KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÇOCUK KAHRAMANLARI

KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÇOCUK KAHRAMANLARI

KURTULUŞ SAVAŞI’NIN ÇOCUK KAHRAMANLARI

Sultani talebeleri siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yapar

 

Azman Dede Çanakkale Savaşı’nın
kahraman çocuklarını anlatıyor
Çocuk kahramanlarımızın en hüzünlü örneklerinden birine Çanakkale’de rastlarız. Vatan savunmasına yardım için eğitimlerini yarıda keserek gelenler arasında 13-14 yaşındaki çocuklar da vardır... Vatan savunması uğruna bazı okullar mezun verememişti. Çünkü öğrencilerin hepsi cepheye koşmuş ve oradan geri dönememişlerdi...
Vatan uğruna gözünü kırpmadan o minik bedenlerini kurşunlara hedef yaparak, tertemiz kanlarını kutsal toprakla buluşturan çocuklarımızla ilgili bir öyküyü, araştırmacı yazar Aydın Ayhan’ın “Çanakkale... Ah Çanakkale...” adlı eserinden alıntılayarak yayımlıyoruz...
Balıkesir İvrindi’nin Mallıca köyünden 104 yaşında vefat eden Azman Dede, Çanakkale savaşına katılmış gazilerimizdendi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu, dev görünümüyle insan azmanı sayılmış, herkes ona azman demeye başlamış, soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. Esas ismi adeta unutulmuştu.
Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarımı cevapladı.
Söz Çanakkale’ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı:
- Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.
Yüzbaşı sordu:
- Yavrum siz kimsiniz?
İçlerinden biri:
- Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz. Vatan için ölmeye geldik! diye cevap verdi.
Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. “Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!” diye.
Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık. Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu. Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor, bir gün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı.
(Devam Edecek)