Kutlu Parti Genel Başkanı Yusuf Halaçoğlu’ndan tahribat uyarısı: En büyük zararı TBMM ve TSK gördü

Kutlu Parti Genel Başkanı Yusuf Halaçoğlu’ndan tahribat uyarısı: En büyük zararı TBMM ve TSK gördü

Kutlu Parti Genel Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, Yeniçağ'a konuştu. Yusuf Halaçoğlu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en büyük tahribatlarından birisi anayasanın zedelenmesi olduğunun altını çizerken, "en büyük zararı TBMM ve TSK gördü" dedi.

Fatih Erboz/ YENİÇAĞ ÖZEL HABER

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’de tüm kurumlarda yaptığı değişiklik eleştirilmeye devam ediyor. Sistemin getirdiği değişikliklerin, sistemi ileri götürmekten çok devlet kavramına yönelik tahribat riskini arttırdığını kaydeden Kutlu Parti Genel Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en büyük tahribatlarından birisi anayasanın zedelenmesi. Hukuk devleti tahribat gördü. Tek kişinin iradesi ile halk fakirleşti. Ülke kararları ortak akıl ile alınırken tek kişinin yetkisine bırakılması Türkiye’de sosyal, ekonomik, toplumsal milli değerlere zarar verdi maalesef. Tek kişinin iradesi her şeye yetince en büyük zararı TBMM ve TSK gördü. TBMM ve TSK bu sistemde yetkisiz kalma riskinde. Cumhuriyetimiz açısından hayati önem taşıyan bu iki kurumun yetkisiz kalma riski çok büyük sorun. Bunun sonucunda ise toplumun devlete olan güveni kalmadı. Devlet Baba kavramı toplum gözünde güvenin sembolüyken artık bu sembol zedelenmiş durumda” dedi.

DEVLETE GÜVEN SARSILDI

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ne büyük siyasal ve toplumsal bedelinin karar mekanizmasını tek kişinin iradesine bırakması olduğunu ifade eden Halaçoğlu, şunları söyledi: “ TBMM gibi bir kurumda oluşan ortak akıl yerine tek kişinin iradesine karar mekanizmasını teslim ederseniz o zaman öncelikle en büyük zararı devlet ve toplum değerleri görecektir. Esas problem buradan başlıyor. Ondan sonra da yapılan hatalar maalesef devlet mekanizmasını zayıflatıyor. Örneğin bu zayıflamanın en büyük etkisini ekonomide görüyorsunuz. En basit sonuç ise milletin fakirleşmesi. Bu da beraberinde güven sorununu ister istemez getiriyor. Türk milleti için devlet kavramı tarih boyunca kutsal bir kavram olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada ise bu kutsallık artık sorgulanır hale geldi. Türk milleti devlet kurumuna baba gözüyle bakar. Bu nedenle devlet baba kavramı bir değer olarak kök salmıştır Türk milletinin içinde. Bu kavram bugün sorgulanır hale geldiyse bunun en büyük nedeni maalesef yeni siyasal sistem olarak önümüze konan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Ayrıca yine hiçbir dönemde Atatürk’e bu kadar hakaret edilmedi. Cemaat ve tarikat olguları bu kadar değerleri bozmadı, ön plana çıkmadı. Her yere girmiş bir yapılanmadan bahsediyoruz. Cumhuriyetin kurucu değerleri, Türk devlet felsefesi hiç bu kadar zarar görmedi. En önemli ve en büyük maliyet aslında bana göre bu.”

YASA DEĞİL GÜÇ YÖNETİR HALE GELDİ

Hukuk devleti kavramının da büyük zarar gördüğünü belirten Halaçoğlu, “ Hukuk devleti kavramı büyük yara aldı. Türkiye bu sistem ile birlikte adeta yasalar ile yöneltilen bir ülke görünümünde çıkarak kim güçlüyse onun yönettiği bir ülke haline geldi. Sokakta bile artık kimin gücü kime yetiyorsa, ne kadar yetiyorsa o söz sahibi oluyor, o yönetiyor. Böyle bir algı yerleştiriliyor toplumumuza bu da en büyük değer erozyonlarından bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.

