaş bölgesi" anlamıyla değil "düşünce beraberliği" anlamında da karşılamıyor insanların halk oylamasındaki tercih gerekçelerini "cephe". Başka başka nedenler belirleyici çoğunluğun seçiminde.
Misal, geçenlerde "Hayır" diyeceğim diyen ülkücü bir yerel siyasetçiyle konuştum. Yaşadığı şehirde, yine ülkücü bir "hayır'cı"nın konuşmacı olduğu bir etkinlik varmış. Etkinliğin diğer konuşmacısı "geçmişte dava arkadaşlarına kurşun sıkmış" bir yapının mensubu olduğu için etkinliğe katılmayacağını söyledi. Ama tercihinden vazgeçmiyor, aynı salonda olmaya bile tahammül edemediği insanların da "hayır" demeye karar vermesi. Velhasıl, "Hayır" diyor ama kendisini "Hayır cephesi"ne dahil görmüyor.
Ya geçmişten kalan ideolojik meseleleri olduğundan, ya da saçma sapan, yersiz, zamansız hırslarla "hayır'cıların önderliğine" soyunanlarla zinhar yan yana olmak da, öyleymiş gibi anılmak da istemediklerinden dolayı "cephe"ye dahil anılmaktan huzursuz çok kişi.
Aynı şey "evet" diyenler için de geçerli.
Kimse, bir başkası öyle söylediği için öyle demiyor; aşiretler, cemaatler, tarikatlar dışında toplumun büyük bölümü için geçti o biat günleri.
***
Ben algıya öyle yerleştiği için, yerini bulsun diye tırnak içinde kullanmaya gayret ediyorum ama hiç kullanmamak, ülkeyi böyle kalın ve sert bir çizgiyle ikiye bölmemek lazım şu günlerde.
Kaldı ki, benim objektif olarak baktığımda görebildiğim yegane cephe, kendisine bu "bölme" işini vazife edinmiş "manipülasyon cephesi"; tercihleri, tercih sahiplerini olmadık özdeşlikler kurarak "öteki"ne dönüştürmeye çalışan bir tek orası!
***
Saadet'e dokunan yanar mı!
----------
Mehmet Tezkan, Milliyet'te yayınlanan dünkü yazısında sordu:
"Hayır cephesi sayılırken neden Saadet Partisi listeye katılmıyor?"
Öyle ya;
Saadet Partisi de "Başkanlık sistemi"ne "hayır" diyor.
Üstelik de çoğu partiden, kurumdan, kişiden önce açıkladılar "hayır" diyeceklerini halk oylamasında.
Buna rağmen, "hayır" diyen herkesi "bütün kötülüklerin anası" makamına oturtmakta sakınca görmeyen iktidar cenahı Saadet'e niye dokunmuyor?
Dokunursa yanar, önce kendi tabanları yakar diye mi korkuyor?
"Benim Müslüman kardeşlerime" de "dinsiz" diyemez ya sonuçta!
***
Almanya "evet" diyor
-------
AKP "Evet" kampanyasını başlattığından beri onca miting, gazete röportajı, televizyon programı, şarkı, türkü, sipariş yazı hiçbiri ama hiçbiri şu Almanya'daki ambargo kadar yaramadı "Evet"e.
Almanya, AKP'ye en sevdiği alanı açtı; "mağduriyet edebiyatı" yapabileceği bir neden yarattı;
Ve bir "düşman" elbette...
Bakmayın görünürde öfke saçtıklarına, biraz olsun tanıyabildiysek bunca yılda çok büyük ihtimalle "teşekkürler Merkel" diyor kendi aralarında AKP'liler!
***
"Şirk"e dair
------
Cudi Kitapçıoğlu "Yazılarınızda şirkten bahsediyorsunuz ama gençlerimiz anlamaz" eleştirisinde bulunmuş.
Kreşten itibaren kendilerini dini ağırlıklı bir eğitim sisteminin içinde bulan gençlerimiz "şirk"in ne olduğunu illa ki biliyorlardır ama bilmeyenler için belirtmiş olalım:
"Eş koşmak", "ortak koşmak" demek efendim...
Din alanında "Allah'a"; büyük günah yani.