"Mahalle yanarken" oksijen tüpü niyetine...
Televizyonda, zaman öldürmek için değil gerçek bir merak ve gerçek bir ilgiyle izlediğim ender programlardan biri "Yeşil Doğa".
Harikalar yaratıyor Güven İslamoğlu.
Ya da belki doğrusu şu; "harikalığımızı" gösteriyor, görmeye niyetli olana!
***
Gezelim-görelim-yiyelim-içelim-gülelim-eğlenelim türü "lafla keşif" değil işi; öyle düz, yalın ve gerçek ki "neden"leri, "nasıl"ları; "hava"ya, "su"ya, "toprağa" hayran kalıyor insan yayının sonunda, değil ki gaspa cesaret etmek "dokunulmaz" kılıyor onları yeniden dünyasında...
Sonra bir oya, bir laf/deyim, bir ezgi, bir renk, desen, oyun; "memleketin bir ucu" dediğin yerde kendi çocukluğundan kalma bir hatıra... Oradan yürü git işte; "birlik" mi istiyorsun, "beraber"lik mi, "tek yürek" olmak mı ihtiyacın her nereyse... -Dedim ya görmeye niyetin varsa- hepsinin mayası çalınmış bu toprağa...
***
Dün yayınlanan bölümde, bu aralar gezmeye doyamadığı/doyamadığımız Kapıdağ yarımadasındaydı İslamoğlu; Ballıpınar'da...
Ağırlıklı olarak, hatta geleneğin dışına çıkılarak dışarıdan alınan üç beş gelin-damat dışında tamamıyla Pomak nüfusun yaşadığı köy meşhur "balık soğanı"/"kırmızı/mor soğan" sayesinde ayakta.
Namı kadar zahmeti de var; fidesi, ekimi, hasadı, kurutması ve nihayet diğerlerinden ayırt edilmesini kolaylaştıran örgüsü...
Onca uğraş; "üç kuruşa" da olunca; İslamoğlu köyün gençlerinden kimle konuşsa, "gitmek" vardı aklında.
Bir tane de "köyde yaşayacağım", "tarım yapacağım" diyen çıkmadı; hepsi "kariyer" diye başladı lafa...
Manzaraya bakılırsa en fazla iki kuşak sonra köy boşalmış, yetiştirecek kimse bulunamadığı için Kapıdağ soğanı da tarihe karışmış olacak.
Sonra sırasıyla belki Taşköprü sarımsağı, Gemlik zeytini, Rize çayı da...
Buğday, pamuk, tütün, şeker pancarındaki küresel menşeli dayatma daralmasından sonra "bahçeden sofraya" doğru üretimde "bilinç"ten noksanlık yüzünden küçülme yaşanırsa; kariyerli ve "aç" insanların ülkesi olacağız sanırım yakında!
"Kariyer"i sadece "plaza"larda yapılır zanneden, öyle zannetmeye yönlendirilen "kayıp neslimiz" soğan yemiyor, yiyorsa da kendiliğinden zuhur ettiğini düşünüyor zahir?
NOT: Bu bir "mahalle yanarken" kör, sağır, dilsiz yazısı değildir; yangın yerinin en hayati ihtiyacıdır "nefes almak"; varsayın ki "oksijen tüpü" niyetine...
***
"Musa Kart tutuklandı" cümlesinin akabinde "kedidir kedi" diyen kaç kişiyiz!
***
Tavır farkı
Kendisi de 28 Şubat Davası'nda yargılanan Alican Türk yapmış karşılaştırmayı:
Yıl, 2016:
24. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nda "2004 yılında toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Kuvvet Komutanlarıyla birlikte, Hükümeti FETÖ'ye karşı kesin bir dille uyardıklarını ancak fazla bir şey yapıldığını görmediklerini" söylüyor ve ekliyor:
"Bizim elimizde olan bir şey değil."
Sar filmi biraz geri.
Yıl, 1997:
22. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, "o dönem hükümetin başı olan Refah Partisi'nin himayesindeki örgüt, cemaat, tarikatlarla ilgili, 'cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirip devleti dönüştürdükleri' istihbaratını alınca, önce dönemin Cumhurbaşkanı'na brifingi veriyor, sonra bilgilendirme yaptığı MGK'dan bir "önlemler paketi" çıkmasını sağlıyor. Sonra, Bakanlar Kurulu'nun bu önlemleri kabul etmesine rağmen uygulamadığını görünce "millete gidiyor" ve bürokratlar, öğretim üyeleri, medya, yargı mensupları, sivil toplum aracılığıyla "10 sonraki mahvımıza" karşı kamuoyu oluşturuyor.
Karadayı'nın cansiperane mücadelesi neyi değiştirdi derseniz; "zamanlama" dışında belki çok az şeyi.
Yine de tarihe not düşülmeyi hak eden bir tavır farkı aradaki.
***
Niyet okuma makinesi lazım
Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarlarının tutuklanma gerekçesi, "FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek"...
Tanım bu.
Örgüt adına hangi suçu işlemişler peki?
Örgüt adına adam mı öldürmüşler?
Örgüt adına bomba mı atmışlar?
Örgüt adına yol mu kesmişler?
Örgüt adına devlete mi sızmışlar?
Örgüt adına hendek mi kazmışlar?
Örgüt adına yasa dışı dinleme mi yapmışlar?
"Örgüte hizmet eden haber" yapmışlar!
Peki bunu "örgüte hizmet" kastıyla mı yapmışlar?
Teknoloji "niyet okuma makinesi" geliştirecek kadar ilerlemedikçe "muallak" kalacak bu suçlamanın, "yargılamayı yapanların niyeti/yorumu" dışında bir hüküm ölçüsü var mı?
Bu kadar tartışmalı bir dönemde, hiç değilse bu kadar tartışmalı bir alanda hamle yapmadan önce, elde "tartışmaya mahal bırakmayacak" gerekçe ve "delil"lerin olup olmadığına bakılsa da toplum bunun sahiden "terörle mücadelenin gereği" olduğuna ikna edilip, "güven bunalımına" sokulmasa kıyamet mi kopardı?