Mağdur sayılmak için "akademisyen" mi olmalı?
Sivas Akıncılar İlçe Jandarma Komutanlığı'nda Uzman Jandarma Kıdemli Çavuş iken 15 Temmuz'dan sonra tutuklanıp ihraç edilen Mustafa Yıldırım, tutulduğu Sivas E Tipi Cezaevi'nden yazmış:
"Bugüne kadar hiçbir dini grubun hiçbir terör örgütünün üyesi olmadım.
15 Temmuz gecesi trafik kazası olayına müdahale ediyordum. Yaşananları karakola dönünce öğrendim. Görev yaptığım 3 bin nüfuslu ilçede en ufak bir olay dahi yaşanmadı. Buna rağmen 18 Temmuz sabahı hiçbir gerekçe gösterilmeden "FETÖ ile iltisaklı olabilecek personel" başlığıyla yüzlerce kişiyle birlikte görevden uzaklaştırıldım. Hiç kimse adliyeye sevk edilmezken kurumum beni adliyeye sevk etti. Yine hiçbir suç eylemi/söylemi yokken tutuklandım.
Görevden uzaklaştırıldığım için adliyeye sevk edildim, adliyeye sevk edildiğim için tutuklandım, tutuklandığım için görevden ihraç edildim!
Hani 330 akademisyen ihraç edildiği için haksızlık bu sesleri yükselmişti ya, bizim yaşadıklarımız da büyük haksızlık. Bilsin herkes!
İnsanların dikkatini çekmek için akademisyen mi olmak gerekiyor. Bir astsubay, uzman jandarma veya er haksızlığa uğrayamaz mı? Yoksa sırf asker olduğumuz için 'kesin suçludur suçlu olmasa tutuklanmazdı' mı diyorlar?
Eğer öyleyse şunu iyi bilsinler:
15 Temmuz gecesi bir trafik kazasına müdahale eden ben şu an 'Anayasal Düzeni Bozmaya Teşebbüs Etme ve Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma' suçu şüphesiyle cezaevindeyim.
Trafik kazası esnasında nasıl böyle büyük bir suçu işledim? Vicdanlar neden suskun?
Neden görevden alındım; halen cevap vermemiş kurumum savcılığa...
(...)
Ben Adıyamanlı Kürt bir ailenin çocuğuyum. Askerlik mesleğini seçip, Diyarbakır Kulp Sivrice köyünün bir tepesine yaz kış demeden 2 yıl boyunca çıkıp, bekleyen ben nasıl terörist olurum?
Sur, Cizre, Nusaybin, İdil olayları yaşanıp Güneydoğu cayır cayır yanar, nice Koçyiğitler al bayrağa sarılı tabutlarda baba ocağına gelirken, doğuda insanlar bırakın bayrak taşımayı, PKK'yı eleştirmeye bile korkarken vatani görevini yapmak için Siirt'e gidecek olan kardeşini, bayraklarla süslenmiş konvoyla, davul zurnayla yolcu eden ben nasıl terörist olurum?"
***
Sorular, sorular, sorularla dolu bir mektup daha...
Haliyle bizim kafamızı da karıştırıyor, bizim kafamızda da sorular oluşmasına neden oluyor "mağdur" edildiğini iddia eden insanlardan gelen bu mektuplar. Biz görevimizi yapıp "böyle de bir durum var" diye aktaralım; adaleti tecelli ettirmekle görevli olanlar da gereğini yapsın. Bu ülkenin bir tek insanın hayatının bir tek anın dahi haksız biçimde elinden alınmasına tahammülü kalmadı.
---
Darısı Adana'nın başına...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun 397 yıl hapis cezası talebiyle yargılandığı 129 sanıklı davada, tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmesinin ardından açıklama yapan İzmir AKP İl Başkanı Bülent Delican, "Biz bunun FETÖ'nün kumpası olduğunu uzun zamandır görüyor ve süreci hassasiyetle takip ediyoruz... Dilerim kumpas davaları bir an önce son bulur" diye konuşmuş.
Ne diyeyim; darısı Büyükşehir Belediye Başkanı, hukukçuların "hukuksuz" olduğunu iddia ettikleri yargılamayla mahkûm edilen Adana'daki AKP'lilerin başına...
Bakalım onlar da İzmir'deki partidaşları gibi yaşadıkları şehrin "iradesini" savunabilecekler mi?
***
Hiç anlamadım...
Genelkurmay madem "rahatsız" değildi; ne diye eleştirilere karşı "bilgilendirme" ihtiyacı hissetti?
***
Akılsız şehirlerimizin yöneticilerine duyurulur
Bristol (İngiltere) için "akıllı şehir sistemi"ni Karadeniz Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Sedat Görmüş ve ekibi hazırlamış...
Önce tebrikler...
Sonra da...
Gençler,
Büyükşehirlerden başlayarak hâlâ en temel altyapı sistemlerini bile oluşturamamış "köstebek yuvası tarlası" kıvamındaki Türk illerine de bir el atsanız diyorum...
***
Başbakan Amasya'da "Anayasa değişikliği Erdoğan için değil, her doğan içindir" demiş.
Ortalık buz kesmiş olmalı; acaba miting öncesi halka battaniye dağıtmışlar mıydı!?!
---
Velev ki "kılıç artığı"
Sorum bundan ibaret:
Velev ki Abdülkadir Selvi "kılıç artığı"?..
Ee?
Ne olmuş yani?
Ben Selvi'nin, soyunu-sopunu açıklamak yerine "velev ki öyleyim" demesini isterdim;
"Bu milletin bir ferdi" olabildikten, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın gereği gibi yaşadıktan, ihanet içinde, hainlerle iş birliği halinde olmadıktan sonra kime ne? Bu mu sizin "millet" anlayışınız; insanları kökenleri, ırkları, dinleri, mezhepleriyle yaftalayarak mı sağlayacaksınız "milli birlik ve beraberliği?"
Bu "kaşıma"yla illiyet bağı kurulabilecek "etnikçi, bölücü" bir faaliyetten dolayı olsa "eh bir derece" de sırf halk oylaması öncesi oturulan "ortaklık" tahtını sarsacak bir siyasi eleştiri/tespit/öneri/yorum yaptı diye...
Çok ayıp...