Siperlerde yürüdükçe tatlı bir sıcaklığın göğsüne indiğini duyar gibi oluyordu
Rumlarla İngilizler arasındaki parolayı bildiğini, düşman tarafına gidip, onlara da kolaylıkla kendisini Rum olarak tanıtabileceğim söyledi.
- Belki bizim taraf için yararlı bir iş görürüm. Anlar, size haber getiririm, dedi. Paşa, bu düşünceyi çok uygun buldu:
- Bak bunu düşünemedik, diyerek, hala hiç sesini çıkarmadan oturan zayıf subaya döndü. Gülerek Ali’yi okşadı:
-Aferin sana, dedi. Yaver, Ali’yi çadırına götürdü. Çikolatalar, şekerlemeler verdi.
Hava kararıyor, her tarafı da gölgeler kaplıyordu.
Sabahleyin erkenden yaverle birlikte karargahtan çıktılar. Ali de al bir ata binmişti. Yaverinki beyazdı. Birkaç tepe aştılar. Tarlaların üzerinde insan büyüklüğünde gölgeler yatıyordu. Duvarları yıkılmış, çatıları yanmış harap bir köyün yanına gelince, yaver atından atladı:
- Artık yayan gideceğiz, dedi.
Belli ki buralarda muharebe olmuştu. Ali, onun arkasına takıldı. Yaver önde o arkada yarım saat kadar yürüdüler. Bir tepenin arkasına çıktılar. Burada in gibi yerler vardı. Yaver onu, bu inlerden birine soktu. İçeride üç dört subay oturuyordu. Ali’yi onlara gösterdi. Paşanın isteğini anlattı. "Kumandan Bey" dediği uzun boylu, esmer adam:
- Pekala, dedi. Ama, gündüz gidemez, vurulur. Onu ben şimdi ileri hatta gönderirim. Son dirseğin sonunda bir nöbetçi siperi vardır. Oradan fundalık uçurumu görürsün. Gece buradan aşağı iner, İngilizlerin bulunduğu yere çıkar. Sabahleyin beyaz mendil gösterir, belki vurmaz, alırlar. Telefonu eline aldı. Söylediklerini telefonda yineledi. Sonra Ali’nin |yanına bir er kattı.
- Haydi çocuğum, korkma, dedi.
- Korkmam!
Küçük Ali gülüyor, seviniyordu. Siperlerin içinden yürüdükçe yüreğinin sevinçle çarptığını, tatlı bir sıcaklığın yüzünden göğsüne indiğini duyar gibi oluyordu.
Bugün savaşmak yoktu. Geri hatları geçti. En ileri hatta vardı. Siperin içinde birkaç er, ayakta ileriye bakıyor, öbürleri aşağıda oturmuş, konuşuyorlar, gülüşüyorlardı. Türkü söylüyor, saz çalıyorlardı. Sanki buralar bir düğün yeriydi. Her hatta bir takım genç subaylara rastlıyorlardı. Subaylar çok meraklıydılar. Ali’nin yanındaki erden her şeyi anlıyor, ona birçok şeyler soruyorlardı.
Gerideki subayın ’dirsek’dediği sipere gelince yanındaki er, Ali’yi kısa boylu, gözlüklü bir subaya teslim etti. Geri döndü. Ali siperde yalnız kalınca bu subayın yanına oturdu.
Erin kısaca söylediklerini daha ayrıntılı olarak anlattı. (Devam Edecek)