Maketin kelime manası, bir yapı, eşya veya herhangi bir şeyin taslak olarak yapılmış küçük bir örneğidir. Maket, aslına benzemekle beraber onun kendisi değildir. Dıştan bakılınca asılmış gibi algılanır, gerçekte ise asıl görüntüsü veren kopyalardır. Aslın bütünü asla temsil edemezler. Küreselleşmeyi savunanların için maketler, birer sivil toplum örgütüdür. Ancak milli bir sivil toplum örgütü olmaları istenmez. Çok sayıda oluşturulan maketlerle milli egemenliğe paralel bir egemenlik oluşturulmak istenir. Bu gerçeği kavrayamayanlar, istenilen doğrultuda maket yaparak, onunla bütünü izah etmeye çalışırlar. Türkiye'nin en önemli sıkıntılarından bir tanesi işte budur.
Ülkemizdeki başlıca maketler, İslam maketleri ile Atatürk maketleridir. Bunlar dıştan bakıldığında İslam'a veya Atatürk'ün düşüncesine benzerler; gerçekte ise, bunlar birer makettir. Bu maketler insanların ellerine tutuşturulmuştur. Bu maketler üzerinden değişik görüntüler çizilir, kamuoyları oluşturulur ve toplumda gerçeklikleri konusunda genel bir kanaat yerleştirilir. Böylelikle işin özü yani İslam'ın veya Atatürkçülüğün özü unutturulmaya çalışılır. Çünkü herkes kendi maketini savunur hale gelir.
İslam dini en son ve en gelişmiş dindir. Kuran-ı Kerim en son gelen kitaptır. Hazret-i Muhammed son peygamberdir. Bu üç husus, İslam dinini diğer dinlerden farklı ve üstün kılan en önemli özelliklerdir. İşte diğer dinlerin özellikle Hıristiyanlık ve Museviliğin saldırdığı, yıkmak istediği İslam'ın bu temel özellikleridir. Bunun için seçilen yol, İslam'a benzeyen, dıştan bakıldığında İslam gibi görünen maketleri oluşturmak ve bu maketleri Müslümanların eline tutuşturmaktır. Maketler aslın küçük kopyası gibi görünmekle birlikte bunların bir kopyası değildir. Maketleşmeyi uygulamaya koymak için çok uzun süreli, yılları içine alan planlar, projeler geliştirilir. Zaman içerisinde uygulamaya konulur. Ülkemizde maketler bu şekilde yıllar içinde oluşturulup seçilen insanların eline tutuşturuldu. Günümüzde yeni maketler yapılmaya devam etmektedir.
Bu işlemler nasıl cereyan ediyor? Öncelikle halen hayatta olan bir din adamı seçiliyor. Seçilen kişinin İslam'ı temsil özelliğinin olup olmaması önemli değildir. Bu kişinin İslam dininin bilgileri ile mücehhez olması da önemli değildir. Yeter ki istenilen şekilde yönlendirilebilecek olsun. Geçen 15-20 yıllık sürede hemen hemen hepimiz bir maketin oluşmasını izledik, halen de izliyoruz. Önce maketleştirme ile ilgili kişinin eğitimi tamamlanıyor. Ardından maketler yapılıyor. Maketlere "aslı gibidir" damgası vuruluyor. Sonra aslı yerine ikame ediliyor. Bir başka değişle, İslam dininin veya Atatürk'ün düşüncelerinin yerine konuluyor. Böylelikle asıllar unutturulup maketler üzerinde konuşulmaya başlanıyor. Son aşama, asıl hakkında şüphenin oluşturulmasıdır. Bu aşamada aslın yani İslam dini veya Atatürk hakkında şüphenin oluşturulması hesaplanıyor.
Eline maket tutuşturulan kişi, taraftar toplamaya başlıyor. Kendi maketinin en iyi ve en mükemmel olduğunu söylüyor. Diğer maketlerle en gerçek maket, benim maketimdir kavgasını yapıyor. Eline bu şekilde maketler tutuşturulanlar, yakından takip edildiğinde; bu kişilerin belirli süre sonra bir "cemaat" veya "tarikat" oluşturdukları görülmektedir. Bu gruplar, bir biri ile kıyasıya çekişmekte, birbirinin peşinde namaz dahi kılmamaktadırlar. Hatta, birinin gittiği camiye diğeri gitmemektedir. Herkes, kendi maketinin en iyi ve en mükemmel olduğunu söylüyor. Oysa bunlar gerçekte birer makettir. Dolayısıyla bunların aslı temsil noktasında hiçbir değeri yoktur. Maketleri bu açıdan da değerlendirmek lazım.
