Ali’ye Türk Paşasını öldürmesi için küçük bir saatli bomba verdiler
Karşısına orta yaşlı bir Rum getirdiler. Bu, tercümandı. Ali, papazın söylediklerini tekrarladı. Mektup koynundaydı. Çıkardı, subaya uzattı. Subay, tercümanı dinledikten sonra sevinerek kalktı Ali’nin elini sıktı. Yanındaki küçücük masanın üzerinde çabucak raporunu yazdı. Ali’yi iki askerle birlikte kumandanının karargahına gönderdi.
Bu karargah çok kalabalıktı. Uçakların görmemesi için yerin altına yapılmıştı. Hiç çadır yoktu. Ali, küçük pencereli birçok odanın ortasındaki kapıdan girdi. İçerisi şehir evleri gibi düzenli tertipliydi. Odada oturan yavere, erler subaylarının yolladığı raporlan verdiler. Ali’yi gösterdiler. Yaver, yanda bir odaya girdi. Yarım saat kadar orada kaldı.
Sonra kapıdan gözüktü. Ali’yi çağırdı. Ali içeri girince büyük bir masada, koltuğa yaslanmış, beyaz, kesik bıyıklı, kıpkırmızı yüzlü yaşlı bir adam gördü. Bu, İngiliz paşası olacaktı. Yanında asker elbisesi giymiş bir adam duruyordu.
Ali, kendisine Rumca seslenen bu adamın tercüman olduğunu anladı. Papazın söylediklerini, Rumların nasıl kendilerini dört gözle beklediklerini ballandıra ballandıra anlattı. Yaşlı İngiliz Paşası gülümsüyordu. Ali, sözlerini tercümana ilettikçe kumandan İngilizce bir şeyler söylüyordu.
Ali’nin anlattıkları bitince, İngiliz askeri kılığındaki Rum, sordu:
- Papazınız mektubunda, senin her türlü fedakarlığa hazır olduğunu söylemiş, hazır mısın?
- Hazırım.
- Buraya geldiğin gibi geri dönebilir misin?
- Dönerim, beni Türkler de Türk sanıyorlar. Çok iyi Türkçe bilirim.
- Türklerin karargahlarına, siperlerine girebiliyor musun?
- Giriyorum, onlara satmak için tütün, balık götürüyorum.
- Pekala! Pekala!
İngiliz kumandanı tercümana uzun uzadıya bir şeyler söyledi. Ali, onun yorgun yorgun oynayan dudaklarına bakıyor, bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. Tercüman, sonunda söze başladı:
- Kumandan, papazınıza selam ediyor; "Biraz geç de olsa kesinlikle gelip sizi kurtaracağız, kesinlikle İstanbul’u alacağız"diyor. Sana küçük bir saatli bomba vereceğiz. Bunu kurup, gizlice Türk Paşasının çadırının yanına bırakacaksın. Kurduktan sonra yarım saat içinde kaçıp kurtulursun.
- Kurtulurum.
Kumandanın yüzü gülüyordu. Hemen zile bastı, içeriye giren askere emirlerini verdi. Tercüman Ali’ye, papazın mektubundaki şeyleri soruyor, Türklerin korkup korkmadıklarını anlamak istiyordu.
İki subay, bir tahta kutu ile içeri girdiler. Kutudan bir şey çıkardılar, masanın üstüne koydular. Bu, bombaydı. Üç dört kerpiç büyüklüğündeydi. Üstünde dereceli bir şey vardı. Tercümana gösterdiler.
(Devam Edecek)