Macron’un Gör Dediği! / Zeynep Uluant

Macron’un Gör Dediği! / Zeynep Uluant

Fransa’nın hadsiz ve başarısız başbakanı, İslamiyet hakkında abuk sabuk ve hakaret âmiz cümleler sarf ederek, topraklarında barındırdığı çoğu Kuzey Afrikalı Müslüman’ı da töhmet altında bıraktı.

Zaten baştan beri devlet adamı vasıflarını taşımadığını çok iyi bildiğimiz bu yeni yetme zat, küstah sözleriyle aynı zamanda kendi vatandaşlarının da tepkisini çekmiştir. Çok değil, bundan altmış yetmiş sene evvel Cezayir’de bir buçuk milyon Müslümanı katleden Fransa’nın cahil ve cesur başbakanının yüzüne öncelikle bu gerçek çarpılmalıydı. Ama birçok Müslüman ülke bütün bu hakaretler karşısında sessizliğini korurken Türkiye’den de son derece üslûpsuz ve de yakışıksız bir tepki geldi. Halbuki yüzlerce senelik bir devlet geleneği olan Türk’e yakışan öncelikle Macron denen hadsize, devletin başının değil dışişleri kademesindeki bir yetkilinin, ağırbaşlı, ciddi, tarihi gerçekleri tokat gibi yüzüne vuran, onun seviyesine inmeden haddini bildiren bir cevabın diğer İslam devletlerine de çağrıda bulunarak verilmesi idi. Ne yazık ki bu olmadı ve daha kısa bir süre öncesine kadar kanka olduğumuz birçok İslam devleti Macron’un yanında yer alarak bizi iyot gibi açıkta bıraktı. Gene haklı olduğumuz bir meselede haksız ve yalnız duruma düştük. Zira devlet dili, hakaret ve sokak ağzını kaldırmaz hele neredeyse bütün dünyayı karşımıza aldığımız son senelerde…

Biraz önce Fransız devlet televizyonu’nda haberleri seyrederken bu meselenin de geniş yer bularak uzun uzun verildiğini görünce kulak kabarttım. Spiker Arnavut asıllı bir Müslümandı ve gene bir Müslüman yetkilinin bu konudaki görüşlerini aldı. Son derece açık bir Fransızca ile konuştuğu için --gazeteci mi yoksa siyasi mi olduğunu bilmediğim bu zatın- söylediklerini rahatça anladım. Kısaca şöyle diyordu: Türkiye’nin Suriye’den tutun Doğu Akdeniz’e kadar bir sürü problemi ve bu arada yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri var. O yüzden bu meselelere dikkat çekilmek isteniyor. Ayrıca Erdoğan, kendisi İslâm âleminin başını çekmek iddiasındadır ama şunu da söylemeliyim ki Çin’de Türklerin soydaşı olan (kuzen tabirini kullandı) Uygurlara yapılan baskılara karşı Türkiye değil Fransa deklarasyon yayınlamıştır.” Maalesef verilen bilgi doğruydu ve 2020 ekim ayında Macron Uygurlara asimilasyon uygulayan Çin Hükûmetini protesto etmişti. Kaba bir tabir olacak belki ama buyrun bundan yakın. Bu sözler, Erdoğan’ın belediye başkanlığı sırasında Doğu Türkistan kıyafeti giyerek, İsa Yusuf Alptekin Parkı’nın açılışını yaptığını acı acı hatırlattı. O kadardı işte ve Bir Müslüman asıllı Fransız vatandaşı bu haklı dâvâdaki duyarsızlığımızı ustaca meydana sürerek kullanıyordu.

Dış politikamızın yerlerde süründüğü âşikârdır. Bağırıp çağırmakla, bir dediğini ertesi gün yalanlayan tutarsızlıklarla, milletler arası saygınlık kazanılmayacağı da öyle... Devlet adamlığı kiyaset ister. (Uyanıklık, anlayışlılık, akıllılık) Şunu da ayrıca belirtmek isterim ki bir idareciye hele en üst makamda ise -be, ya, ulan- gibi sokak ağzı ifadeleri asla yakışmamaktadır. Makamlar Allah’ın emaneti olduğundan bu emaneti Yaradan’ın emri gereğince muhafaza etmek yakışık alır. En önce örnek almamız gereken insan olan Peygamberimiz, en azılı düşmanlarla mücadele ederken bile kmseyi kırmamaya, incitmemeye, kötü söz söylememeye özen göstermiştir.

Evet Macron cahil ve hadsiz bir laf etti ve maalesef İslam dünyasından da gerekli cevabı alamadı. Onun bu davranışını sonuna kadar protesto etsem de şunu söylemeden geçemeyeceğim. Pekiyi ya İslâm dünyasının hâl-i pür melâli? Macron ile canciğer Kral Selman, Ermenistan’ı destekleyen İran, birbirini yiyen Suriye, Irak, Mısır, altından taharet musluğu yaptıran Brunei Sultanı, yıllardır Filistin sorununu çözemeyen Ürdün, Mısır vs, asla İslam ahlakıyla bağdaşmayacak bir şekilde günahsız insanları hedef alan terör olaylarının mesulü sözde Müslüman örgütler, Allahü ekber diyerek kafa kesenler, petrodolarları Avrupa ve Amerika’da harem kurarak, israfın tavan yaptığı hayatlar yaşayarak geçiren Suudi prens ve prensesleri… Sizce de bu acı örnekler Muhammed İkbal’in “Kabahat İslamiyet’de değil bizim Müslümanlığımızdadır” sözünün doğruluğunu ortaya koymuyor mu? Ne dersiniz belki Macron da kifâyetsiz kültürüyle bu kötü örnekleri gördükçe gerçek Müslümanlığı bunlardan ibaret sanıyordur.