Libya ve dünya güvenliği
Libya ciddi bir kargaşanın içine sürükleniyor. Bu kargaşa Libya’nın iç düzenini, bölge ve dünyayı etkileyecek önemli sonuçlara gebe. Biz konuya, üzerinde yeterince durulmayan dünyamızın barış ve güveni açısından yaklaşacağız. Bilindiği gibi dünyamızın yaşanabilir olması, her şeyden önce barış, istikrar ve güvenlik ortamının korunmasına bağlıdır. Bu ortamın yaşatılması da, başta BM Antlaşması (Şartı), Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde oluşturulan ilkelere bağlıdır.
Dünya düzeni dediğimiz “BM Şartı. Amaçlar ve İlkeler” i ana esasları itibariyle şöyledir:
- Md.1- “Teşkilat, tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur.”
- Md. 3- “Bütün üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barışçı yollarla çözerler.”
- Md. 4- “Bütün üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.”
- Md. 7- “İşbu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler’e herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları işbu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke, VII. Bölüm’de öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde
engellemez.”
Özetlersek: Devletlerin bağımsızlığı-siyasi eşitliği-toprakların dokunulmazlığı- iç işlerine karışılmaması-uyuşmazlıkların, (barış/güvenlik/adalet) tehlikeye düşürülmeden barışçı yollardan çözülmesi temel esaslarına dayanıyor. Bu temel esasların korunabilmesi için BM Şartı Güvenlik Konseyi’ne VII. Bölümde tarif edilen şekilde yaptırım yetkisi vermiştir. Md 42: “... öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir. Bu girişimler gösterileri, ablukayı ve Birleşmiş Milletler üyelerinin hava, deniz ya da kara kuvvetlerince yapılacak başka operasyonları içerebilir.”
Yukarıdaki 4. Md. ile VII. Bölümün 39 ve 41. Maddelerinde sözü edilen barışçı tedbirlerin “yetersiz kalması” halinde 42. maddenin uygulamasına geçilecektir. 41. Md.ye de bakalım: “Güvenlik Konseyi, kararlarını yürütmek için silahlı kuvvet kullanımını içermeyen ne gibi önlemler alınması gerektiğini kararlaştırabilir... Bu önlemler, ekonomik ilişkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim ve ulaştırma araçlarının tümüyle ya da bir bölümüyle kesintiye uğratılmasını, diplomatik ilişkilerin kesilmesini içerebilir.”
Bu hükmü Libya’ya uygularsak, acaba barışçı yollar yeterince denendi mi? Başka bir soru, büyük güçler, (ABD ve yandaşları) ülkelerdeki uyuşmazlıkları samimi olarak barışçı yollardan çözmek mi, yoksa bunu bir fırsat olarak görmek mi istiyor. Dünyamızın barış, güvenlik ve istikrar içinde yaşayabilmesinin önündeki en büyük tehdit, bu soruların cevabında gizlidir. Eğer ülkelerdeki kargaşaya “fırsatçı” bir anlayışla veya “emperyalist” emellerle bakılıyorsa dünyamızın düzeni tehlike altında demektir. BM de Güvenlik Konseyi de bunun aracı konumuna getirilmektedir.
İşte Irak, Afganistan, Pakistan, arkasından Libya bunun somut örneklerindendir. Görüldüğü gibi anlaşmalar, milletlerarası kuruluşlar tek başına yeterli olamamaktadır. Hatırlayalım; iki kutuplu dünya döneminde bu işler böyle yürümüyordu. Çıkarcılık, sömürgecilik yine belirleyici idi. Ama çıkar çatışmasına dayalı bir dengenin varlığı, dünya düzeni için yararlı olabiliyordu.
Bugün ABD, Güvenlik Konseyi’nden, Rusya, Fransa veya Çin’e, herhangi bir konuda taviz vermek suretiyle, istediği kararı çıkarabilmektedir. Eğer bu gidişin önüne geçilemezse, bu yol halini alabilir, devletlerarası ilişkilerde güvensizlik hat sayfaya çıkabilir.
Buna karşı çaresiz kalan milletler ne yapabilir? Bugüne kadar terörizm çıkar yol sayıldı. Bu yol bundan sonra da benimsenirse, insanlık terör bataklığına sürüklenecek demektir.
Evet meseleye bir de bu pencereden bakalım.