Maazallah hocam!..
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, hakkında -nihayet- soruşturma başlattığı Kadir Mısıroğlu'nun, "İstediğimiz olmuş değildir. Yarı yoldayız. Nasıl buluğa ermemiş bir çocuğa 'niye evlenmiyorsun' demezsen Hükümet'e de 'niye şeriatı ilan etmiyorsun' diyemezsin. Vakti var. Her ulus bir zamana rehmolunmuştur" sözleri, o cenahın yıllardır süregelen tavrı doğrultusunda malumun ilanından başka hiçbir şey değil nazarımda. Ayrıca, "söylediği en kötü, en rezil, en berbat, en tahrik edici, en suç içeren sözler" de değil, bin beteri var sicilinde...
İki gündür sosyal medyada, klişe ifadeyle "fırtınalar koparan" o görüntülerde, Mısıroğlu'nun sözlerinden ziyade, o, "Sizin nesliniz İslam'ın mutlak galebesini, küfrün mutlak yıkılışını, heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini görecek. Siz göreceksiniz. O gün beni hatırlayın" dediğinde, hep bir ağızdan, büyük bir inanç ve kararlılıkla "İnşallah... İnşallah Hocam..." diyen gençler var ya, asıl onlar kaygılandırıyor beni yarın adına...
Daha 18, 19, 20 yaşlarındalar... Ve o görüntüler, "bir delinin hatıra defteri" olmaktan öte geleceğin de, ülkenin geleceğinin nasıl zehirlendiğini ispatladığı için önemli bence.
Türk yasalarına göre cezası neyse tez vakitte verilsin o ayrı... Ama, Mısıroğlu'na ne yapmalı, kaynar kazana mı atmalıdan ziyade dehşetengiz hedeflerine şehvetle "inşallah" diyen o gençlerin, "100 yıllık kinin köprüsü" olmasını nasıl engelleyeceğiz ona kafa yormalıyız bence. Üç, beş, on değil; on binler hatta belki yüz binlerceler... Özellikle bu iktidar döneminde yaş iken eğitildiler... Eğitimciler, psikologlar, pedagoglar, sosyologlar; zaman kaybetmeksizin düşünmeye, proje üretmeye başlasınlar;
O çocukları, nasıl, Atatürk heykellerinin köpek leşi gibi yerlerde süründürülmesi rüyası(!)na inşallah değil de maazallah der hale getireceğiz? Nasıl "temizleyeceğiz" bünyelerine enjekte edilen o virüsten?
***
Bu kafadan büyük engel mi olur
CNN Türk'ün başarılı muhabirlerinden Fulya Öztürk, Esma adlı 8 yaşındaki fiziksel engelli kız çocuğunun, Esenler'de, asansörsüz bir okulun üçüncü katındaki sınıfına ulaşmak için verdiği mücadeleyi ekrana getirdi... Haber üzerine Millî Eğitim Bakanlığı, Esma'nın sınıfını okulun giriş katına aldırdı... Ancak haberde hikayenin bu tarafı kadar, hatta belki bundan fazla can yakan başka bir ayrıntı vardı; fiziksel engelli olan Esma, zihinsel engelli çocuklarla aynı sınıftaydı! Anlama, algılama sorunu olmadığı halde bir çocuğu sırf fiziksel engelinden dolayı yaşıtlarıyla eşit öğrenme sürecinin dışına itmek reva mı?
Bu zihniyetten daha büyük engel olamaz o güzelim çocukların önünde!
***
Gülerce'ye üç soru
Mesleki kariyerinin tamamına yakınını, şimdi "FETÖ" denilen paralel yapılanmanın kâh sözcüsü, kâh 'ikinci adamı', kâh 'ağabeyi' olarak sürdürdükten sonra "pardon" deyip, -her nasılsa- iktidarın en makbul kalemşorları arasına girebilen Hüseyin Gülerce, dünkü köşesinde Sözcü gazetesine üç soru yöneltmiş:
"1. Sözcü Erdoğan'a muhalif mi, düşmanı mı?
2. Sözcü FETÖ'nün tetikçiliğini yapmış mı, HDP'ye oy istemiş mi?
3. Sözcü'nün yaptığına gazetecilik denir mi?"
***
Sözcü gazetesini "cezalandırmak" üzere hazırlanan iddianameyi gördükten sonra kendisine "gazeteciyim" diyen hiç kimsenin vicdanı susmaya elvermez. "FETÖ'cülük" ispatında bu ölçüler kullanılıyor madem, benim de Gülerce'ye aynı ayarda üç sorum olacak:
1. Zaman, MİT krizinden itibaren yaptığı yayıncılıkla Erdoğan'a muhalif mi, düşman mıydı?
2. Zaman, FETÖ'nün tetikçiliğini ayrıca propagandasını, yıkamasını, yağlamasını, cilalamasını yaptı mı, bırakın HDP'ye oy istemeyi Öcalan'ı paşa yapmayı teklif etti mi, etmedi mi?
3. Zaman'ın yaptığı gazetecilik miydi?
***
Bir gazete yahut gazeteci hakkındaki hüküm bu soruların cevapları doğrultusunda verilecek, ve bu soruların cevaplarında 2012 MİT krizi, 2013 gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonu "milat" kabul edilecek ise;
- Tam da bu tarihlerde nerede ve neler yazıyor, hangi kanallarda neler konuşuyordu Gülerce?
***
GÜNÜN KOMİĞİ
"Ya Rusya'dan aldığımız S-400'ler NATO sistemine bağlanamaz da bir depoda paslanmaya terk edilirse" diye sormak iyi hoş da, vaktiyle NATO sisteminin öngördüğü silahları, öngördüğü NATO ülkelerinden "terörle mücadelede kullanmamak şartıyla" aldığımızı hatırlayınca trajikomik galiba...