Lozan "hezimet"; peki bunlar ne?
"Ege'de bağırsan duyulacak adaları Lozan'da Yunan'a verdik" öyle mi!
Peki, Lozan'da "Türk toprağı" olarak tescillenen Koyun adasını ne yaptık?
Hurşit adasını ne yaptık?
Fornoz'u ne yaptık?
Eşek adasını ne yaptık?
Nergizçik'i, Bulamaç'ı, Kalolimnoz'u, Keçi adasını ne yaptık?
Sakarcılar adasını ne yaptık?
Koçbaba'yı, Ardacık'ı, Gavdos'u, Ardıççık'ı ne yaptık?
Dhia adasını, Dionisades adasını, Gaidhouronisi adasını, Koufonisi adasını ne yaptık?
Venedik kayalıklarını ne yaptık?
***
İstanbul işgal tehdidi altındayken, İngiliz tarihçi Toynbee'nin ifadesiyle "yenilgiye uğratılmış bir ulusun, yıkıntıların üzerinde yükselerek, her ulusal dileğini kazandığı" Lozan "hezimet" öyle mi?
Dönemin Fransız gazetelerinin "Hilalin haça büyük darbesi" ilan ettiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin "tapu senedi" sayılan yani "bağımsızlık", "egemenlik" belgemiz olan Lozan hezimet...
Sevr ile Anadolu topraklarında kuruluş bileti kesilen bir "Kürdistan"ın, Anadolu topraklarında temeli atılan bir "Ermenistan"ın, hatta Anadolu topraklarına kondurulmak istenen bir "Pontus devleti"nin önünü kesmek hezimet...
Peki...
Yunan Savuna Bakanı'nın, Genelkurmay Başkanı'nın, kuvvet komutanlarının filan yanlarına bir de papaz alarak, Türk hava sahasını ihlal edip "bağırsan duyulacak Ardıççık Adası"nda ayin/anma karışımı ritüeller düzenleyebilmesi ne?
Hayır mevzubahis ada Muğla'ya bağlı da o bakımdan!
Bizzat Millî Savunma eski Bakanı AKP'li İsmet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu'nda tanıklı, tutanaklı itiraf etti "Lozan'da Türk toprağı olarak tescillenen bağırsan duyulacak Türk adaları"nın akıbetini:
"Hukuki statüsü Türk toprağı ama Yunanistan'ın fiilî uygulamaları var."
"İşgal" tercümesi;
Türk adalarında Yunan işgaline göz yummak ne?
Türklerin, Türk topraklarına yaklaştırılmaması; Yunan hücumbotlarıyla önlerinin kesilmesi ne?
Türk adalarında dalgalanan Yunan bayrakları ne?
Gemin, Türk başbakanından kendi ülkesinin toprağına girerken pasaport istendiği iddialarına varacak denli azıya alınması ne?
Bütün bu "zafer(!)"lerin muzaffer komutanı olarak mı Lozan'ı beğenmiyorsunuz şimdi!
*******
Şizofrenik sayıklamalar
-----
Günün sözü Sinan Meydan'dan:
"Belgelerin gösterdiği gerçeğe değil de ruh çağıran bir fesli delinin şizofrenik sayıklamalarına inanmak da bir tercihtir tabii..."
******
Uyuşturucu tacirlerini de
Sağlık Bakanlığı'na bağlayalım!
-----
Yasaklayınca tarikat ve cemaatler bitiyor muymuş sanki, şeyhler tükeniyor muymuş!.. Öyleyse, Diyanet'in kendileri için yarattığı meşru zemininde faaliyet göstersinlermiş bari; en güzeliymiş...
"Zararlı" bulduklarımıza karşı üretebildiğimiz en dahiyane strateji "meşrulaştırmak" ve dahi "devlet teşviki" olacaksa yasaklamakla kökünü kurutamadığınız "uyuşturucu" sektörüne de Sağlık Bakanlığı hamilik etsin o zaman! Madem "kontrollü" olduğu sürece razısınız insanların iradelerini bir başka güce devrine...
Yahut...
Ne yapalım çok uğraştık ama bitiremedik deyip terör örgütlerini de İçişleri Bakanlığı alsın kanatlarının altına!
Kimsenin inanma, inandığını yaşama şekline bir şey dediğim yok; çarpıtılmasın.
İtirazım yaptığınız işi topluma "kapatınca da bitmiyorlar ki, eh napalım o zaman" diye sunmanıza!
Kurduğunuz illiyet bağı yanlış; orantısız mantık!
*****
"Gündem" dediğin; bugün var, yarın yok
----
Üzerinden 93 yıl geçmiş ve üzerine devlet inşa edilmiş Lozan için "yutturmaya çalışıyorlar" derken;
Öğrenci andı okuyan çocukları "Dingo'nun ahırı"na yakıştıran "densiz"i,
Süslenen kadını "zinacı" ilan eden sapkın fikirliyi,
"Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer... Perdesiz ev ise ya satılıktır ya da kiralık" rezilliğini,
Medya-siyaset ilişkisinin halini ortalığa döken "sızıntı" rezaletini,
Unutturmaya çalışıyorlar...
***
Şehitlerimiz var mesela sessiz sedasız defnedilen...
İnsanlığın ne aklının, ne fikrinin, ne vicdanının uğradığı "üç maymunlar" diyarı Halep var...
Hele onlar, hiç aklımıza bile gelsin istemiyorlar!
***
Duyarlılıklarımıza oynuyor, gerçek gündemi ustaca değiştiriyorlar; biz yine duyarlılıklarımıza sahip çıkalım ama düşmeden bu perdeleme tuzağına...
******
Nuray Mert nerede?
----
Berat Albayrak ile Mehmet Ali Yalçındağ arasında geçtiği iddia edilen ve yasa dışı yollardan elde edilerek servisi yapılan yazışmaları manşetine taşıyarak sözde "büyük gazetecilik başarısı(!)"na imza atan Cumhuriyet, söz konusu "sızıntı"da adı geçen Ahmet Hakan'ı, Deniz Zeyrek'i, Vuslat Doğan Sabancı'yı, Hande Fırat'ı birinci sayfasından "deşifre(!)" ederken, yazışmalarda atfedilen rol itibarıyla en dikkat çekici isimlerden olan Nuray Mert'in adını bile anmamış.
Kendi yazarını kayırıp diğerlerinin itibarsızlaştırılmasına çanak tutmak mı "gazetecilik"? Ya o manşeti atmayacaksın, ya da madem atacak kadar "yiğit(!)"sin kendi gazetenin yazarının da o "kınadığın" olayın parçası olduğunu itiraf edeceksin; haberi eğip bükmeyeceksin!