Mahkeme-i kübrâ'ya kadar yolunuz var!
Sırtınızı yasladığınız 'sarayın duvarları'nda kendinizi rahat ve güvende hissediyorsunuz, çünkü artık ülkücü irâdede hiçbir karşılığınız yok.
Sırtınızı yasladığınız 'sarayın duvarları'nda kendinizi rahat ve güvende hissediyorsunuz, çünkü artık Türk milliyetçilerinin zihninde ve gönlünde hiçbir karşılığınız yok.
Sırtınızı yasladığınız 'sarayın duvarları'nda kendinizi rahat ve güvende hissediyorsunuz, çünkü artık seçmende hiçbir karşılığınız yok.
Sırtınızı yasladığınız 'sarayın duvarları'nda kendinizi rahat ve güvende hissediyorsunuz, çünkü artık sizi de seçen delegasyonda hiçbir karşılığınız yok.
Sırtınızı yasladığınız 'sarayın duvarları'nda kendinizi rahat ve güvende hissediyorsunuz, çünkü artık MHP teşkilâtlarında hiçbir karşılığınız yok.
Kendinizi rahat ve güvende hissettiğiniz bir tek yer var, 'sarayın duvarları'.
Balgat'taki küçük iktidarınızın, küçük saadet zincirinizin, küçük tatmin halkanızın devamını sağlayacak olan yerin MHP kurultayı değil, 'sarayın desteği' olduğunu çok iyi biliyorsunuz…
Ülkücülerden değil, küçük saadet zincirinizin devamına göre karar veren Gemerek'teki bir hâkimden medet umuyorsunuz.
Ülkücülerden değil, Anayasa Mahkemesi'nden medet umuyorsunuz.
Ülkücülerden değil, sarayın yargıya müdahalesinden medet umuyorsunuz.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi hâkimleri kararlarıyla mı konuşacaklar, yoksa siyâsî irâdenin diliyle mi bilmiyoruz. Fakat önlerindeki basit bir kongre talebinden ibâret dâvâ ile ilgili verecekleri karar ile ya demokrasi tarihine geçecekler, onları anmadan yazılacak Türk demokrasi tarihi ya eksik kalacak ya da isimleri 'sarayın kazları' olarak yazılacak, tercihi onlar yapacaklar. Fakat ne karar verirlerse versinler hakikat değişmeyecek, çünkü hakikat bulunduğu yerde başka hiçbir şey müsaade etmez. O hâkimlerin önündeki dâvânın hakikati ülkücü irâdenin Balgat'ın saadet zinciri sâkinlerine tahliye yolunu açacak olan kongre kararıdır…
Yargıtay'a yaptığınız "Anayasa Mahkemesi kararının beklenmesi" mürâcaatınızdan anlıyoruz ki, sizler o marazî statünüzden vaz geçemiyorsunuz, çünkü isimlerinizin önündeki sıfatlar olmadan hiçbir anlamınız ve karşılığınız yok…
Yargıtay'a yaptığınız "Anayasa Mahkemesi kararının beklenmesi" mürâcaatınız da kâr etmezse devam edeceksiniz anlaşılan.
Meselâ, 1934 yılında kurulan Balkan Paktı'na, 1937 yılında kurulan Sadabad Paktı'na, 1939 yılında kurulan Ankara Paktı'na, 1941 yılında kurulan Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Paktı'na, 1954 yılında kurulan Türk-Pakistan Paktı'na da mürâcaat edebilirsiniz…
Bunlardan da netice alamazsanız, Birleşmiş Milletler'e, CENTO'ya ve NATO'ya mürâcaat edebilirsiniz…
Ya da çöp çekelim, kısa çöpü çeken bahtına küssün, ne dersiniz, ama siz ona da yanaşmazsınız…
Geriye tavsiye etmesek de, bir tek yer kalıyor…
Mahkeme-i Kübra'ya kadar yolunuz var!..
*
NOT: Yargıtay'ın kongre kararından sonra yukarıdaki bu yazımı yayından çekmem gerekirdi. Fakat MHP Genel Merkezi'nin açıklamasını beklemeyi tercih ettim, beni yanıltmadılar. Yeni bir hamle yaparak sureti haktan görünme yolunu seçtiler ve kongre kararı aldıklarını açıkladılar.
Bu tipik bir şark kurnazlığıdır. Kongre kararı almaya yetkili olan MHP Genel Merkezi değil, mahkemenin atadığı Çağrı Heyeti'dir. Devlet Bahçeli'nin kongre kararı hamlesi ise yoğun bakımda yaşam destek ünitesine bağlı siyasi hayatını uzatma çabasından ibarettir. Ülkücüler bu oyuna gelmeyecektir