Malum siyaset içindeki bazı zibidiler...
“Türk basınında özellikle “malum medya içinde” bazı “zibidiler” var, “asker düşmanı” doğmuşlar, “asker düşmanı” ölecekler!
(...) Adamın sorası geliyor: Türk askeri sana ne yaptı arkadaş?
(...) “asker” kimdir?
Sensin, benim, babam, ağabeyim, dayım, komşum, arkadaşım...
(...) Bugün artık tam olarak uyanma zamanı; “Seçilmiş Lider, Asker ve halk” aynı taraf, karşı tarafta olanlar “yerel ve küresel” yerleşikler... Kısacası; BİZ “BİRİZ”, ONLAR “BİZDEN DEĞİL”!..”
* * *
Bu (son paragraf dışında altına imza atacağım) satırların ismi lazım değil (kendisi ‘Yeni Türkiye’de zuhur eden maddenin jöle hali kıvamında olduğundan maazallah vıcık vıcık yapışıverir insanın eline bu sıcakta) yazarı, “saraylı”nın “başdanışmanı”...
Gelin görün ki “saraylı”nın 13 yıllık iktidarının şu yazdıkları yalanlıyor “başdanışman”ın sahip olduklarını iddia ettiği tavrı:
- Allah’a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş...
- Orduevi’nden de bir ordu komutanının alınabileceği artık Türkiye’de halkın gözünün önüne gelmiştir. Türkiye iyi bir noktaya gidiyor. Bu bağırsakların temizlenmesidir.
- Çetevari oluşumlar bunlar... TSK’ya ‘ince ayar’ yapılıyor...
- Tabular yıkılıyor... Askeri vesayeti yıkıyoruz...
- Ağababalarını (TSK’nın komuta kademesini kast ediyor) yendik, ağababalarını...
- Eğer Türkiye’de AK Parti iktidarı olmasaydı, bunlara (askere) karşı hiçbir hükümet ayakta kalamazdı. Bizi biz yapan bunlarla (asker) mücadele etme noktasıdır!
Hangisine bakalım biz şimdi;
Lafa mı?
İcraata mı?
Lafa bakacak olursak, kafadan “medyadaki zibidiler”in yalnız olmadıkları; siyasetteki mevkidaşlarından cesaret/yol aldıkları sonucuna götürüyor bizi de; o bakımdan soruyorum!
Sonra...
“Askere uzanan eller kırılsın, diller kopsun innnnnşallah”cı danışmanı yakmak gibi olmasın ama, Türkiye’nin terörle mücadelede efsaneleşmiş komutanlarından birinin haksız-hukuksuz-zalimane şekilde yargısız infaz edilmesinin, “karşısında ayağa kalkmamanın cezası” olduğunu itiraf eden “saraylı” ne oluyor bu durumda?
Kanal kanal gezip, seçilmiş çanakçıların karşısında “... YAŞ toplantılarında beraber olduğumuz bir arkadaş, yolculuklarımızın olduğu bir arkadaş. Ben bunu CD’den, sesinden dinleyince, inanın o CD’yi dinlemesem inanmayacağım ama CD’yi dinleyince şoklara giriyorum, ‘nasıl olur bu’ diyorum, ‘nasıl böyle bir şey oluyor’ diyorum. İlk defa bir sivil mahkemede böyle bir sürecin olması aslında Türk demokrasisi adına çok önemli...” diye yarı ağlak, yarı rövanşist bir tonda Türk ordusuna kurulan kumpasa aleni destek veren muhterem “asker düşmanı” değil ve hatta “askerle aynı tarafta” öyle mi?
Aynı cephede!..
Asker Denktaş derken, bunlar Annan diyordu...
Asker Ankara derken, bunlar Brüksel...
Asker Türk Milletinin bölünmez bütünlüğü derken, bunlar 36 etnik gruplu mozaikten yanaydı...
Asker Kerkük derken, bunlar Erbil’in yeniden inşasının peşindeydi...
En son...
Asker, Silivri’de Harbiye Marşı söylerken, bunlar Diyarbakır’da Şivan Perver ve Barzani’yle “Megri Megri” demedi mi!
Askerin başına çuval geçirilip sorgulanmak üzere derdest edildiğinde bile Türk ordusunun onurunun gerektiği “taraf”ta değil de “çuvalcılar”ın “tarafı”nda yer alanların -Süleymaniye- olacak değil ya kayıtsız şartsız savunacağı tek bir cephe var bu memlekette;
Beştepe!
Vatan savunmasında elini kolunu bağladıkları asker birden kıymete bindiyse eğer; mevzu bahis saray savunmasıdır; yazın bir yere...