Mahkeme Kapıları…
Bizim ülkemizde hemen herkes bir futbol takımını yönetecek kadar teknik direktör, bir hastaya teşhis koyacak kadar doktor, bir münkiri hidâyete erdirecek kadar âlimdir.
Son aylarda MHP kongresinin 'mahkeme kapılarında'ki serencâmı sâyesinde meslekten hukukçuları işsiz bırakacak kadar da hukukçumuz oldu.
Yani, hastayı canından edecek kadar tabip, mü'mini imanından edecek kadar âlim, zanlıyı müebbed yatıracak kadar da hukukçu olduk…
MHP Olağanüstü Tüzük Kurultayı üzerinde yoğunlaşan hukuk tartışmaları ve karmaşa bir sebep değil, netice aslında.
İşine öyle gelen bir güruh meseleyi 'sebep merkezli' tartışıp, "MHP'yi mahkeme kapılarına düşürdünüz" metaforuyla 'sûret-i hak'tan görünerek Devlet Behçeli'nin siyâsî ahlâktan nasibini almamış aynı argümanını kullanarak sözümona ait olduklarını iddia ettikleri 'muhalefet'i istiskâl etme çabasında. Yedi aylık muhalefet mücâdelesinin hiçbir yerinde ve hiçbir ânında olmayan, hiçbir emek sarf etmemiş, hiç ter dökmemiş, bir metre dahi yol kat etmemiş bu güruhun, 'mahkeme kapıları'ndaki muhalefetin kurultay mücâdelesinin aslında külliyen bir netice olduğuyla hiçbir âlâkaları yok, çünkü kalplerindeki başka, dillerindeki başka…
İşine öyle gelen ve ofislerinde değil, bizzat 'mahkeme kapıları'ndaki bir diğer güruh ise ne sebeple ne de neticeyle ilgili. Onlar yalnızca geçmiş kongre günahlarını temizlemeye ve tâlih de arkalarından itelerse Genel Merkez'in adayı olabilmenin ve Merâl Akşener'i nasıl olur da saf dışı bırakırımın hesâbıyla meşgûl tipik bir sarı aday. İ'râbda mahalli olmadığını gittiği her ilde bizzat gören, meydanlarda ufalan bu güruh, nevzuhur bir 'Hürriyet ve İtilaf portresi'. "Edirne'yi Enver alacağına Bulgar alsın" diyor ve ama hukuken ama kendi adlarına bir mucize beklentisiyle Merâl Aşener'in aday olamamasından medet umuyor…
Oysa bütün bunların hepsi fürûattan…
'Mahkeme Kapıları' bir sebep değil, bir netice…
Devlet Bahçeli'nin iki dudağından dökülen malûm ve aşikâr cümlelerin, kalbinde ve zihnindeki yalnızca kendisinin bildiği bir vazifenin devamı için verdiği mücâdelenin neticesi 'Mahkeme Kapıları'.
Devlet Bahçeli'nin 548 imzâya karşı rest çekerek 1.000(Yazıyla Bin) imzayı bile kabul etmeyeceğini beyân ettiği kibrinin ve delegeye saygısızlığının neticesi 'Mahkeme Kapıları'.
Devlet Bahçeli'nin 'paralelci' ile başlayıp 'madrabaz'la biten ve bunlar arasına sıkıştırdığı onlarca hakâret ve iftiranın neticesi 'Mahkeme Kapıları'.
Devlet Bahçeli'nin kendisini ve şürekâsını da seçen delegenin imzalarını kabul etmeyip, 'buyursunlar' diyerek haklarını aramak için bizzat dâvet ettiği yerin adı 'Mahkeme Kapıları'.
O 'mahkeme kapıları'nın bâzılarının 'saray'a açılan gizli geçitleri olduğu ve sarayın MHP'deki değişimden neden ve ne denli endişeli olduğu açık ve alenî bir siyâsî vaka iken, konuşacağımız tek şeyin başkanlık sistemi önünde tek engel olarak görülen MHP'deki değişimin önünde Devlet Bahçeli'nin neden durduğudur.
Türkiye'nin başkanlık sistemi adı altında bir diktatoryaya dönüşmesi ve bir süredir buzdolabında tutulan 'açılım süreci' adıyla başlayan ihânet sürecinin devamındaki bölünme ve bağımsızlık tehlikesinin hatta iç savaş tehlikesinin karşısında tek güç olan MHP'deki değişimin önünde Devlet Bahçeli'nin neden durduğudur.
Türkiye'nin yakın gelecekteki en büyük şansıdır MHP'deki değişim, bunu meydanlarda Türk milleti görmüş, meydanlarda ve salonlarda ülkücüler görmüş ve onaylamıştır.
Er ya da geç bu değişim gerçekleşecektir. 15 Mayıs'ta ve 19 Haziran'da büyük bir kararlılıkla muhalefet ve değişim irâdesini gösteren delegasyon ve MHP câmiası bu değişimi gerçekleştirecek ve ülkücü hareketin iktidarını bu değişimin zabıtlarıyla tevsik edecektir.
O gün yine bâzıları televizyonlarda "Bize iktidar olacaklarını söylemediler, yalnızca kongre olacak sanıyoruk, tek başlarına iktidar oldular, bize haber vermediler" diyecekler ama kimse onları dinlemeyecek…