"Mağaradakiler"den altı çizili satırlar...
25-30 yıl öncesine göre bugün bilgiye ulaşmak çok daha kolay... İhtiyaç duyulan birçok bilgiye internet aracılığıyla kısa sürede ulaşabiliyoruz. İnternet kitapçılığı da ayrı bir imkân... Ülkenin neresinde olursanız olunuz, almak istediğiniz bir eseri kısa sürede kapınıza kadar getiriyorlar. Ama bütün bu kolaylıklara rağmen fikir ve sanat hayatımız gelişmek bir yana, günden güne zayıflıyor. Maalesef günümüzde büyük fikir adamları, büyük sanatkârlar, büyük şairler yetişmiyor. Yazılıp çizilenler ortada: Siyâsî yahut ideolojik dedikodular... Bu noktada Ahmet H. Tanpınar, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Erol Güngör, Mehmet Kaplan gibi şair ve fikir adamlarımızı hiç olmazsa doğum yahut ölüm yıldönümlerinde hatırlamak, onların eserlerinden aforizmalar sunmak boynumuzun borcudur diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bugünkü yazımızda vefat yıldönümü münasebetiyle üstat Cemil Meriç’in “Mağaradakiler” adlı eserinden (Cemil Meriç: Mağaradakiler, Ötüken Yayınevi, İst. 1980, 326 s.) yıllar önce okuyup altını çizdiğimiz bazı satırları sizlerle paylaşmak istiyoruz...
“Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla... Ben kalemle doğmuşum. İnsanlar kıyıcıdırlar, kitaplara kaçtım. Kelimelerle mûnisleştirmek istedim düşman bir dünyayı.”
“Ben bu mazlum medeniyetin (Türk-İslâm medeniyeti) sesi olmak istiyorum. Korumak istediğim şaheser: İnsanın kendisi...”
“Düşünce adamı bir devrin şuuru olmak zorundadır. Başlıca vazifesi: Bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin kılavuzu. Sokakta insanlar boğazlanırken, düşüncenin asaletine sığınarak elini kolunu bağlamak, düşünceye ihanettir.”
“Düşünmek, muammâları çözmek, karanlıkları aydınlatmak... Düşünmek savaşmaktır. Bir nesil uğruna, bir millet uğruna, bir medeniyet uğruna savaşmak. Mukaddeslerin emrinde olmayan her düşünce, şuursuz bir debeleniş, fikrî bir istimnâ...”
“Düşünenin görevi insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak: Kızmadan, usanmadan irşat... Sanat ayırmaz, birleştirir.”
“Tefekkür bir zevk olmaktan çok bir mecbûriyet-i elîmedir.”
“Yunus’un mısralarını kanatlandıran imanla, Mesnevî’deki pırıltılar aynı ezelî nurdan. İslâmiyet Süleymâniye’de kubbe, Itrî’de nağme, Bâkî’de şiir...”
İslâm dünyası adaletle hürriyeti baş tacı ettiği müddetçe yükselmiş, Hıristiyan dünya bu temel değerlere ihanet ettiği için karanlıklarda kalmıştı. Hatasını anlayan Batı, adalet ve hürriyete dört elle sarıldı, böylece terakkî ve tekamülün merkezi oldu.
“Avrupa’nın özlediği gerçek demokrasi ilk -belki de son- defa Devlet-i Âliye’de gerçekleşmişti.”
Avrupa’da şiir düşüncenin emrindedir, bizde düşünce şiirin emrinde, şiirin yani mûsikînin...
“Avrupa, zekânın vatanı; Asya gönlün. Zekânın dili nesir, gönlün dili ise şiir...”
“Dili şairler yoğurmuş, şairler ehlîleştirmiş.”
“...Alfabe devrimi, arkasından dil devrimi, düşüncenin yeni fetihlere kanatlanmasını önler. Hâfızasını kaybeden nesiller yeni bir dil öğrenmek zorundadırlar. Anlamak, fikrî bir ihtiyaç olmaktan çıkar, söylememek için konuşulur. Kitaplar, sesli bir sükûtun âbidesidirler.”
“Aydın siyasetle uğraşmamalı. Kalabalık tarafından alkışlanıyorsa ihanet içindedir. Yığınların mahkûm ettiği aydın, gerçek aydındır.”
“Aydın, hükümlerini aklın ışığında vermelidir, tutkularının değil...”
Vefatının 25. yıldönümünde üstat Cemil Meriç’i rahmetle anıyoruz...