'Lider' tuzağa düşmemeli
Kızgınlıkla parti kuranlar ne kadar yol alır bilmiyorum.
Ak Parti içinden iki parti çıktı. Biri kuruluşunu ilân etti, diğeri doğdu doğacak.
Partinin kurucularının kızgınlıklarının şahsî zeminde olmadığını kimse söyleyemez.
Partisinden istifaya zorlanan Mustafa Yeneroğlu, parti kurma yolunda yürürse, diğerlerine göre başı daha dik. Çünkü partisinde, kendisince, olması gerekenleri açık söylemiştir.
Ahmet Davutoğlu, ben rapor verdim, ben gittim konuştum, diyor. Ama bilmiyoruz! Ali Babacan'dan hiç haberimiz yok!
Liderlik, sadece akıl, sadece dirayet, sadece bilgi, sadece natıka değildir. Partiye genel müdür tayin edilmiyor.
Max Weber, politikacı için başlıca üç niteliğin belirleyici olduğunu söyler: "Hırs, sorumluluk duygusu ve dengedir." Sonra şöyle devam eder:
"Siyaset, kalın tahtaları delmek gibi güç ve yavaş ilerleyen bir uğraştır. Hem tutku ister hem geniş görüşlülük. Tüm tarihsel deneyim [tarihî tecrübe] şu gerçeği kesinlikle doğrular: İnsanoğlu hep imkânsıza erişmek istemeseydi, mümkün olana da ulaşamazdı. Ama bunu yapmak için de insanın bir önder olması ama sözcüğün [kelimenin] en ciddi anlamında bir kahraman olması gerekir. Önder ya da kahraman olamayanlar ise, en büyük umutsuzluk anlarında bile cesareti ayakta tutacak bir yürekliliğe sahip olmalıdırlar. Bugün gerekli olan da tam budur, yoksa insanlar bugün için mümkün olanı bile elde edemeyecekler. Siyasetin çağrısını ancak ve ancak, önerdiği [teklif ettiği] şeyler için dünyayı fazlasıyla aptal ve fazlasıyla adi bulduğu halde tereddüt etmeyen kişi yerine getirebilir. Ancak ve ancak, bütün bunların karsısında 'her şeye karşın [rağmen]' diyebilen kişi, siyasetin çağrısına koşabilir." (Max Weber, Sosyoloji Yazıları, Çev. Taha Parla, 3. bs., İstanbul 1993, s. 125).
Bir parti kuruyorsan, eskilerin "ibdâ" dedikleri "yaratıcı" gücün olmalıdır, taklitten uzak durulmasın. Denenmişi denememelisin. "Suyuna giden"e değil; "tavrını koyan"a "lider" denir.
Ahmet Davutoğlu, maalesef "enteller"e şirin görünme gereği duydu. Marxist kalıntıların yeni oyuncağı "etnikçilik". "Etnikçilik", "tek millet"in içinden "millet" çıkarma, emperyalistlerin oyununa gelme gafletidir.
Davutoğlu, genişletilmiş manifesto ilanında diyor ki:
"Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe desteklenmesini savunuyoruz. / Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımı, vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendirecek, toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edecektir. / Bunu ayrıca uzun tarihi süreçlerde Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya'daki akraba topluluklar ile aramıza girmiş kültürel bariyerleri aşmamızı sağlayacak stratejik bir unsur olarak değerlendiriyoruz. / Farklı toplum kesimlerini ilgilendiren bu hassas süreçlerin her tür istismarı ortadan kaldıracak şekilde katılımcı bir ortak akılla yürütülmesi büyük önem taşımaktadır."
Ak Parti bütün bunları denedi. İşin nereye vardığını gördü. Kültür değerleri hepimizin. Ama "tüm"den koparma hesabı, bizi "Şark Meselesi"nin içine atar. "Şark Meselesi"ni parti kurmuş bir zata ben anlatacak değilim.
Son söz: Yine hatırlatıyorum... Yahya Kemal'in "Karanlıkta Uyanan Biri" makalesi muhakkak okunmalı. "Sakın 'Türk'üm' deme!" başlıklı yazımın altında verdim.