Maketleri elinde tutanlar, kendi kendilerine bir dolu ünvan veya ünvanlar veriyor. Kimine "Hoca efendi", kimisine "Hazret", kimisine de "Şeyh Hazretleri" deniyor. Bazılarına "Üstat" denirken, son yıllarda olaya biraz da bilimsellik katılınca Prof. Dr. ünvanı alanları da görüyoruz. Bu kişiler gerçek manada bir doktora yapmış mı? Yapmamış. Filan ülkede; yıkılmakta olan bir ülkede ünvan almış, nasıl aldığı da şüpheli olan böyle bir durumda akademik ünvanlı kişiler olarak ortaya çıkıyor.
Diğer bir önemli nokta, maket tutucunun ölümü ile mirasının kime veya kimlere kalacağı ya da kaldığı tartışmasının başlamasıdır. Maketçi kişi ölürse, bu döngüde neler oluyor. Bir de onlara bakalım. Maketi elinde tutan öldüğünde; miras, ölenin oğlu varsa oğluna kalıyor. Onu oğlu temsil etmeye başlıyor. Oğlu yoksa, miras damadına kalıyor. Damatlar birden çok ise, damatlar arasında kavga başlıyor. Sonunda damatların en güçlüsü duruma hakim oluyor ve miras ona kalıyor. Maketçinin böyle bir mirasçısı da yoksa, ölürken yanında kim bulunuyorsa ona el veriyor. Maket onun elinde kalıyor.
***
Gelelim diğer bir kavrama yani, markete. Maketler kuruldu, bir de bunun paraya tahvil edilmesi lazım. Maketlerin yaşaması için mutlaka market açılması gerekir ki para kazanılsın. Maketlerden elde edilen nüfuz bu şekilde paraya çevriliyor. Marketleşme, maketi kuranların çoluk ve çocuklarının geleceği için en önemli hedeftir. Bir başka değişle, marketleri çoluk çocukları için kurmaktadırlar.
Bir dini maketi elinde bulunduranlar, işe küçük market açarak başlıyorlar.
Sonra market, süper veya hiper marketlere dönüşüyor.
Daha sonra televizyon ve gazeteler ile dergiler çıkartılıp alan genişletiliyor.
Daha da sonra adına İslam'ı Holding dedikleri holdingler oluşturuluyor.
En sonunda "Faizsiz Finans Kurumları" ile ekonomideki son noktaya ulaşılıyor.
***
Makete kananlar yönünden marketler nasıl bir önem arz ediyor?
Makete hizmet için marketlerden alış veriş sevaptır anlayışı yerleştiriliyor. Maketlerde faiz yoktur. Marketlerde de faiz yoktur. Ancak her nedense faiz oranına eşit yılda bir kar payı dağıtılır. Marketten alışveriş yapanların toplu iflası kaçınılmazdır. Holdingler veya finans kurumlarında toplu iflaslardaki kaçınılmazlık, alış veriş yapanlar içindir. Böyle bir durumda bile, maketi elinde tutanların kendi iflasları mümkün değildir. Tüm şirketleri batsa bile kendilerinin çok yüksek bir hayat standardın da yaşamaya devam ettiklerini görülmektedir
Maketlerde miras hukuku olurda; marketlerde miras hukuku olmaz mı? Olur ama burada tartışmalı bir durum söz konusu değildir. Özellikle mirasın kime kalacağı konusunda mesele yoktur. Kalacak olan mirasçılar bellidir: Miras, maketi kendi elinde tutanın çocuklarına kalıyor. Bu miras geçişi mutlaktır. Ayrıca geçiş, Medeni Kanunun miras ile ilgili hükümlerine de uygundur. Maket belki başka bir yere gidebilir. Ama oradaki mirasçılar da bellidir; elde edilen paranın nereye akmış olduğu noktada bellidir.
Atatürk maketleri ile ilgili birkaç bir şey de söylemek lazım. Bu maketler, Atatürk'ün ölümünden sonra kurulmaya başlanıyor. 12 Eylül döneminde en üst seviyeye çıkıyor. Ekonomik ve siyasi etkinlik kazanıyorlar. Atatürk marketlerinde miras hukuku pek geçerli değil. Ölünce çocuklara bir şey kalmıyor. Atatürk marketçilerinin ticari yetenekleri İslamcı marketçiler kadar gelişmiş değildir.
Günümüz Türkiye'sinde bu maketler ve marketlerin çok iyi tanınması ve maketlere kananlara tanıtılması, maketlerin marketleriyle birlikte ortadan kaldırılması ve asıllarının ortaya çıkarılması mecburiyeti vardır. Bu mecburiyet, tüm zamanlara oranla bugün daha da artmıştır.