"Madalya canavarları"nın "insan" olduğunun ne kadar farkındayız!
15 yaşında Dünya Şampiyonu olan Ayşe Begüm'ü yazmıştım birkaç gün önce; geç oldu ama "keşfedildi". Devletin zirvesinden başlayarak tebrik, takdir ve sahiplenme kuyruğuna girildi -nihayet-.
***
Sosyal medyada Ayşe Begüm'e -gecikmeli- övgülerle eş zamanlı dolaşan ve muhatabı bir zamanlar Ayşe Begüm gibi pırıl pırıl parlayan bir sporcu, Burak Özel olan "özlem" mesajlarını görünce burnumun direkleri sızladı.
Ayşe Begüm Manisa'da "doğdu"; Akhisarlı.
Burak Özel, iki yıl önce Manisa'da "öldü"; bir kere daha şampiyon olarak bitirdiği yarış için Akhisar'daydı.
Tesadüf tabii iki şampiyonun hikayesinin de aynı ilçeden geçmesi;
Hazin bir tesadüf.
Burak'ın doğum günüydü dün. Çocukluğumuz neredeyse hep birlikte geçti; hiçbir zaman unutulmayacak günlerimiz hep birlikte...
Ayşe Begüm'ün gözleri gibi parlıyordu o zaman Burak'ın gözleri de... O da 15'inde bir şampiyondu. 16'sında öyle. 17'sinde, 18'inde, 19'unda...
Rakip tanımıyordu motokros parkurlarında...
Onun için de yapılıyordu bu benzetme:
"Madalya canavarı".
Kısa zamanda o da "millî gururumuz" olmayı başardı. "Değeri"nin yazık ki sadece "kendi camiası" farkındaydı. Yeteneği "yurt sathına" mal olamadı.
***
İlk kupasını kaldırana kadar ne çektiğini de biliyorum; kaldırdıktan sonrasını da...
Onca başarıya rağmen "sponsor tekeli"ne çarpıp durmaları, "devlet desteği" için aşındırdıkları kapılar, "kuru söz"lerden fazlasını alamamaları... Onca alkış, tezahürat, görkemli kutlamadan sonra mütevazı hayatlarına döndüklerinde çoğu zaman antrenman imkanı bile bulamamaları... Bu iki ayrı dünya arasındaki gel-gitlerin yarattığı sancı...
***
Burak, zirvedeyken neden intihar etti hâlâ bilmiyoruz; belki de bunların biriktirdikleriyle hiç ilgisi yok. Belki tek nedeni "delikanlılık halleri"...
Ama yine de...
Onun son nefesini verdiği Akhisar'da, tıpkı onun gibi nefeslerimizi kesen yeni bir "cevher" ışıldarken tartışmak için en doğru vesile, en doğru zamandır belki de;
Futbol dışı branşlardaki "çocuk yıldız"larımızın sadece yarış gereçleri, harcırahları vs. değil; eğitimlerinden psikolojilerine, özel hayatlarından sosyo-ekonomik koşullarına bütün hayatlarının "sorumluluğunu" üstelenebilecek bir mekanizma kurmadığımız sürece başarılarını sürdürülebilir ve taşınabilir kılamadığımızın farkında mıyız acaba?
Gencecik kızların doping skandalları ve sonrasında yaşadıklarını da katarak sorayım:
Bakanlık ve federasyonlar "insan" unsuruna "özel" nasıl bir strateji izliyorlar?
*
Bir "tarihi eser" örneği olarak, Taksim Meydanı'nı "toplu mezar"la güzelleştirme(!) girişimi... Müdür n'aptın?
*
Stadyum dolusu insanın azgın tezahüratları arasında bir hayvanı "işkence ile" öldürmekten nasıl zevk alınabilir hiç anlamadım, sanırım hiç de anlayamayacağım...
Ama İspanya'da, Pamplona'da akşam arenada matadorlarca öldürülmeye çalışılacak olan boğaların şu yaptığını anlıyorum. Ve bu insanlara müstahak diyorum!
*
Her derde hoca(!)
Sene 2016...
Kısırlık filan çerez; kanserden her nevi beyin tümörüne kadar "çare hoca"da!
***
Hadise kenarda köşede, kuş uçmaz kervan geçmez "karanlık"ta kalmış bir mezrada filan da yaşanmıyor ha;
Kayseri!
Ülkenin en büyük şehirlerinden biri!
Neyse ki asayiş şube ekipleri duruma el koymuş, "hoca efendi(!)" ve şifalı eller ekibini gözaltına almış diye sevinecek gibi oluyorum; aklıma vatandaşlarımızın Ramazan ayı boyunca sergilediği "alo Hocam" performansları geliyor...
Operasyondan önce ekran yıldızı "hoca"lardan "fetva" mı alınsaydı acaba!
*
GÜNÜN SORUSU
Sapla samanı karıştırmaya başladık yine... Arkadaşlar, sırf "Suriyeli" diye bir grup insandan nefret etmek yerine onları bu ülkenin başına -en nihayetinde insan olduklarını, muhtaç olduklarını unutturacak şekilde- bir "bela" olarak musallat eden iktidarın, "Suriyeliler"in vatansızlaşmasında etkin rol oynayan politikalarının hesabını sormanız gerekmiyor mu?