TBMM’NİN KUTSALLIĞI TARTIŞILIR HALE GELDİ

Parlamenter sistem döneminde hiç bir zaman federatif sistemin bu kadar yüksek tonla tartışılmadığını kaydeden Halaçoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sistem ile birlikte Türkiye çığırından çıktı. Türkiye’de federatif ya da konfederal sistem hiçbir zaman bu kadar yüksek sesle tartışılmamıştı. Öyle bir noktaya gelindeki 40 bin kişiden fazla masum insanın katili terörist bir adamın TBMM’de konuşma yapmasının önü açılmak isteniyor. Bu ne demek? Bedeli çok ağır olacak bir taleptir. TBMM’nin kutsallığını ortadan kaldırırsınız. TBMM kutsal bir kurumdur. Eğer bu kurumun kutsallığı ortadan kalkarsa Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi tartışılır. Teröristbaşının konuşma yapmasını talep eder noktaya gelmek maliyeti çok yüksek bir bedel çıkarır karşınıza. Bu sistemin yani tek kişinin iradesine bırakılan karar mekanizmasının bedellerinden biri TBMM’nin kutsallığını ortadan kaldırabilecek eylemleri hayata geçirmeyi bir çözüm olarak görmesinden kaynaklanıyor. Bundan TSK’nın da etkilenme riski var, çok dikkatli olunmalı.”

BÖYLE BİR CARİ AÇIK GÖRMEDİ TÜRKİYE

Bu sistem ile birlikte ülkenin göçmen yurduna döndüğünü de anlatan Halaçoğlu, “ Türkiye’de hiç bu kadar göçmen olmamıştı. Bu ekonomiyi de olumsuz etkiledi. Bu sistem kendi başına ekonomiyi zora soktu. Türkiye hiçbir zaman bir yılda 186 milyar cari açık vermemişti. Bu sistem ile birlikte verdi. Emekli, memur, çalışan bitti. Enflasyon toplumun korkulu rüyası haline geldi. Cumhuriyetin kurucu değerleri hiçbir dönem bu kadar tahribat görmedi. Türkiye’de hiçbir zaman insanlar Kürt- Türk ayrımı ile ya da bir başka ayrım ile bakmıyordu şimdi bakmaya başladılar. Türkiye cumhurbaşkanlığı sistemi ile çığırından çıktı” ifadelerini kullandı.

YENİ ALFABE KÜRTÇENİN ÖNÜNÜ AÇMAZ

Son dönemde bir başka konunun da yanlış tartışıldığını kaydeden Halaçoğlu, şunları Belirtti: “ Türk dünyasının ortak alfabeye geçmesinin son günlerde Kürtçe ile ilgili bir takım tartışmaları beraberinde getirdiğini görüyoruz. Bu alfabedeki x,q,w gibi harfler bir takım ayrımları yapmak için Türkiye dışındaki ülkelerde kullanılabiliyor. Bu fonetik ayrımı yazı ile ifade etmek amacıyla tercih edilmiş. Ortak alfabenin kullanım şeklini zaten Gaspralı yıllar önce açıklamış, Türkiye’de konuşulan Türkçe ve özellikle İstanbul Türkçesi tüm Türk dünyasının ortak alfabesi, dili olmalıdır diyor. Türk dünyası ortak alfabesi ile ilgili olarak Türk Dil Kurumu Başkanlığı sırasında Prof. Bican Ercilasun güzel bir sözlük hazırlatmıştı. Bu sözlükte aynı zamanda sözcüklerin nasıl bir uyum ile ortak olarak kullanılabileceği de aktarılıyordu. Bu çalışmalar çok önemli. Bu alfabeye geçilmesi Kürtçe’nin önünü açar mı sorusu çok soruldu, hayır açmaz. Bu cevap net. Kürtçe alfabesi Fransa’da hazırlanıp gönderilmiş bir alfabedir. Bunun nasıl hazırlandığına ilişkin süreçleri biliyoruz. Bu harflerin kullanımı Kürtçe’nin yaygınlaşmasını sağlamaz. Sonuçta İngilizce bilen bir kişi İngiliz olamıyor. Biz de Latin alfabesi kullanıyoruz ama Avrupa ile birleşmedik. Türk dünyası alfabe çalışmalarının yanı sıra ortak tarih bilinci üzerinden bir çalışmayı da hayata geçirmiş olsaydı, Türk dünyasında yaşayan tüm insanlar tek milletin insanı olduklarını kavrayacaklar ve hareket edeceklerdi. Sonuçta alfabe daha çabuk özümsenecektir böyle bir ortamda. Türk dünyasının bilinç birliğini sağlamak için tarih anlamında ortak bir tarih kitabı yazılıp, diğer ders kitaplarına referans olma niteliği ortaya konursa süreç çok daha hızlı olacaktır. 1994 yılında zaten başlandı ortak tarih ve ortak ders kitabı çalışmalarına. Bir an önce tarih çalışması bitirilip, alfabeden önce tarihten başlayıp, alfabe ile süreci hızlandırmak ve birliği oluşturmak gerekiyor.”